Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuk olan Bakan Uraloğlu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Lübnan’da dün çağrı cihazlarının patlatılmasına ilişkin soru üzerine Uraloğlu, mobil haberleşme cihazlarının belli teknolojilerle ve sistemlerle takibinin yapılabildiğini dolayısıyla bundan kaçınmak isteyen kuruluş ve örgütlerin çağrı cihazlarını kullanmayı tercih ettiklerini söyledi.
Uraloğlu, radyo dalgalarıyla haberleşmenin takibinin kolay olmadığını dile getirerek, “Lübnan ve bir kısmının Suriye’de de olduğu bilgisini alıyoruz. Hizbullah’ın takipten kaçınmak için bunları kullandığına ilişkin tahmine, bilgiye sahibiz. Aynı anda bu kadar cihazın patlatılması, 9 insanın ölmesi, birçok insanın vücudunun zarar görmesi büyük bir olay” diye konuştu.
Bu konuyla ilgili siber güvenlik uzmanlarıyla görüştüklerini ve konuyu anlamaya ve cihazların neler olduğunu belirlemeye çalıştıklarını anlatan Uraloğlu, şöyle devam etti:
“Burada iki türlü senaryo üzerinde duruluyor. Birisi Hizbullah’ın bu cihazları kullandığı biliniyor. İsrail’in de bunları bilip, bunların değişim ve yenileme sürecinde istedikleri gibi donatarak, patlayıcı yerleştirmiş oldukları ihtimalini de katarak söylüyorum, bu cihazların satın aldırıldıkları şeklinde. Bunların da aynı anda ve kısa aralıklarla sinyalle patlatılabildiği noktası. İkinci ihtimal de bazı sinyallerle bataryaların kısa devre yaptırılarak, ısıtılması sonucu patlaması. Geçmişte telefon tamircilerinde veya insanların cebinde cep telefonu bataryalarının patladığını gördük ve bunlarda ölümcül sonuç olmadı. Ufak tefek yangın ve yaralanma oldu. Onun için ilk ihtimal biraz daha güçlü gibi duruyor.”
Uraloğlu, Türkiye’de cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla birlikte çağrı cihazı kullanılmadığını belirterek, “Türkiye’de çağrı cihazları neredeyse hiç kullanılmıyor. Çağrı cihazları özelinde Türkiye’de bir risk olmadığını net olarak söyleyebilirim” ifadesini kullandı.
Benzer cihazlarla ilgili alınması gereken tedbirlerin çok olduğunu dile getiren Uraloğlu, şunları kaydetti:
“Ülkemizi ne kadar millileştirirsek, ne kadar yerlileştirirsek kendimizi o kadar güvende hissederiz. O noktada da ciddi aşama katettik. Yazılımından cihazların üretimine kadar. Dünyadaki hiçbir ülke bir cihazın yüzde 100’ünü üretmiyor ama ana yazılımı başta olmak üzere kendileri üretme gayreti içinde. Biz de Türkiye’de bunu yapmaya gayret ediyoruz. Bunu başardığımız zaman daha güvende olacağız. Bir taraftan da siber güvenlikle ilgili hem Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu hem de devletin ilgili kurumlarıyla iş birliği halindeyiz.”
Uraloğlu, internet bağlantısı olan çok sayıda elektronik cihazın kullanıldığına dikkati çekerek, “Bunların da siber güvenliği kıymetli ve bu konuda biz ciddi şekilde kafa yoruyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızla diğer güvenlik birimlerimizle. Biz her gün 400’ün üzerinde büyük saldırıyı önlüyoruz. Şu aşamada biz, dünya genelinde siber güvenlik alanında ilk 10 ülke arasındayız. Endişe etmemiz gereken bir durum olmadığını ama mutlaka daha yapmamız gereken çok işin olduğunu söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
Narin Güran cinayeti
Diyarbakır’da 8 yaşındaki Narin Güran’ın öldürülmesiyle ilgili Meta’dan istenen WhatsApp yazışmalarına ilişkin soru üzerine de Uraloğlu, sosyal medya platformlarının Türkiye’de temsilcilerinin bulunduğunu anımsattı. Uraloğlu, “Burada Meta, ‘Biz bu mesajlaşmaları kaydetmiyoruz, depolamıyoruz. Dolayısıyla bunları verme imkanımız yok’ diyor. Yani ‘vermiyoruz’ değil, ‘verme imkanımız yok’ diyorlar. Bizim bildiğimiz kadarıyla da dünyada hiçbir yerde böyle bir bilgi verilmedi. Ancak bunlar farklı şekilde depolanmışsa bulut teknolojileriyle ya da farklı mecralarda depolanmışsa ancak oradan bulunması söz konusu. Meta’nın şu andaki yaklaşımı bu ama burada gerek emniyet güçlerimiz gerekse adalet mekanizmasıyla iletişim halindeyiz. Bizden istedikleri bilgileri, ulaşabildiğimiz kadarıyla vermeye gayret ediyoruz. Bu anlamda da Meta olsun, diğer platformlarla güncel iletişim halindeyiz” diye konuştu.
