Cuma, Haziran 13

Son haftalarda Amerika’nın büyük kentlerinde patlak veren olaylar, sadece basit protestolar olarak yorumlanamaz. Los Angeles, New York ve Chicago sokaklarında yaşananlar, aslında küresel güç merkezlerinin Başkan Trump’a karşı başlattığı sessiz bir savaşın yansımasıdır.

2025’in Haziran ayında Los Angeles’ta başlayan protestolar, görünürde göçmen hakları teması taşıyor. Federal göçmenlik ve gümrük icra dairesi ICE tarafından düzenlenen operasyonlar sonrası başlayan protestolar hızla yayıldı ve yer yer vandalizm olaylarına dönüştü.

Başkan Trump’ın “sert göç politikaları” olarak eleştirilen uygulamaları ise aslında iç güvenliği korumaya yönelik önlemler olarak yorumlanıyor. İç Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi açıklamalarda, düzensiz göçün ulusal güvenlik için bir risk oluşturduğu defalarca belirtildi.

DEMOKRATLAR SESSİZLİĞİNİ KORUYOR

Demokrat Parti’nin yaşanan olaylar karşısındaki tutumu ise dikkat çekici. Özellikle Kaliforniya Valisi Gavin Newsom’un federal güçlerin eyaletteki varlığını “anayasal kriz” olarak tanımlaması, politik bir karşı duruşu ifade ediyor. Demokrat liderlerin protestoları ve şiddet olaylarını ayrı ayrı ele alarak yorumlaması, siyasi tartışmaları da alevlendirdi.

Başkan Trump’ın İsrail hükümetine yönelik son uyarıları, özellikle “makul olun” çağrısı, yalnızca iç siyasete değil, Ortadoğu’daki dengelere de yeni bir yön verebilir. Bu hamle, Türkiye ile ilişkilerin düzelmesiyle eş zamanlı gerçekleşti ve Ortadoğu’daki dengeleri yeniden şekillendirebilecek bir potansiyel taşıyor.

DURUM ŞİMDİLİK KONTROL ALTINDA

Yaşanan tüm bu gelişmeler, Trump’ın yalnızca iç siyasi bir mücadele değil, aynı zamanda küresel bir güç mücadelesi içinde olduğunu ortaya koyuyor. Los Angeles ve diğer kentlerde yaşanan olaylar, bir lideri susturma değil, onun temsil ettiği ulusal-devlet fikrine karşı açılan geniş çaplı bir kampanya olarak yorumlanabilir.

Öte yandan Trump ve Elon Musk arasında yaşanan gerilim de küresel dengelerin bir yansıması. Musk’ın, Trump yönetiminin bazı politikalarını açıkça eleştirmesi ve sosyal medyada bu konulara dair yaptığı sert açıklamalar, iki güçlü figür arasındaki gerilimin boyutunu gösteriyor. Ancak her iki ismin de ortak paydalarının, özellikle ekonomik çıkarlar ve ulusal güvenlik politikaları açısından, daha büyük olduğunu söylemek mümkün.

Suriye konusunda ise son dönemde önemli bir gelişme yaşandı. Suriye’nin küresel finansal iletişim ağı olan SWIFT sistemine yeniden dahil edilmesi, Ortadoğu’daki dengeleri değiştirebilecek kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu süreçte Trump yönetiminin, Ankara’ya karşı değil, Türkiye ile birlikte hareket ettiği gözlemleniyor. ABD’nin Türkiye ile ortak hareket etme tercihi, bölgedeki dengelerin yeniden şekillenmesine olanak sağlayabilir.

Sonuç olarak, Başkan Trump, bugüne kadar attığı adımlarla durumu yönetebildiğini gösterdi. Ancak bu savaş, henüz bitmedi. Çünkü mesele yalnızca Trump değil, ulusal egemenlik fikrinin küresel çıkarlara karşı savunulması.

 

Paylaşmak
Exit mobile version