Cumartesi, Mart 1

Yusuf Alpaydın ve Kürşad Kültür editörlüğünde SETA Vakfı tarafından “Türk Eğitim Sistemi’nde Dönüşüm (2022-2024)” adıyla yayınlanan bir kitap kamuoyu ile paylaşıldı. 
Kitabın tanıtımı bağlamında da SETA-İstanbul’da Milli Eğitim Bakanı’nın katılımı ile 28 Şubat 2025’te “Türk Eğitim Sistemi’nde Dönüşüm Sempozyumu” gerçekleştirildi.

Yıldönümü ve konu eğitim olunca doğal olarak “28 Şubat” da gündemdeydi. 

Kitap baştan aşağı satır satır okunmaya değer. 2022-2024 arasında eğitim alanındaki dönüşümleri çok yönlü ele alıyor. 20 bölümden oluşuyor. 

“28 Şubat” sürecinde yaşanan zulümleri bir bir ortadan kaldırma adına yapılanları kitaptaki iki bölüm/metin üzerinden kısaca aktarmak istiyorum.

Lütfi Çakır’ın kaleme aldığı metin, 2023 yılında açılmak üzere 2001 yılında PTT’ye teslim edilen “Cumhuriyetimizin 100. Yılına Mektup Kampanyası”ndaki mektupları analiz ediyor. 

28 Şubat’ın iki keskin kılıcına işaret eden mektuplar var: “Katsayı” engeli ve “başörtüsü” yasağı.

Katsayı engeli üniversite sınav girişiyle ilgili bir engel olarak konmuştu 28 Şubat döneminde. Esas hedef imam-hatipliler olsa da tüm meslek okulları mağdur edilmişti. İşte bununla ilgili bir mektubun satırları aynen şöyle:

“Ordu İmam Hatip Lisesi’nde lise 2’yi bitirip 3’e geçmiştim. İki yıllık bir zamanım vardı üniversite sınavıma. Ama son anda okulumun 1 yıl kısaldığını ve üniversitede istediğim bölüme gitme şansımın çok azaldığını öğrendim. İnanamadım; henüz 15 yaşındaydım ve böyle yıllarımı endekslediğim bir idealimi tamamen kaybetmem için büyük bir suç işlemiş olmalıydım devletime karşı. Ama işlememiştim ve işlemezdim de. Nasıl devletimi, vatanımı, bayrağımı ve kültürümü bu kadar çok severken; bu sevdiğim şeylere karşı düşmanlık edebilirdim?” 

Başörtüsü yasağı ise dönemin en ağır zulümlerindendi. Mektuplardan birindeki satırlar aynen şöyle:

“Dilerim 21 yıl sonra böyle başörtü sorunları olmaz. Millet kendi içinde her kesimden insanlarla kaynaşmışken, umarım devlet bu birlikteliği destekler. Umarım çağdaşlık insanların üstlerinde, başlarında değil, kafalarının içinde ve davranışlarında aranır. Dilerim benim ve arkadaşlarımın çektiği acıları başka kimseler çekmez. Dilerim milletçe el ele bu ülkeyi kalkındırırız. ‘Biz’ kavramının gelişip egoların atıldığı, barış içinde, kardeşlik ve sevgi içinde gelişmiş bir ülkeye kavuşuruz.”

Katsayı engeli ve başörtüsü yasağı konusunda mektuplardaki temennilerin/duaların kabulünün Erdoğan vesilesi ile Allah’ın lütfu olarak bu millete bahşedildiğini de Kurtuluş Öztürk’ün metni adım adım anlatıyor.

28 Şubat ürünü katsayı engeli (ve kesintisiz eğitim dayatması) nedeniyle imam-hatip mezunlarının üniversite girişleri (1998 ile 2025 yılları arasında) keskin bir şekilde düştü. 
Örneğin öğretmenlik ile ilgili bölümlere giren imam-hatip mezunu 1998’de 3.285 iken 2005’e gelindiğinde 153’e düştü. Hukuk fakültesinde 232’ten 5’e, siyasal bilgilerde 227’den 68’e geriledi. 

3 Kasım 2002 seçimleri ile iktidara gelen Ak Parti hükümeti, bu zulmü ortadan kaldırmak için harekete geçti. 

Ak Parti, 13 Mayıs 2004’te 5171 sayılı Kanun’la katsayı uygulamasını kaldırılma hamlesi yaptı. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’in vetosuna takıldı. Hatta bu hamle Ak Parti’nin kapatılma iddianamesinin gerekçelerine eklendi. 

Ak Parti, katsayı zulmünü kaldırmak için ikinci girişimini bu sefer YÖK üzerinden yaptı. Ancak Danıştay 8. Dairesi, 20 Kasım 2009’da yürütmeyi durdurdu. 

YÖK aynı yılın sonlarında karşı bir hamle daha yaptı, ama yine Danıştay 8. Dairesi 8 Şubat 2010’da bu kararın yürütmesini oybirliği ile durdurdu. 

YÖK katsayı oranlarını belirleme ile ilgili birkaç hamle daha yapıp, son olarak 1 Aralık 2011’de katsayıyı tüm adaylar için 0,12 olarak belirledi. Böylece 2012 yılıyla üniversiteye girişte farklı katsayı uygulaması son buldu. 

Birileri “siyasi hayatıma mal olsa bile” deyip imam-hatiplileri kapatma derdiyle kıvranırken Erdoğan liderliğinde Ak Parti, “parti kapanma riskine rağmen” yaklaşık 10 yıllık çabası ile katsayı zulmüne son verdi, elhamdülillah.

Gel de şimdi vesile olana teşekkür etme, Allah’a şükretme! Hem de “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.” Hadis-i Şerif’i ortada iken. 