“Instagram’ı zaman zaman uyarıyoruz ve onların gereklerini yapmasını istiyoruz”
Instagram’a getirilen erişim engelinin sorulması üzerine Uraloğlu, her ülkenin kendi kuralları olduğunu söyledi.
Uraloğlu, şirketlerin kurulduğu ülkelere göre uyguladığı kurallar bulunduğuna işaret ederek, “Şirketler siz isteseniz de istemeseniz de o kurallara uyuyor. Mesela sizin yaptığınız bir paylaşımı gönderdiğiniz bir mesajı eğer kendi kurallarına göre beğenmemişse engel getirebiliyor. Paylaşımınızı kaldırabiliyor. Hesabınızı askıya alabiliyor. Şimdi biz de devletiz. Devletlerin de kuralları var. O zaman hangi kurallar geçerli olacak? Bir şirketin kuralı mı yoksa devletin kuralı mı ya da toplumların hassasiyetleri mi? Elbette burada doğru olan ve olması gereken devletlerin kuralları, toplumların hassasiyetidir.” diye konuştu.
Bakan Uraloğlu, sosyal medya platformlarında kuralların doğru konulması gerektiğini vurgulayarak, ülke olarak bu kuralları koyduklarını ve gerekli yenilikleri de takip ederek güncellediklerini bildirdi.
Müstehcenlik içeren, kumar, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı hakaret gibi paylaşımların katalog suçlar kapsamında olduğunun altını çizen Uraloğlu, şunları kaydetti:
“Bu noktada Instagram’ı zaman zaman uyarıyoruz ve onların gereklerini yapmasını istiyoruz. Yapmadıkları zaman da böyle durumla karşılaşıyoruz. Oradaki konu bir, bu katalog suçları vardı. Bir de bizim toplumumuzun hassasiyetleri vardı. Gazze’yle ilgili yapılan bir paylaşımda bizim politikalarımıza uygun değil deyip onu kaldırabiliyor veya Heniyye’nin şehit edilmesiyle ilgili paylaşımı sansürleyebiliyor ya da hesabınızı askıya alabiliyor. Biz bunları oturduk, konuştuk. Mesela PKK’yı terör örgütü olarak görüyorlar ama PYD’yi görmüyorlar, FETÖ’yü görmüyorlar. Diyoruz ki, biz bunları terör örgütü olarak görüyoruz. Burada da bizim hassasiyetlerimiz var.”
9 günlük erişim engeli süresince Instagram yetkilileriyle yoğun görüşmeler gerçekleştirdiklerini anlatan Uraloğlu, “Bu görüşmeler sırasında da belli bir aşamaya geldik. Yakın zamanda üst düzey yöneticilerin Türkiye ziyareti olacak, görüşmelerimiz devam ediyor. Tam istediğimiz noktada olmadığımızı söyleyebilirim. Yakın takip ediyoruz. Bütün platformlar artık şunu biliyor. Türkiye bu konuda kararlı. Gerektiği zaman biz her türlü yaptırımı, reklam verilmesinin yasaklanması, erişim hızının azaltılması ve sonunda da engellenmesi gibi işlemleri yapabiliyoruz. Türkiye’nin bunu yapabilir olduğunu da ortaya koymuş olduk. Herkes de ona göre vaziyet alacak.” değerlendirmesinde bulundu.
Uraloğlu, platformların kurallara uymadıkları sürece yaptırım uygulayacaklarını belirterek, “Kesinlikle bu platformlardan daha çok özgürlükçüyüz. Belki orada şunu daha profesyonel, daha iyi yapmamız lazım. Kamuoyunu daha iyi bilgilendirebilirdik. Instagram’ın 58,4 milyon kullanıcısı var. Burada biz Instagram’ın politikalarına karşı bir günlüğüne 1 milyon kullanıcıyı askıya aldık diyebiliyor muyuz? En büyük yaptırım bu. Bir gün bunu da diyebilirsek esasında o zaman bizim o engellerimizden çok daha kıymetli olacaktır diye düşünüyorum.” diye konuştu.
