Çarşamba, Kasım 27


Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında AK Parti Konferans Salonu’nda yapılan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısına ilişkin gazetecilere açıklamalarda bulundu.


AK Parti Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erkan Kandemir tarafından partinin kongre süreciyle ilgili MKYK’ye kapsamlı bir sunum yapıldığını aktaran Çelik, “Bu çerçevede MKYK’mizin, Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın takdirine sunulan şöyle bir takvim söz konusu olacak. Ekim 2024 ile Ocak 2025 arasında belde ve ilçe kongrelerinin yapılması, Aralık 2024 ile Mart 2025 arasında il kongrelerinin yapılması, bütün bu takvimin mart ayı sonuna doğru yetiştirilmesi bekleniyor.” ifadelerini kullandı.


Çelik, mart ayı sonundan itibaren ise gençlik kolları ve kadın kolları ile büyük kongreyle ilgili takvimin netleşeceğini belirterek, şunları kaydetti:


“21 Eylül 2024 tarihi itibarıyla 2 gün sürecek şekilde delege seçimleri takvimiz söz konusu olacak. Yine 2 gün sürecek şekilde 12 Ekim 2024 tarihinde belde kongreleri söz konusu olacak. İlçe kongrelerimiz yine aynı tarihte, 12 Ekim 2024 tarihinde. Tabii bu uzun sürecek, 93 gün kadar sürmesi söz konusu olacak. Daha sonra 28 Aralık 2024 tarihinde il kongrelerimizi başlatacağız ve bunun da 79 gün kadar sürmesi bekleniyor. Bunların hepsinin mart sonuna kadar yetişmesi ve ondan sonrasında da büyük kongrenin gerçekleşmesi söz konusu olacak. Bir ilçede ana kademeyle ilgili ilçe kongresini yaptığımızda hemen arkasından gençlik kolları ve kadın kollarıyla ilgili de kongreyi yapacağız. Dolayısıyla o haftalar içinde, o ay içerisinde siyasi gündemimizi o ilçemizde tamamlamış olacağız. Belde için aynı şekilde, il için aynı şekilde olacak. Bütün bunları mart sonuna doğru yetiştirmeyi planlıyoruz.”


Çelik, bütün bu sürecin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın takdirlerine maruz olduğunu ifade ederek, “Kendilerinin katılmak istediği iller söz konusu olabilecektir. O sebeple takvimde bazı ileriye doğru sarkmalar söz konusu olabilir. Ama şimdiki planlama mart sonuna doğru bütün bu sürecin tamamlanması ve büyük kongre takviminin de ona göre belirlenmesi.” dedi.


Meselenin sadece mekanik bir kongre süreci olarak değerlendirilemeyeceğini, yeni dönemin, yeni ihtiyaçların siyasi ritmine göre neler yapılması gerektiğinin de bu sürecin içinde olduğunu dile getiren Çelik, Teşkilat Başkanlığı’nın önemli çalışmalarının bulunduğunu, yeni dönemde klasik teşkilat yöntemlerinin yanı sıra yeni teşkilat yöntemlerinin de çalışıldığını söyledi.


“Kara propagandayla mücadeleyi biliyoruz”


Orta Vadeli Program’ın 5 Eylül’de açıklanacağını belirten Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteğiyle programın güçlü bir şekilde ilerlediğinin ve hedeflere ulaşmaya başladığının görüldüğünü kaydetti.


Ekonomi yönetimine yönelik “istifa ve tartışma” haberlerinin gerçeği yansıtmadığının altını çizen Çelik, bunların bir kısmının iç, bir kısmının dış kaynaklı olduğunu, spekülasyon amacı taşıdığını söyledi.


Çelik, elde edilen pozitif sonuçlardan rahatsız olanların bunları sabote etmek için bir propaganda faaliyeti içinde olduğuna dikkati çekerek, bu kara propaganda merkezlerinin faaliyet biçimlerini ve bunlarla mücadeleyi çok yakından bildiklerini vurguladı.


