Çarşamba, Kasım 27


Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığının 2025 yılı bütçesine ilişkin yapılan görüşmelerde milletvekillerinin sorularını ve eleştirilerini cevapladı.


Bazı teğmenlerin ve bazı personelin YDK’ye sevk edilmesine ilişkin sorulara işaret eden Güler, teğmenlerle ilgili konunun anlaşılması için sürecin doğru değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.


“Disiplinsizliğin aması, lakini, fakatı olamaz ve olmamalıdır”


Ortaya çıkan durumun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun bıraktığı manevi mirası göz ardı eden bir tutumdan ziyade, gerçekleşen disiplin suçunun incelenmesi olduğuna dikkati çeken Güler, şunları kaydetti:


“İsnat edilen suç, kılıç çatmak, andı okumak veya ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz.’ demek değil, defaten yapılan ikaz ve emirlere rağmen kasıtlı, organize ve planlı bir disiplinsizlik hareketidir. Özellikle vurgulamak isterim ki hakkında disiplin soruşturması yürütülen teğmenlerin hiçbirine neden kılıç çattığı, andı neden okuduğu veya ‘Mustafa Kemal’in askerleri’ diye neden söyledi diye herhangi bir soru sorulmamıştır. Söz konusu eylem, amirlerin izni olmadan, grup halinde organize edilmiş, basın davet edilerek eylemin bilinmesi istenmiş ve kasten emir komuta zinciri devre dışı bırakılmıştır. Bu, askeri hiyerarşi için kabul edilemez bir durumdur. Bunun görmezden gelinmesi de mümkün değildir.”


Bakan Güler, teğmenlerle ilgili gündemin, günlük gündemlerinin ana maddesini oluşturmadığını vurgulayarak, “Suç mahiyeti ne olursa olsun, disiplin süreci aynı şekilde işletilecek ve disiplinden asla taviz verilmeyecektir. Disiplinsizliğin aması, lakini, fakatı olamaz ve olmamalıdır. Olaya karışanların genç olmaları, daha önce disiplin cezası almamış olmaları, başarılı olmaları, okunan metnin daha önce yürürlükte olması gibi gerekçeler disiplinsizliğin gerekçesini değiştirmez.” değerlendirmelerinde bulundu.


Türk Silahlı Kuvvetlerinin milli, manevi ve mesleki değerlerinin bir bütün olduğuna dikkati çeken Güler, “Ortak değerimiz olan Atatürk üzerinden bir ayrışma algısı yaratacak tavır ve davranışlar kabul edilemez. Yapılan bu disiplinsizlik ile Türk Silahlı Kuvvetlerine mesnetsiz iftiralar atılmasına, kamuoyunda gereksiz şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin tartışılmasına ve yıpratılmasına zemin yaratılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde müesses disiplinin muhafazası ve idamesi, olmazsa olmazımızdır. Ordumuzun yıpratılmaması konusunda herkesin daha duyarlı ve dikkatli olması, olayı bağlamından koparma çabaları ve dezenformasyona itibar edilmemesi önem taşımaktadır.” diye konuştu.


Askeri hastanelerin durumu


Bakan Güler, askeri hastanelerin durumuna ilişkin Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmet desteğinin MSB ile koordineli bir şekilde Sağlık Bakanlığıyla yürütüldüğünü belirterek, “Sağlık Bakanlığına devredilen Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile sivil statüsünde yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri personeline hizmet veren 5 hastane ki onlar; Diyarbakır, Şırnak, Marmaris, Van Eğitim Araştırma Hastanesinin İskele ek binası ve Hakkari Devlet Hastanesinin Mehmetçik ek binası, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsis edilmiştir.” ifadelerini kullandı.


Güler, ihtiyaç olması halinde Erzurum, Ağrı, Gaziantep, Hakkari, Şanlıurfa, Kilis, Hatay, İskenderun, Reyhanlı ve Elazığ’daki 10 hastanenin de Bakanlık personeline hizmet vermek üzere izolasyonunun sağlandığını anlattı.


Askeri okulların kapatılmasına ilişkin de Güler, Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) Kuruluş Kanunu ile 669 sayılı KHK kapsamında Harp Akademilerinin kapatıldığını, MSÜ Rektörlüğü bünyesinde Harp Enstitüleri kurulduğunu hatırlattı. Güler, “İlgili mevzuat hükümleri uyarınca Harp Okulları ile Astsubay Meslek Yüksek Okullarının da üniversitemize bağlanmasıyla, askeri okullar MSÜ Rektörlüğü çatısı altında toplanmıştır. MSÜ’deki eğitim öğretim faaliyetleri TSK’nın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde ve mevzuata uygun olarak başarıyla yürütülmektedir.” dedi.


