Perşembe, Kasım 14


Azerbaycan’ın ev sahipliği yaptığı Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29) kapsamında Bakü’de bulunan Bakan Bayraktar, değerlendirmelerde bulundu.


Bayraktar, Türkiye’nin küresel iklim değişikliğiyle ilgili belirli alanlara yoğunlaştığını kaydederek, “Bunların en başında yenilenebilir enerji geliyor. Ülkemizin çok büyük potansiyeli olduğu bu alanda kısa bir zaman önce 2035 için çok iddialı bir program açıkladık” dedi.


İklim değişikliğiyle mücadelede işbirliğinin önemine değinen Bayraktar, “İklim değişikliği uzun soluklu bir mücadeleyi ve kolektif bir çabayı gerektiriyor. Sadece Türkiye’nin çabasıyla bunun olmasına imkan yok. Ülkelerin kendi potansiyelleri ve bu alanda yapacağı katkılar önemli” ifadelerini kullandı.


“Yeni bir yatırım dönemine giriyoruz”


Bakan Bayraktar, şöyle devam etti:


“Biz ülke olarak son 14-15 yılda, özellikle güneş ve rüzgarda 30 bin megavatı aşan bir kurulu güce sahip olduk. Neredeyse sıfırdan bu noktaya geldik. Bu 30 bini şimdi 2035 için 120 bin megavata çıkarmak gibi çok büyük, iddialı bir programa başlıyoruz. Geçtiğimiz 14-15 yılda yıllık yaklaşık 2 bin 500-2 bin 700 megavat yeni kapasite oluştururken, şimdi bunu 3 katına çıkarıp her yıl 7 bin 500-8 bin megavatlık bir kurulu gücü rüzgarda ve güneşte devreye almamız lazım. AK Parti iktidarlarının ilk dönemine baktığınızda, hidrolik santrallerde çok büyük bir gelişme, 12 bin megavattan 32 bin megavata gelen bir gelişme oldu. Dolayısıyla yenilenebilir enerjinin, jeotermal, biyokütle, biyogaz dahil bütün bu alanlarda, deniz üstü rüzgarı da dahil etmek suretiyle çok yoğun bir döneme, yeni bir yatırım dönemine giriyoruz.”


Bu kapsamda destekleyici reformların da hayata geçirilmesi gerektiğini aktaran Bayraktar, “Özellikle izin süreçlerini kolaylaştıran, dolayısıyla yatırımları biraz daha cazip hale getiren, Meclis’imizin gündemine getirmeyi düşündüğümüz bir çalışmayı da hazırlıyoruz. Bunu da yaptığımız takdirde finansmanla birleştirip bu 7-8 bin megavat yıllık hedeflere ulaşabileceğimize inanıyorum. Ülkemizin gücü buna yeterli” diye konuştu.


Bayraktar, bu hedef doğrultusunda, ilk etapta yıllık 2 bin megavat olarak açıklanan Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) ihalelerinin de ocakta başlayacağını anımsatarak, “Ben çok ciddi bir ilginin olacağına inanıyorum” ifadesini kullandı.


Enerji verimliliğinde önemli potansiyel


Enerji verimliliği alanındaki hedeflere de değinen Bayraktar, “Enerji verimliliğinde, ekonomimizin bütün alanlarında, tarımdan ulaştırmaya, binalardan sanayiye, enerjiye kadar birçok alanda enerji verimliliğinde ciddi potansiyelimiz var. 2017-2023 döneminde, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı olarak açıkladığımız programda yaklaşık yüzde 14’lük bir iyileşme sağladık birincil enerji tüketiminde. 2024-2030 hedefini bu yıl başında açıklamıştık. Orada da yüzde 16’lık bir hedefimiz var. Yaklaşık 20 milyar dolar bu alana yatırım yapmamız lazım. Dolayısıyla orada çok büyük bir potansiyel var” değerlendirmesinde bulundu.


Bayraktar, Türkiye’nin nükleer enerjiyi de enerji sepetine dahil etmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:


“Geçtiğimiz yıl Dubai’de, COP28’de, gelişmiş birçok ülke bir deklarasyon yayınladı. Dediler ki, ‘İklim değişikliğiyle mücadele edeceksek bugünkü nükleer gücü 3 katına çıkarmamız lazım 2050’ye kadar.’ Türkiye de aslında bu yolda ilerliyor. Diyoruz ki 2050’de bizim 20 bin megavatlık nükleer kurulu güce sahip olmamız lazım. Akkuyu’da 4 nükleer reaktörün yapımı devam ediyor. Sinop, Trakya bunları takip edecek. Küçük modüler reaktörlerde de ciddi potansiyel var. Türkiye yenilenebilir kapasitesini maksimum düzeyde ekonomisine kazandırarak, enerji verimliliğini en üst düzeyde ekonomisinin bütün alanlarında iyileştirerek ve nükleeri de işin içine katmak suretiyle ana omurgasını bunun üzerine kurduğu bir iklim değişikliğiyle mücadele programını izliyor.”