MKYK’de yeni dönemdeki Meclis çalışmalarıyla siyasi faaliyetlerin de kapsamlı bir şekilde ele alındığını aktaran Çelik, eylül ayı içerisinde genel başkan yardımcıları, MYK ve MKYK üyeleri ile milletvekillerinin illerde vatandaşlarla buluşacağını ifade etti.


“Evlatları için kıymetli bir iş yapıyorlar”


Diyarbakır Anneleri’nin eyleminin 6’ncı yılına girdiğini anımsatan Çelik, AK Parti Genel Merkezi’nden, evlatlarını terörden kurtarmak isteyen annelere sevgilerini yolladı.


Kürt çocuklarını terörün emrinde, emperyalist projelerin lejyonerleri yapmaya çalışanlara inat Türkiye’de Türk, Kürt herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu bilinciyle bu çocukların yetişmiş eleman olarak Türkiye’nin geleceğinde rol almasını arzuladıklarını dile getiren Çelik, evlatları için mücadele edenlerin son derece kıymetli bir iş yaptığını vurguladı.


Bazı insan hakları örgütlerinden ve Batılı medya organlarından bu mücadeleye destek verilmemesinin dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husus olduğunu belirten Çelik, buradaki çifte standardın herkesin dikkatini çektiğini söyledi.


Çelik, bunun “Demokrasiden yanayım, insan hakların savunuyorum” diyenlerin önünde somut bir sınav olduğuna işaret ederek, “Diyarbakır Anneleri’nin bu eylemine destek vermiyorsanız, söylediğiniz demokratik söylemler de bunun ötesindeki diğer konular da insan haklarıyla ilgili hassasiyet de havada kalmaya mahkumdur.” diye konuştu.


“Kabine Toplantısı’nın Ahlat’ta gerçekleştirilmesi tarihi bir mesaj”


Ağustos ayında Malazgirt Zaferi’nin 953’üncü, 30 Ağustos Zaferi’nin ise 102’nci yıl dönümünün kutlandığını anımsatan Çelik, bu zaferler ayında ayrıca AK Parti’nin kuruluş yıl dönümünün de olduğunu hatırlattı.


Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın takdirleriyle Kabine Toplantısı’nın Ahlat’ta gerçekleştirilmesinin tarihi bir mesaj olduğunu belirterek, şunları kaydetti:


“Maalesef Türkiye’yi birtakım kimlikçi tartışmaların içinde boğmak isteyen, geçmişimizle bugünümüzü kavga ettirmek isteyen, geçmişte sahip olduğumuz siyasi birikim ve devletimizle göz bebeğimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni birbirinin zıddıymış gibi kurgulamaya çalışan, tarihteki sürekliliğimizi, siyasal hafızamızı bir yaralı bilinç haline getirmeye çalışanların böyle yine 30 Ağustos ile Malazgirt’i birbirine zıt kutlamalar gibi algılamaya ve konumlandırmaya çalıştıklarını gördük. Bu son derece yanlış bir şeydir. Biz, bu şekilde milletimizin hafızasında, gelecek nesillerde yaralı, bölünmüş bilinç yaratmaya çalışan her türlü tavrın karşısındayız. Bugün uzun bir devlet geleneğine, uzun bir tarihe sahibiz. Ve bu tarihin içinden süzülerek gelmiş gözbebeğimiz Türkiye Cumhuriyetimizle geleceğe yürüyoruz.”


“İç cepheyi sağlam tutmak gerek”


Her zaman iç cepheyi sağlam tutmak gerektiğini anlatan Çelik, siyasi rekabetin hiçbir zaman siyasi husumete dönüşmemesi gerektiğini söyledi.


Çelik, siyasi partilerin birbirleriyle rakip olduğunu ancak hasım olmadığını bildirerek, bugünün dünyasında Rusya-Ukrayna savaşı, Gazze’deki soykırım, bölgede Lübnan’dan, Suriye’den, İran’a kadar olan geniş bir coğrafyayı istikrarsızlaştırmaya çalışan Netanyahu hükümetinin saldırganlığı söz konusuyken bunun daha da önemli olduğunu ifade etti.