“28 Şubat Mektupları”ndaki temennilerden/dualardan biri de “başörtüsü yasağı” ile ilgiliydi.

Başörtüsü yasağı 28 Şubat öncesi de uygulanmıştı Türkiye’de. Ama 1998’e kadar belli dönem yaşanan sakinlik İstanbul Üniversitesi’nin 23.02.1998 tarihindeki “… üniversite kampüslerine veya okul binalarına alınmamaları ve öğrencilerin başörtüsü ve sakallı olarak ders, staj ve uygulamalara kabul edilmemeleri” yönündeki kararı ile zulme dönüştürüldü. 

Akabinde zulüm ateşini YÖK tüm Türkiye’ye yaydı. YÖK tarafından üniversitelere gönderilen 7.9.1998 tarihli yazıda “…bayan öğrencilerin başörtüsü ile erkek öğrencilerin ise sakallı olarak ders, staj ve uygulamalara alınmamaları yolunda tesis edilen işlemlerin hukuka ve mevzuata uygun olduğuna karar verilmiştir.” denildi. 

“Perukla yasağı delme” girişimleri de yine YÖK’ün 27.03.2002 tarihli Genelgesi ile engellendi. 

Derken Erdoğanlı Ak Parti iktidara geldi. 

Yasağı kaldırmak için ilk hamle, 9.2.2008 tarihli Kanun ile Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapmak oldu. “İlk Cumhur İttifakı” girişimi olarak Ak Parti ve MHP milletvekillerinin 411 evet oyuna rağmen engelleme oldu. “411 El Kaosa Kalktı” manşeti hemen ertesi gün atıldı. Ve Anayasa Mahkemesi “laikliğe aykırılık” bahanesiyle Meclis’in yasama yetkisini iptal eden karara imza attı.

Ak Parti vazgeçmedi. 

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi Zeynep Nur İncekara’nın şapkalı girdiği dersten çıkarılması üzerine Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na şikâyette bulundu. YÖK, “öğretim üyesinin öğrenciyi dersten çıkaramayacağı”nı bildiren bir yazı gönderdi. 2011 yılında da kılavuzlarda “başın açık olması ve kayıtta baş açık fotoğraf verme şartı” kaldırıldı.

Derken bir hamle daha geldi. 

Bakanlar Kurulu tarafından 4.10.2013’te çıkarılan Yönetmelik ile kamu personeli kıyafetlerini belirleyen yönetmelikte değişiklik yapıldı. Böylece, kamuda uygulanan başörtüsü yasağı kaldırıldı.

Ardından bir hamle daha. 

27.09.2014 tarihinde bir Yönetmelik daha çıkarıldı. Bununla da ortaokul ve liselerde başörtüsü yasağı kaldırıldı.

Hamle üstüne hamle, Muhammed Ali gibi bir sağ kroşe bir sol kroşe, peşpeşe; zulmü nakavt edene kadar!

Ak Parti yasakları tek tek kaldırmakla yetinmedi. 28 Şubat döneminin mağduriyetlerine de el attı. 

Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Sara Akgül, 2000-2005 yılları arasında başörtüsü yasağı sebebiyle okulla ilişiği kesilmişti. Tüm mücadelesine rağmen sonuç alamayan Akgül, 2015’te Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Başvuru 22.11.2018’de karara bağlandı. AYM, hak ihlali yapıldığına hükmetti.

Ayrıca 28 Şubat döneminde çok sayıda memur, başörtüsü ile ilgili bahanelerle meslekten ihraç edilmişlerdi ya da istifa etmek durumunda kalanlar vardı:

“1997-2001 arasından 11.000 öğretmen istifa etmiştir ki bu sayı toplam öğretmen sayısının % 2.65’ine denk gelmektedir. Meslekten çıkarılan öğretmen sayısı 3527, kılık-kıyafet/fişlemeler sebebiyle disiplin cezası alan öğretmen sayısı 11.890, kılık-kıyafet/fişlemeler sebebiyle disiplin soruşturması geçiren öğretmen sayısı ise 33.271. YÖK’ün yurt dışı ilahiyat eğitimi alanların denkliklerini iptal etmesi sonucu 135 öğretmenin diplomaları geçersiz sayılmıştır.”

“YÖK Disiplin Kurulu’nun uygulamalarından personel de etkilendi. Kılık-kıyafet, irticai faaliyet, başörtüsü yasağıyla ilgili gösteriye katılmak gibi gerekçelerle 1997-2000 yılları arasında 139 personel meslekten çıkarıldı. Rektörler üzerinde de baskı kurulduğundan rektörlerin bir kısmı istifa etmek zorunda kaldı. Aynı dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundan da 103 personel ihraç edildi… 1997-2002 yılları arasında meslekten ihraç edilen, çeşitli cezalara çarptırılarak hak gaspına uğrayan ve soruşturma geçiren eğitim personeli sayısı 65.818’dir.”

Bu zulme karşı Ak Parti ne mi yaptı? 

22.06.2006 tarihinde 5525 sayılı Kanun ile (belirli suçlar hariç tutularak) 23.4.1999–14.2.2005 tarihleri arasında memurlara verilmiş olan disiplin cezalarını bütün sonuçlarıyla kaldırdı. Bununla da yetinmedi Ak Parti, 5525 sayılı Kanun’a, 12.7.2013 tarihinde bir madde ekleyerek, 28 Şubat döneminde “meslekten çıkarılmış olanlara tekrar göreve dönme imkânı” sağladı.

Her şey ortada ve açık!

Allah’ın tehdidi de ortada: 

“Hani Rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye bildirmişti.” (İbrahim Sûresi, 7. ayet)

Aman ha!..

Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7

Paylaşmak
Exit mobile version