Çarşamba, Aralık 18


Yükselen kıta Afrika’da Fransa aleyhine esen rüzgar, özellikle Paris’in askeri iş birliklerine ciddi anlamda darbe vuruyor. Çad ve Senegal’den gelen peşi sıra haberler, Fransa için “Afrika kışı”nın devam edeceğini gösteriyor.


Mali, Nijer ve Burina Faso’nun ardından geçtiğimiz günlerde Çad Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Çad Cumhuriyeti Hükümeti, Fransa Cumhuriyeti ile imzalanan ve 5 Eylül 2019’da değişiklik yapılan savunma sanayisi ve güvenlik alanındaki işbirliğini güçlendirmeyi amaçlayan işbirliği anlaşmasını iptal etme kararını ulusal ve uluslararası kamuoyuna bildiriyor.” ifadesi kullanıldı.


Çad’ın Fransa ile savunma işbirliği anlaşmasını feshetmesinin hemen ardından ise Senegal Cumhurbaşkanı Bassirou Diomaye Faye’ın ülkesindeki daimi Fransız üssünü kapatmak istemesi, Fransa’nın eski sömürgeleri üzerindeki etkisinin giderek zayıfladığını bir kez daha gözler önüne serdi.

[Birçok Afrika ülkesinde Fransa kartşıtı gösteriler düzenlendi. Fotoğraf: Reuters]


Fransa’nın Afrika’daki askeri üsleri


Fransa’nın halihazırda Afrika’da Cibuti, Çad, Gabon, Fildişi Sahili ve Senegal’de kalıcı askeri üssü bulunuyor.


Fransa’nın en önemli üssü olarak değerlendirilen Cibuti’de 1500, Çad’da 1000, Fildişi Sahili’nde 600, Gabon ve Senegal’de 350 Fransız askeri görev yapıyor.


Resmen açıklanmasa da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Afrika Özel Temsilcisi Jean-Marie Bockel’in hazırladığı ve Macron’a sunduğu raporda bu üslerde asker sayısının azaltılması tavsiyesinin yer aldığı belirtiliyor.


Rapora göre Çad’daki asker sayısı 300’e, Gabon, Fildişi Sahili ve Senegal’deki asker sayısı da 100’e indirilebilir.


Raporda Cibuti’de 1977’de kurulan Encemine’deki askeri üsse ilişkin herhangi bir asker azaltma tavsiyesi yer almıyor.


“Fransız kışı”


Mali’de 2020’de Assimi Goita önderliğinde yapılan askeri darbe sonrası Fransa’nın 2013’ten bu yana ülkede yürüttüğü askeri operasyonlar tartışma konusu oldu.


Mali, Şubat 2022’de yaklaşık 5 bin Fransız askerinin görev yaptığı Barkhane Operasyonu unsurlarının topraklarından bir an evvel ayrılmasını talep etti ve Mayıs 2022’de de Fransa ile savunma alanındaki işbirliklerini feshetti.


Fransa, Mali’deki Gao askeri üssünü de kapatmak zorunda kaldı.


Burkina Faso’da da Eylül 2022’de yönetime el koyan İbrahim Traore önderliğindeki askeri yönetim, Ocak 2023’te hem Fransa ile askeri işbirliği anlaşmasını feshetti hem de Fransa’nın Vagadugu Büyükelçisi Luc Hallade’i sınır dışı etti.


Şubatta da Sabre Operasyonu kapsamında konuşlu 400 Fransız askeri, Burkina Faso’nun talebiyle ülkeden ayrıldı.

Eski Fransız sömürgelerinde hala çocuklar anadillerinden önce Fransızcayı öğreniyor. Fotoğraf: AFP[Eski Fransız sömürgelerinde hala çocuklar anadillerinden önce Fransızcayı öğreniyor. Fotoğraf: AFP]


Mali ve Burkina Faso’dan ayrılmak zorunda kalan ancak Sahel bölgesini terk etmek istemeyen Fransa, askerlerini Nijer’de yeniden konuşlandırsa da bu plan değişikliği Niamey’deki darbe nedeniyle uzun vadeli olmadı.


Fransa ile yakın ilişkiler kuran dönemin Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum’un Temmuz 2023’te devrilmesiyle Fransa, Sahel’deki yakın müttefiki Nijer’den de çekilmek zorunda kaldı.


Askeri yönetim, darbeden çok kısa süre sonra Ağustos 2023’te Fransa ile askeri işbirliğini sonlandırdı ve Niamey Büyükelçisi Sylvain Itte’yi “istenmeyen kişi” ilan etti.


Büyükelçi Itte, yaklaşık bir ay ülkeden gitmemek için dirense de Aralık 2023’te Fransa, Niamey Büyükelçiliğini kapattı, yaklaşık 10 yıldır bölgede konuşlu bin 500 askerin tamamını çekti.


Afrika’da Fransa’ya kapanan, Rusya’ya açılan kapılar


Mali, Burkina Faso ve Nijer, Fransa ile sonlandırdığı savunma işbirliği anlaşmaları sonrasında Moskova yönetimi ile yakınlaşmaya başladı.


Fransız askerlerinin bu 3 ülkeden çekilmesiyle Wagner paralı askerlerinin Mali, Burkina Faso ve Nijer’de sahada olduğu biliniyor.


Rusya, sık sık bu ülkelere askeri ekipman gönderirken diplomatik teması da ihmal etmiyor.