İç cepheye dönük saldırıların başında nefret söylemlerinin yaygınlaştırılması ve nefret siyasetinin üretilmesinin geldiğine işaret eden Çelik, bazılarının vatandaşların siyasi partilere olan mensubiyetini rekabetten çıkarıp husumete dönüştürmeye çalıştıklarını dile getirdi.


Çelik, bunun karşısında olup buna karşı hassasiyet üretmeye çalışacaklarını belirterek, “Her zaman söylediğimiz şey şudur, adlarımız, meşreplerimiz, mezheplerimiz, aidiyetlerimiz, isimlerimiz farklı olabilir. Ama hepimizin soyadı, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nde birinci sınıf vatandaştır. Türkiye’nin iç bünyesinde hastalık, bölünme, herhangi bir şekilde virüs üretmeye çalışanlara karşı bu hassasiyetimizi en yüksek şekilde tutacağız.” diye konuştu.


“Yaratılmaya çalışılan bölünmenin, Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur”


“Atatürkçülük yapıyorum” diyerek bir kısım vatandaşların değerlerine saldıranların, hem Atatürk’e hem de Cumhuriyetin değerlerine saygısızlık yaptıklarını kaydeden Çelik, şöyle devam etti:


“Burada yaratılmaya çalışılan bölünmenin ya da oluşturulmaya çalışılan fay hattının Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur. Türkiye’nin bugününde de yeri yoktur. İlk Cumhurbaşkanımız, devletimizin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kadar yürünen bu süreçte ülkemizin büyümesi, kalkınması, meydan okumalar içerisinde yoluna doğru istikamette devam etmesi için büyük mücadeleler verilmiştir ve bu mücadele bu şekilde devam edecektir. Dolayısıyla herhangi bir şekilde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık ya da oraya dönük çirkin bir dil kullanma anlamındaki bütün tavırlara karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. Aynı şekilde şimdiki Cumhurbaşkanımız, devletimizin başı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a dönük olarak da bu şekildeki tavırların hepsi mahkum edilmesi gereken tavırlardır.”


Siyasi partilerin yöneticileri arasındaki rekabetin bazen sertleşebileceğini ancak hiç kimsenin herhangi bir siyasi partiye oy verenlere hakaret etme hakkının olmadığını vurgulayan Çelik, vatandaşların kullandığı demokratik iradenin, milli iradenin omurgasını oluşturduğunu ve demokrasinin esası olduğunu bildirdi.


Siyasi partilerin tabanlarındaki vatandaşlara dönük saldırıların hepsine karşı olduklarını kaydeden Çelik, “Son zamanlarda böyle bir iklim yaratılmaya çalışılarak gerek AK Parti ve Cumhur İttifakı tabanına gerekse muhalefet partilerinin tabanına dönük olarak nereden gelirse gelsin, bu saldırıların karşısında olduğumuzu, hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar vatandaşlarımızın iradesine yüksek bir saygıyla ve hürmetle yaklaştığımızı ifade etmek isterim.” dedi.


“Hakaretin alkışlanmasıdır, saygısızlığın taltif edilmesidir”


Bu nefret söylemlerinin ve siyasetinin topluma yansımalarının da olduğuna işaret eden Çelik, demokratik siyaset temelinde bütün bu yaklaşımlara karşı olduklarını ve bunlarla sonuna kadar en net şekilde mücadele edeceklerini söyledi.