Söz konusu çalışmalar için güçlü bir iletim ve dağıtım şebekesi ihtiyacını da vurgulayan Bayraktar, “Yenilenebilir enerji hedefini açıklarken, yaklaşık 30 milyar dolara yakın, iletim şebekesinde yapacağımız iyileştirme, bölgemizdeki ülkelerle, komşu ülkelerimizle kuracağımız ihracat ve ithalat bağlantılarından da aynı zamanda bahsettik. Dolayısıyla böyle bir güçlü altyapıyı da mutlaka beraberinde katmamız lazım.” dedi.


– İklim değişikliğiyle mücadelede küresel ölçekte aşılması gereken zorluklar


Bayraktar, hidrojen, depolama, karbon yakalama gibi yeni teknolojilerin de dahil edildiğini belirterek, “Ama bütün bunlar için dünya olarak yapılması gereken şeyler de var. Bunların başında kararlı ve uyumlu, istikrarlı politikalar olması lazım. COP30’da neler konuşacağımızı çok merak ediyorum. Biliyorsunuz, ABD’de başkanlıkta değişiklik söz konusu. Dolayısıyla onun getireceği bu politikalara etkiler nasıl olacak? ABD tekrar Paris Anlaşması’ndan çıkacak mı? Bu inişli çıkışlı politikaların verdiği mesaj piyasaya, finansman tarafına çok önemli. Dolayısıyla birinci tarafta böyle bir risk var.” ifadelerini kullandı.


Böylesine iddialı yenilenebilir enerji hedefi için ekipman ihtiyacının önemine de değinen Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Ekipman tarafına baktığınızda oralarda belirli sıkışmalar ve sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Bugün dünyada panel dediğiniz zaman tek bir ülke akla gelebiliyor. Dolayısıyla burada bu işin tedarik zincirini nasıl yöneteceğiz? Daha geriye giderseniz kritik madenler, bizim Eskişehir Beylikova’da büyük bir rezerv olarak açıkladığımız nadir toprak elementleri, yani bu işin daha başına gittiğinizde hammadde tarafında, piyasanın gelişmesi, büyümesi, üretimi, fiyatlara etkisi, bunlar aslında bütün bu bahsettiğimiz hedefleri gerçekleştirmek için küresel ölçekte aşılması gereken zorluklar. Eğer dünya olarak bu konuda ciddiysek, iklim değişikliğiyle mücadele edeceksek bu alanlarda da benzer kolektif bir basireti gösterip aksiyon almamız gerekecek.”


İklim değişikliğiyle mücadelede finansmanın önemi


Bayraktar, COP29’un başlıca konularından biri olan finansman konusuna ilişkin de şunları kaydetti:


“Dünyada başlayan bir korumacı eğilim var. Bu noktadan baktığınızda burada çok iyimser olduğumu söyleyemeyeceğim. Ama finans olmadan bu konuştuğumuz hedeflerin hiçbirinin gerçekleşmesi mümkün değil. Çok ciddi bir siyasi irade ve kararlılık gerekiyor. Bunun yanında çok ciddi bir teknik altyapıya ihtiyaç var. Bir üçüncü ayak yani olmazsa olmaz ayağı bu işin finansmanı. Burada da uluslararası finansal kuruluşlara, Dünya Bankası, Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Avrupa’daki finansal kuruluşlara, ticari finansal kuruluşlara bu anlamda büyük görev düşüyor. Onların da normal bir düşünce tarzıyla değil daha farklı, yapıcı, pragmatik, yaratıcı bir yaklaşıma, kreatif bir yaklaşıma gelmeleri lazım ki bütün bunları başarabilelim. Şu anda bütün dünyada enflasyonist bir ortamın olduğunu, faizlerin yüksek olduğu bir ortamda olduğumuzu düşünürsek bunun da getirdiği sistemin üzerinde etkiler ve engeller var. Ümit ediyorum, bu toplantı bu mücadelenin küresel ölçekteki gayretlerini artırmak için var ve bu anlamda olumlu katkılar olur. Biz ülke olarak, hem arz güvenliğimizi sağlamak hem küresel ısınma ile mücadelede Türkiye olarak katkı sağlamak için bütün bu alanlarda kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz.”

Paylaşmak
Exit mobile version