Yaşar Güler, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle ilgili de şu değerlendirmelerde bulundu:


“Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’nin maksimalist ve hukuk dışı talepleri sebebiyle yaşadığımız bir takım deniz yetki alanı anlaşmazlıkları mevcuttur. Ülkemiz, Doğu Akdeniz’deki hak, alaka ve menfaatleri korumak maksadıyla hem sahada hem de diplomatik olarak çeşitli girişimler yürütmektedir. KKTC ile 2011 yılında, Libya ile 2019 yılında yaptığımız Deniz Yetki Alanları anlaşmaları ve 18 Mart 2020 tarihinde Birleşmiş Milletlere deklare ettiğimiz kıta sahanlığımızla Doğu Akdeniz’deki en önemli aktörlerden biri olduğumuza ilişkin kararlı duruşumuzu gösterdik. Bu kararlı duruşumuzu kıta sahanlığımıza yönelen izinsiz faaliyetleri engelleyerek sahada da gösteriyoruz. En son temmuz ayında İtalyan Ievoli Relume gemisiyle kıta sahanlığımıza yapılmak istenen kablo döşeme maksatlı araştırma faaliyeti bölgedeki unsurlarımızın caydırıcı duruşuyla bertaraf edilmiştir.”


Ege Denizi’nde son durum


Milli Savunma Bakanı Güler, Ege’deki hak ve menfaatlerin korunması ve Dedeağaç ile ilgili de “Son dönemde Yunanistan tarafının iki ülke arasında 1976 yılındaki Bern Mutabakatı’na ve uluslararası hukuka aykırı olarak Ege Denizi müstakbel kıta sahanlığımız içerisinde izinsiz gerçekleştirmeye çalıştığı araştırma faaliyetlerine yönelik Dışişleri Bakanlığımızca Yunan makamlarına yönelik gerekli diplomatik girişimlerde bulunulmuş, sahada ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı unsurlarınca gerekli cevaplar verilmiştir.” şeklinde konuştu.


Güler, ABD’nin Dedeağaç’taki askeri varlığı dahil olmak üzere, bölgede yaşanan her türlü gelişmeyi Türkiye’nin savunma ve güvenliği açısından yakından takip ettiklerini vurgulayarak, “Bu kapsamda ABD’nin Yunanistan’daki varlığı ile Yunanistan’da hangi üsleri kullandığı tarafımızca bilinmektedir. ABD’nin Dedeağaç’a askeri unsurlar konuşlandırması bölgedeki stratejik dengeleri etkilemekte ve Türkiye’nin güvenlik politikalarını doğrudan ilgilendirmektedir. Bu gelişmeleri yakından takip etmekte, ulusal güvenlik çıkarlarını korumak adına gerekli diplomatik ve askeri adımları atmaktayız.” ifadelerini kullandı.


“İkinci ve üçüncü SİPER’ler gelecek”


Yaşar Güler, hava savunma sistemlerinin son durumuna ilişkin de bu sistemlerin hepsinin tamamlanmadığını belirtti. Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Çelik Kubbe, bir sistem. Bunun içinde 4-5 ayrı sistem var. HİSAR O sistemi, HİSAR A sistemi, SİPER sistemi ve bunlarla beraber KORKUT Alçak Hava Savunma Sistemi… Bunların hepsinin bir sistemle birleştirilerek kullanıldığı sistemin adı da Çelik Kubbe. Dolayısıyla ülkemizin hava savunmasını sağlayabilmemiz için bir tane değil, birden fazla Çelik Kubbe’lere ihtiyacımız olacak ve bunlar da üretilmeye başlandı. SİPER 1 üretildi, 100 kilometre menziliyle envantere girdi. Şimdi hemen ikinci ve üçüncü SİPER’ler gelecek. SİPER 2 ve SİPER 3’ün de üretimle ilgili çalışmaları devam ediyor.”


Hava Kuvvetlerinin ihtiyaçları doğrultusunda HÜRJET ve KAAN’ın hizmete girinceye kadar gelişmiş teknolojiyle donatılmış modern savaş uçaklarının envantere alınması ve envanterin çeşitlendirilmesi çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Güler, “F-16 Blok 70 tedariki kapsamında başlangıç ödemesi yapılmıştır. 1,4 milyar dolar yatırdık. Bununla 40 tane F-16 Blok 70 Viper uçağı alacağız. 79 tane de modernize edecektik, ondan vazgeçtik. Şunun için vazgeçtik, bu F-16 modernizasyonunu TUSAŞ tesislerimiz kendisi yapabilecek durumda. Dolayısıyla onları oraya devrettik. 40 tane uçak alacağız. Bir de mühimmatlar var, onları alacağız. Tamamı yaklaşık 6,5-7 milyar dolar olacak.” diye konuştu.


Eurofighter Typhoon savaş uçağı tedariki konusunda ise Güler, Almanya’nın tedarik konusunda gerekli izinleri çıkardığını bildirdiğini aktararak, bu konudaki çalışmaların sürdüğünü söyledi.


“ABD’li yetkililer F-35 konusunda fikirlerini değiştirdi”


Türkiye’nin F-35 programıyla ilgili konuşan Bakan Güler, “Şimdi F-35’lerle ilgili 6 tane uçağımız var orada. Amerikalılar da bu F-35 konusunda biz KAAN uçağını şimdi yapacağımızı, yapabileceğimizi de uçtuğunu da görünce biraz düşünceleri de değişti. Onlar şimdi kendileri de F-35’i verebileceklerini ifade ediyorlar. Şimdi biz hem üretim payımızın tekrar bize verilmesinde ısrar ediyoruz. Hem de kırk tane de toplam F-35’i almak için isteğimizi bildirdik” açıklamasını yaptı.

Paylaşmak
Exit mobile version