Çelik, bu noktada siyasi partilere de görev düştüğünü belirterek, şöyle devam etti:


“Bir siyasi partinin tabanına, Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret etmiş bir kişinin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı tarafından çok matah bir iş yapmış gibi protokolde ağırlanması, taltif edilmesi, takdir edilmesi ve alkışlanması, hakaretin alkışlanmasıdır, saygısızlığın taltif edilmesidir, çirkin dilin takdir edilmesidir. İşte bir siyasi partiye yakışmayan şey budur. Ayrıca bu kapıyı açan kişiler, aslında kendi siyasi parti tabanlarına hadsizce saldıranların da dolaylı yoldan himayesini gerçekleştirmiş olurlar. Halbuki bunların hangi siyasi partinin tabanına saldırırsa saldırsın topyekun reddedilmesi, mahkum edilmesi gerekir. Bu çerçeveden yaklaşılması gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse bu şekilde hakaretlerde bulunan bir kişinin, CHP Genel Başkanı tarafından himaye edilmesi, bir partinin, siyasi parti yöneticilerinin bunun hamisi olarak konumlandırılması, son derece yanlış bir durum olmuştur.


Yine geçmişte CHP Genel Başkan Yardımcılığı yapmış ve şimdi de milletvekilliği yapan birisinin, Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı çirkin dil karşısında buna verilecek tepki aslında Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki disiplin mekanizmasının işletilmesi olur. Birileri çıkmış, ‘İşte biz sözlüğe baktık. Kelime şu manaya geliyormuş’ gibisinden… Bu işler sözlükle halledilecek işler değil. Dil, yaşayan ve canlı bir ifadedir. Ne için o kelimenin seçildiği, bununla ne yapılmak istendiği net bir şekilde görülmüştür. Bu mesele, ‘Siz şunu yaptınız, biz bunu yaptık’ meselesi değildir. Bu mesele, ilkeler meselesidir. Ama görülüyor ki Cumhuriyet Halk Partisi içindeki hizipler kavgası, birtakım rekabetler, bu çerçevede örtbas edilmeye çalışılmaktadır.”


“Bir misafirimizin konuştuğu dilden dolayı hedef alınmasının karşısında oluruz”


Geçtiğimiz günlerde Duhoklu Kürt iş insanı Hakim Lokman’ın İstanbul’da öldürülmesiyle ilgili muhalefetten bir başka siyasi parti temsilcisinin provokatif açıklamalarda bulunduğunu belirten Çelik, şu ifadeleri kullandı:


“Duhoklu bir iş adamı, bir mekanda bir asayiş olayı sebebiyle maalesef hayatını kaybetti. Bu siyasi parti tuttu, bunu ‘Kürtçe konuştuğu için öldürüldü’ diyerek çok provokatif bir yere konumlandırmaya çalıştı. Yani sırf Kürtçe konuştuğu için bir insanın katledildiğini söylemeye getirdi. Şimdi bakın, bu bir asayiş olayı. Mekanda insanlar arasında bir kavga çıkmış ve maalesef bu şekilde bir can kaybıyla sonuçlanmış. Hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir şey. Ama bir asayiş olayını, bir siyasi olaymış gibi ya da konuştuğu dil yüzünden katledilmiş gibi bir konuma sokmak da son derece provokatif bir yaklaşımdır. Bunu yapanlar hayatını kaybeden Duhoklu kişinin hakkını korumuş olmuyorlar. Tam tersine provokatif bir nefret siyasetine destek vermiş oluyorlar. Herhangi bir vatandaşımızın ya da misafirimizin konuştuğu dilden dolayı hedef alınması gibi bir şey söz konusu olursa bunun karşısında yer alırız. Bu konudaki yasakları kaldıran, bu konuda TRT’de bir kanal açılmasına vesile olan, vatandaşlarımızın hangi aidiyetleri ve kimlikleri olursa olsun, o kimliklerin gelişmesi için temel eserlerin basılmasına vesile olan biziz. Herhangi bir şekilde bu tip yaklaşımlara hiçbir şekilde müsaade etmeyiz.”