Son olarak Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, Sahel Devletleri İttifakı (AES) ülkeleri Mali, Nijer ve Burkina Faso’yu ziyaret etti.


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de geçen hafta Senegal Cumhurbaşkanı Faye ile telefonda görüştü.


İlk kez gerçekleşen görüşmede enerji, savunma ve tarım alanlarında işbirliği fırsatlarının ele alındığı belirtildi.


Karanlık geçmiş: Sömürgeci Fransa


Sömürgecilik faaliyetlerinin ortaya çıkmasında 15’inci yüzyılda Rönesans’la birlikte başlayan Avrupalılık bilincinin yadsınamaz bir etkisi vardır. Öyle ki, bir sonraki asırda coğrafi keşiflerin başlaması ve Sanayi Devrimi’nin olması, sömürgecilik faaliyetlerinin ete kemiğe bürünmesine yol açtı.


Fransa’nın sömürge topraklar arayışını iki ana bölümde değerlendirmek mümkün. 16’ncı yüzyıldan itibaren Kuzey Amerika, Antil Adaları, Doğu Hindistan’ın bir bölümü ve Afrika’nın bir kısmı Fransa’nın nüfuz alanına girdi.


1830’dan itibaren ise 19’uncu yüzyıl, Fransa için kudretli bir imparatorluk rüyasının gerçekleştiği önemli bir dönem oldu. Fransa bu yüzyılda Hindiçin (Laos, Kamboçya, Vietnam), Yeni Kaledonya, Fransız Polonezyası gibi yeni sömürgeler elde etti ve Osmanlı Devleti’nin zafiyet içinde bulunmasından da faydalanarak İngiltere ile birlikte Afrika’da mutlak söz sahibi oldu.


Cezayir (1830), Gabon (1839), Moritanya (1854), Senegal (1854), Gine (1855), Fildişi Sahili (1855), Kongo (1859), Mali (1883), Madagaskar (1896), Benin (1899), Burkina Faso (1896), Togo (1884-Almanya, 1918-Fransa), Çad (1900) ve Nijer (1900) gibi pek çok ülke Fransa’nın kontrolüne geçti.


Fransa ele geçirdiği bu ülkeleri ya doğrudan sömürgeleştirme yoluna gitti ya da Tunus (1881), Fas (1912), Laos (1893), Kamboçya (1863), Vietnam (1862) gibi protectorat (himaye) görüntüsünde kontrol altına aldı.

[Fransa, koloni haline getirdiği ülkelerde birçok katliama imza attı. Fotoğraf: AA]


Fransa, 1524’te başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle Afrika’nın batısında ve kuzeyinde 20’den fazla ülkede hakimiyet kurdu. Afrika’nın yüzde 35’i, 300 yıl boyunca Fransa’nın kontrolünde kaldı.


Senegal, Fildişi Sahili ve Benin gibi ülkeler o yıllarda Fransa’nın köle ticaret merkezleri olarak kullanıldı ve bölgedeki tüm kaynaklar sömürüldü.


Fransa’nın Afrika’daki kara tarihi


Bölgede 5 asır süren kolonyal dönemde ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlık mücadelesine girişen ülkelerde bu ayaklanmalar şiddetle bastırıldı ve 2 milyondan fazla Afrikalı hayatını kaybetti.


İkinci Dünya Savaşı bitmeden kısa zaman önce bağımsızlık vaadiyle Fransa saflarında savaşan Cezayirlilerin başlattığı gösterilerde binlerce Cezayirli, Fransız askerleri tarafından öldürüldü. Yaşananlar tarihe “8 Mayıs 1945 Setif ve Guelma” katliamı olarak geçti. Cezayir’in bağımsızlığını kazandığı 1962’ye kadar şiddet olayları sistematik şekilde devam etti.


Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda 1 milyon kişi Fransızlar yüzünden hayatını kaybetti.


Fransa’nın, 1830’dan beri Cezayir toplumunu kültürel anlamda da bir soykırımla baş başa bıraktığı biliniyor. Cezayir’in kendi mahalli kimliğinin dışında 300 yıllık Osmanlı tarihinin de büyük ölçüde ortadan kaldırılmasına neden olan Fransa, ülkede birçok kültürel ve dini eseri kendi tasarrufunda istediği gibi dönüştürdü.


Tarihin en büyük soykırımında Fransa’nın rolü


Fransa siyasi nüfuz sahibi olduğu ülkelerde de büyük insan hakları ihlalleri gerçekleştirdi.


İnsanlık tarihin en büyük soykırımlarından kabul edilen, 800 bin kişinin öldüğü 1994 Ruanda soykırımında da Fransa’nın rolü olduğu ortaya çıktı.


Ruanda soykırımından hemen önce bölgedeki Fransız askerlerinin aldıkları istihbaratları değerlendirmeyerek bölgeden ayrıldığı, bazı Fransız askerlerinin ise bizzat katliamlara destek verdiği uluslararası raporlara yansıdı.


Fransa, 23 Haziran’da ülkenin güneybatısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu’nu başlattı. Ancak Ruanda’da soykırımı engellemek yerine soykırımı yapan Hutu hükümetine silah ve bilgi sağladığı tespit edilen Fransa’nın aleyhine halen devam eden birçok uluslararası dava bulunuyor.


Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın, Le Figaro gazetesine 1998’de verdiği mülakatta, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil” ifadesini kullanması hala uluslararası kamuoyunca bilinen bir gerçek.

Paylaşmak
Exit mobile version