Pazartesi, Eylül 1

O bir gölgeydi ilkin. Sadece bir siluet. Ne adı duyulmuştu çocuklukta, ne de resmi konmuştu duvarlara. Ama sesi, düşmanın kalbine korku saldı; dostun yüreğine umut serpti. Kefiyesiyle değil, duruşuyla tanındı. Yüzü görünmüyordu ama bakışı cephe cephe hissediliyordu. İsrail’in çelikten tanklarına karşı mazlumun duası gibi yükselen bir sestir o!

Ebu Ubeyde, modern çağın en ilginç direniş figürlerinden biridir. Ne bir general gibi konuşur, ne bir siyasetçi gibi hesap yapar. Onun kelimeleri, harf harf bir niyetin ifadesidir: direniş, izzet, vakar. Hamas’ın askeri kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın sözcüsü olarak ekranlara ilk kez çıktığında, dünyaya sadece silahlarla değil, kelimelerle de savaş açıldığını ilan ediyordu. Sözleri, Filistin topraklarında kanla yazılmış bir destanın modern bölümünü seslendiriyordu.

Seçtiği isim bile rastgele değildir. Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah İslam tarihinde cesareti, sadakati ve tevazusuyla bilinen büyük bir komutandır. Onun ismini almak, bir yemin gibidir: “Ben de adalet uğruna konuşacağım; gerektiğinde susacağım ama asla eğilmeyeceğim.” İsmiyle dahi tarihin yükünü omuzlarına alan bu adam, bir şahıstan çok daha fazlasıdır. O, direnişin vücut bulmuş halidir. Ve belki de en çarpıcısı şudur: Onun ismi, sesi ve suskunluğu, işgalcinin silahından daha ağır gelir.

Bu nedenle Ebu Ubeyde’yi anlamak; sadece bir kişiyi değil, bir halkın boyun eğmeyen iradesini, sabrını ve davasını anlamaktır. Onu anlatmak; bir milleti kuşatan zulmü ve bu zulme karşı gösterilen asaleti kayda geçirmektir. Çünkü onun yüzü yok, ama siması bir halkın çehresinde yansır. O bir kişi değil, bir çağrıdır: “Mazlumlar, yalnız değilsiniz!”

İletişim Savaşının Ustası: Sözcülüğün Stratejik Gücü

Savaş sadece silahla verilmez. Bazen bir kelime, bir ordudan daha sarsıcıdır. Ve bazen bir cümle, bir füzeden daha uzun yankılanır. İşte Ebu Ubeyde, bu çağın kelimeyle savaşan neferidir. O, yalnızca Kassam’ın sözcüsü değil; ümmetin onurunu haykıran bir ses, Filistin’in sesini yankılayan bir yankıdır.

Onun konuşmaları, klasik bir basın açıklamasından fazlasıdır. Her kelimesi, özenle seçilmiş; her vurgusu, stratejik olarak kurgulanmış bir psikolojik savaş enstrümanıdır. İsrail’in askeri harekâtlarına karşı verdiği net ve sert karşılıklar, sadece taktiksel bir reaksiyon değil; aynı zamanda moral üstünlüğü elde tutma mücadelesidir. Ebu Ubeyde’nin dili, düşmanın yüreğine korku salar; dostun gönlüne güven verir.

Ekran karşısına geçtiğinde, kefiyesiyle değil, metanetiyle konuşur. İsrail’i açıkça tehdit ederken dahi adaleti haykıran bir mücadele eri gibi konuşur. Ne aşırıya kaçar, ne de geri durur. Serttir ama ölçülüdür. Bu nedenle onun konuşmaları, yalnızca Filistinli gençler için değil, küresel direniş hareketleri için de ilham kaynağı olmuştur.

Ebu Ubeyde’nin açıklamalarında dikkat çeken bir diğer husus ise dini referanslar ve ahlaki duruştur. Her zafer ilanında, her çağrıda şu satır hissedilir: “Zafer Allah’tandır. Bizler sadece sebebiz.” O konuşurken kelimeler değil, bir davanın onuru konuşur. İsrail toplumunu sarsan da işte bu özgüvendir. Çünkü onun sesi, sadece bugünün değil; Bedir’in, Uhud’un, Yermük’ün yankısı gibidir.

Medya, çağımızın savaş meydanıdır. Ve bu meydanda, Ebu Ubeyde bir general gibi konuşur. Ne eksik, ne fazla. Hedefi sarsmak için, ümmeti uyandırmak için. Onun kefiyesi ardına saklanan hakikat şudur: Söz de silahtır. Ve bu çağın en keskin silahlarından biridir.

Bir Sembol Olarak Kalıcılığı

Tarihte bazı yüzler unutulur, bazı kefiyeler ise çağları aşar. Ebu Ubeyde’nin yüzü yoktur, ama yüz binlerin hafızasında bir çehre gibi yer eder. Adı, cismi değil; özüyle anılır. Konuşmazken dahi konuşur, görünmezken bile görünürdür. Çünkü o, bir şahıs değil; bir çağrının adı, bir milletin özlemi, bir direnişin ruhudur.

Savaşın tam ortasında, modern dünyanın bombardımanında, ekranlara düşen kefiyeli bir yüz… Bu, bir duruş. Kefiyesinin ardında sakladığı şey korkaklık değil; şahsını silen, davasını öne süren bir tevazudur. “Ben kimim” demeyen, “Biz neyiz” sorusunu haykıran bir duruş. Ebu Ubeyde’nin kalıcılığı da işte burada başlar: O, bir kişiden çok, bir nesildir artık.

Gazze’de doğup büyüyen çocuklar için Ebu Ubeyde, kahramanlık masallarının adı değildir sadece; bizzat gördükleri, duydukları, örnek aldıkları bir rol modeldir. Sapan taşıyan ellerde onun sesi yankılanır. Duvarlara yazılan sloganlarda onun kefiyesi semboldür. Okul kitaplarında değilse de, sokakların dilinde, annelerin duasında, şehitlerin vasiyetinde yer alır. Bu çağın “Kassam Kuşağı”, Ebu Ubeyde’nin sesiyle mayalanmıştır.

Ebu Ubeyde, mücadelenin sadece ateşle değil, izzetle de yapılabileceğini öğretti. İsrail istihbaratı yıllardır onun kimliğini deşifre etmeye çalıştı; ama anlamadıkları şey şudur: Bu adamın kimliği değil, kimliği saklama biçimi kalıcıdır. Çünkü o, kendini saklayarak davasını büyütmüştür. Yüzünü gizleyerek, direnişi görünür kılmıştır.

Bir lider görünmeden nasıl lider olur? Bir ses, nasıl bir halkın vicdanı haline gelir? Ebu Ubeyde bu soruların cevabıdır. Onu anlatmak için biyografi yetmez; onun adı, artık bir edep, bir duruş, bir çağrıdır.

O artık sadece Kassam’ın sözcüsü değildir. O, dilsiz kalan mazlumların sesi, eğilmeyen başların gölgesi, direnişin susmayan yeminidir.

 

 

Paylaşmak
Exit mobile version