İsrail’in, Gazze’deki soykırıma devam etmesi ve bunu Batı Şeria’ya taşırmaya çalışmasının, Batı Şeria’dan Lübnan’a, Lübnan’dan Suriye’ye, İran’da olan gerilime kadar geniş bir coğrafyayı egemenliği altına almaya çalışması olduğunu dile getiren Çelik, “Hiçbir savaş hukuku, hiçbir uluslararası hukuka dair umde gözetilmeden yapılan bu faaliyet açık bir soykırımdır ve dünya buna sessiz kaldıkça da bu soykırımın ortağı olmaya devam etmektedirler.” dedi.


Uluslararası sistemin ve hukukun, İsrail söz konusu olduğunda işletilmediğini belirten Çelik, “Yarın bir gün uluslararası kurumların ve uluslararası mekanizmaların katılımcısı düşmeye başlarsa, bunlar başkaları tarafından da artık dikkate alınmamaya başlarsa, bugün bu kararları alanlar, bu sessizliğe gömülenler ya da İsrail’in Netanyahu hükümetinin bu katliamlarına örtülü destek verenler bunun sorumlusu olacaklar.” diye konuştu.


Sadece Müslümanlara ve camilere dönük değil, kiliselere dönük olarak da saldırılar yapıldığını belirten Çelik, şöyle devam etti:


“Burada yapılmaya çalışılan şey, bir ırkçılık ve soykırımcılık üzerinden ne Müslümanlara ne Hristiyanlara nefes aldırmayan siyonist bir işgal faaliyetinin oradan başlayarak bütün bölgeye yaygınlaştırılmasıdır. Burada durduruldu durduruldu, burada durdurulmazsa herkes bu bölge savaşının sorumluluğunu paylaşmak durumunda kalır. Bizim bununla mücadelemiz devam edecek. Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki dönemde New York’ta Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde ve diğer platformlarda güçlü mesajları ve temasları bu şekilde gerçekleşecek.”


“Bu kendileri açısından kötü bir espri olmaktan öteye geçmez”


Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Çelik, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 2026 baharında ya da gelecek yıl kasımda erken seçim ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için yaptığı çağrıya ilişkin, bir yarışma olsa bu sözlerin “2024 yılının en kötü esprisi” olarak birinci seçileceğini söyledi. Çelik, “Cumhurbaşkanımızı herhangi bir seçimde yenebileceğini düşünmesi Özgür Özel’in, hiçbir şekilde bir siyasi değerlendirme olarak ele alınamaz. Bu kendileri açısından kötü bir espri olmaktan öteye geçmez.” dedi.


Özel’in, “Biz seçim falan istemiyoruz önce belediyelerde hizmet edeceğiz.” şeklindeki sözlerini anımsatan Çelik, belediyelerde ortaya koyulan bir hizmet olmadığını söyledi.


Aksine CHP’nin, belediyelerde sürekli olarak hizmetlerin aksaması, sel felaketleri ve diğer konulardaki çaresizlikle ve daha çok da akraba atamalarıyla gündeme geldiğini ifade eden Çelik, “Bütün bu tartışmanın erken seçim tartışmasıyla örtbas edildiğini değerlendiriyoruz. İkinci bir konu da, CHP ile ilgili olarak gündeme gelen konu şu, CHP’deki aktörler arasında kimin liderlik yarışında öne geçtiği, kimin niyetinin ne olduğu, kimin kimi ziyaret ettiği. Eskiden bu seçimden önce altılı masa çerçevesinde bu ziyaret trafiği sürekli olarak konuşuluyordu, şimdi CHP’deki siyaset trafiği altılı masanın bir küçük prototipi haline dönüştü.” değerlendirmesini yaptı.


Bu çerçevede erken seçim tartışmasının gündeme getirildiğini ifade eden Çelik, “Herhangi bir şekilde erken seçim yok. Önümüzdeki 3,5 yıl milletimize hizmet noktasında etrafımızdaki istikrarsızlıkları çok dikkatli takip ederek, Türkiye’nin istikrarlı ilerleyişini koruyarak, etrafımızdaki güvenlik problemlerine karşı müteyakkız bir şekilde davranarak,Türkiye’nin güvenli bir ülke olma vasfını koruyarak ve yine hizmet siyasetinde, eser siyasetinde daha ileri adımlar atarak yolumuza devam edeceğiz. Bizim için bu 3,5 yıl, Türkiye Yüzyılı çerçevesinde atacağımız adımlar için son derece kritiktir, o şekilde değerlendirmek lazım. Ben şöyle bir öneride bulunabilirim, şu anda sadece erken seçimle ilgili konuşulacak konu, tüzük kurultayı söz konusu olduğunda CHP’nin içinde bir erken seçim var, onun o şekilde değerlendirilmesi lazım.” diye konuştu.


“Türk Silahlı Kuvvetleri göz bebeğimizdir”


Ömer Çelik, Kara Harp Okulunun mezuniyet töreninde bir grup yeni mezun teğmenin kılıçlarını çekerek and içtiği görüntülere ilişin AK Parti’nin görüşlerinin sorulması üzerine, ülkenin tarihinde ve dünya tarihinde ilk defa kara, hava ve deniz kuvvetlerinde 3 kız öğrencinin birinci olduğuna dikkati çekerek, “Biz, ‘Türkiye Yüzyılı kadınların da yüzyıl olacak’, ‘Türkiye Yüzyılı bir bakıma da kadınların yüzyılı’ diyorduk. Bu mottomuzun altını dolduran yaklaşımlardan, sonuçlardan bir tanesi oldu.” dedi.


“Türk Silahlı Kuvvetleri göz bebeğimizdir.” diyen Çelik, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zaman için vatan görevini yüksek bir şuurla ve disiplin anlayışıyla yapmasının esas olduğunu dile getirdi.


Geçmişte ordunun üzerinden, askeri vesayet üretilmesinin birtakım yabancı projeler çerçevesinde en çok Türk Silahlı Kuvvetlerine zarar verdiğine işaret eden Çelik, gençlerin mezuniyet sevincini vatandaşların paylaşması ve takdir etmesinin önemli olduğunu vurguladı.


Çelik, bu görüntüler neticesinde birilerinin yaptığı açıklamalara bakarak, geçmişte yaşanmış birtakım kötü tecrübelerin anımsatılması, demokratik hafızada iz ve yara bırakmış birtakım olayların gündeme gelmesi konusunda da demokratik hakkını kullanan vatandaşların eleştirinin de takdirle ve saygıyla karşılanması gerektiğini söyledi.


Burada, “kötü niyetli bir konu” olduğuna dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Birtakım siyasetçi, aydın, emekli asker bu görüntülerden işte ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mesaj verildi’ ve ‘Bu görüntülerden işte hükümete karşı bir mesaj verildi’. İşte ‘Hükümet Türkiye’yi şöyle şöyle kapatmaya çalışıyordu, AK Parti’ye buna karşı bir direniş kılıcı çekildi’ gibisinden üslupla konuşmaları, asıl bunların yaptığı şey işte o eski vesayet anlayışının diriltilmeye çalışılması meselesidir. Bir de bunlara cevap vereyim derken, milletin imkanlarıyla göz bebeği gibi baktığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleceği için yetiştirilmiş bu teğmenlere hakaret edilmesi de kabul edilemez. Bunlar milletin evlatlarıdır.”


Çelik, geçmişteki askeri vesayet sorunlarını anımsatarak, bunların orduyu yıprattığını anlattı.


Herhangi bir şekilde silahlı kuvvetlerin içerisine vesayet sokulması konusundaki hassasiyetlerinin son derece yüksek olduğunu vurgulayan Çelik, “Burada da şu kavramın altını sık sık çizdik, hukuk dışı vatanseverlik olmaz. Vatanseverlik hukukun içinde kalarak olur.” ifadelerini kullandı.


Geçmişte hükümete muhtıra verildiğini de anımsatan Çelik, “Bütün bunları yaşamış olarak, tecrübemiz ortadadır. Burada dikkatimiz yüksektir. Demokratik denetleme mekanizmaları en güçlü şekilde çalıştırılmaktadır. Herhangi bir vesayete, herhangi bir yanlış uygulamaya herhangi bir şekilde müsaade edilmez.” dedi.


Çelik, yemin töreni üzerinden birtakım haddini aşan kişilerin, “hükümete kılıç çekti” dediklerinde, onların kafasındakinin eski Türkiye’yi, eski Türkiye’deki vesayet unsurlarını tekrar diriltmek olduğunu, vatanseverlik olmadığını, milletin seçtiği hükümete kılıç çekmek ya da namlu doğrultmayı marifet zannettiklerini net bir şekilde gördüklerini aktardı.


Birinci olan teğmenlerin, Türkiye’nin güvenliği için gerekeni yapacaklarını vurguladığı konuşmalarına dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:


“Bu yemin namus ve şeref üzerine yapıldı. Silahlı kuvvetlerin yeni mezunları ülkenin geleceği içindir ve burada etrafımızdaki coğrafyadaki istikrarsızlık söz konusu olduğunda göz bebeğimiz silahlı kuvvetlerin asıl işine, ülke güvenliğiyle ilgili işine odaklanması konusundaki hassasiyetimiz yüksektir. Her şey incelenir, değerlendirilir, bir disiplinsizlik varsa bu disiplinsizliğe ya da bakılır ama burada dışarıdan söz söyleyerek, hem bu görüntü üzerinden bir vesayet hortlatmaya çalışan birtakım emekli askerlerin, siyasetçilerin, birtakım yazarların tutumu da yanlıştır. Bu genç arkadaşlarımıza dönük birtakım hakareten söylemler de kullanılması yanlıştır. Yanlış, gereken mekanizmalar içerisinde tespit edilecek şekilde bir tecrübe vardır, yanlış yapılırsa bunun gereği yapılır.”


“Cumhurbaşkanımız olarak aynı zamanda ordularımızın başkomutanıdır”


Çelik, esas vatanseverliğin “anayasal düzene sadakat”, esas askerlik görevinin “anayasal düzene sadakat içerisinde bu yolda millete hizmet etmek” olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Bir de şöyle bir şey yapılıyor, birtakım çevreler tarafından. Silahlı kuvvetlerin, ebedi başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygı gösterdiği zaman ‘bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ya da hükümete mesajdır’ gibisinden maalesef son derece sağlıksız ve çarpık bir zihniyetle bu konuları ele alanlar var. O zaman silahlı kuvvetlerin ebedi başkomutanı Atatürk’e gösterilen saygıyı, silahlı kuvvetlerin şimdiki komutanı devletimizin başı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a dönük bir şey olarak konumlandırmaya çalışmak da son derece sağlıksızdır. Bunu yapan varsa bunun da gereği yapılır. Ama Cumhurbaşkanımız bugün devletin başı olarak ve Cumhurbaşkanımız olarak aynı zamanda ordularımızın başkomutanıdır. Bu devlet bilinciyle, siyaset bilinciyle, demokratik bilinçle bu anayasal düzen bilinciyle hareket etmek gerekir. Bu çocukların sevincine iyi niyetle katılan vatandaşlarımızın bu sevince katılmaları da çok saygıdeğerdir.”


“Birtakım eski Türkiye’deki hareketlilikler mi oluyor?” diyerek demokratik uyarıda bulunan, meşru hükümete dönük birtakım hassasiyetleri hatırlatan vatandaşların bu yaptıklarının da saygıdeğer olduğunu aktaran Çelik, silahlı kuvvetlerin genç mensupları üzerinden bir vesayet üretmeye çalışanların yaptıklarının kabul edilebilir olmadığını kaydetti.


Çelik, milli iradeyi koruma, her türlü vesayete karşı durma konusunda ilk günkü kararlılıklarından daha fazla kararlı olduklarını vurguladı.

Paylaşmak
Exit mobile version