“Kişisel verilere ilişkin bir sızıntı ve riski yok”
Kişisel verilerin sızdırıldığına yönelik iddiaları da yanıtlayan Uraloğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Bu konunun çıkış noktasına bakalım. Bu, siber güvenlikle ilgili eylem planının yayınlanması üzerine bir gazeteci arkadaşımızın sorusunun devamında gelen bir soruydu. Orada da net olarak, pandemi döneminde bazı bilgilerin sızdığıyla ilgili o günün Türkiye’si tartıştı ve kendi mecrasında da kapandı şeklinde. Tam olarak söylediğim budur. Devamında yani ne 85 milyonu konuştuk, ne bütün bilgilerin tamamının sızdığını konuştuk. Sanki onları ben konuşmuşum gibi bu bazı kanallarda paylaşıldı. Biz de bunun üzerine gerekli yalanlamayı yaptık. Ben şimdi net olarak söylüyorum, Türkiye’de kişisel verilere ilişkin bir sızıntı ve riski yok, böyle bir gündem de yok. Tamamen suni bir şekilde bu gündem oluşturulmaya çalışılıyor. Biz de gerekli açıklamaları yaptık. Yani bütün vatandaşlarımız net olarak güvende olabilirler. Asla böyle bir sızıntı, gündem olarak, söz konusu değildir.”
“Kendimizi güvende hissedebiliriz”
Uraloğlu, Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezinde (USOM), yaklaşık 7 bin 400 uzmanla, siber güvenlik konusunda çalışıldığına işaret ederek, Merkezde 2 bin 400 Siber Olaylara Müdahale Ekibi (SOME) noktası olduğunu anlattı.
USOM’da IP adreslerinin sürekli tarandığını ve olası saldırıların engellendiğini belirten Uraloğlu, saldırı yapılan bilgisayarların sahiplerinin de bilgilendirildiğini söyledi.
Bakan Uraloğlu, “USOM bu işi başarıyla yapıyor. Dünyadaki ilk 10 ülke içerisindeyiz. Kendimizi güvende hissedebiliriz.” dedi.
“(Alçak yörünge uyduları) Kesinlikle buraya girmeliyiz”
Uraloğlu, Türkiye’nin 6A ile birlikte 6 haberleşme ve 3 gözlem uydusu olduğunu anımsatarak, bunların, askeri ve sivil haberleşme yanında televizyon yayıncılığına olanak sağladığını bildirdi.
Şu anda 5 uyduyla yakın coğrafyadaki 3,5 milyar insanı kapsadıklarına işaret eden Uraloğlu, Türksat 6A uydusuyla beraber yaklaşık 5 milyar insanı kapsayacaklarını söyledi.
Uraloğlu, Türkiye’nin uydu üretimine, Türksat mühendislerinin 3A ve 3B uydularının üretim sürecine katılmasıyla başladığını hatırlatarak, “Bu yetiştirdiğimiz mühendislerle beraber burada TÜBİTAK, Savunma Sanayii Başkanlığı, TUSAŞ ile bir araya gelerek uydu üretme noktasında ortaya bir irade koyduk. 2014’te ilk imzalar atıldı. Daha yoğun olarak 2020 ve 2022’de üretim yapıldı. Biz yüzde 81’i yerli ve milli olan ama en kıymetlisi de yazılımı yerli ve milli olan Türksat 6A uydusunu ürettik ve uzaya gönderdik. Ekim ayı içerisinde de kalıcı yörüngesine yerleşmiş olacak ve gerekli testler yaptıktan sonra da en geç yıl sonunda uydumuz devreye alınacak.” diye konuştu.
Alçak yörünge uydularının da çok önemli imkanlar sunduğuna, bu uyduların daha küçük boyutlu ve az maliyetli olduğuna işaret eden Uraloğlu, “Bu alana kesinlikle girmemiz gerekiyor, onun için de Baykar’ın bu anlamdaki çalışmalarını Türksat olarak destekliyoruz, onlara müşavirlik hizmeti veriyoruz. Bu hayata geçtiği takdirde GPS’le uluslararası konumlama hizmetini de artık milli olarak kendi uçaklarımıza ve diğer uçaklara verme imkanına sahip olacağız.” ifadelerini kullandı.
“İnternet hızlarını yukarı çekeceğiz”
Uraloğlu, Türkiye’nin şu anda geldiği seviyenin 5G’ye çok yakın olduğunu belirterek, “5G’ye geçtiğimiz ilk etapta yerli üretimimiz bize yetmeyecek. Şu anda hem 4,5G için yapılmış yatırımın tam olarak karşılığını alma noktasında bir süreye, hem de 5G ekipmanlarının doğru fiyatla alınması ve yerli ürünler geliştirmeyle ilgili zamana ihtiyacımız var. İnşallah takvimi önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanımız net olarak açıklar. 5G’de önümüzdeki sene içerisinde ihale yapalım ve Ocak 2026’da ilk sinyali verelim diye düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’de şu an yaklaşık 560 bin kilometre civarında fiber altyapı olduğunu ancak fiber ve bakır kabloların birlikte kullanımının internet hızlarını düşürdüğünü anlatan Uraloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eski apartmanlarda bakır kaplamalar var. Fiberden bakıra geçtiğiniz zaman hız aniden düşüyor. İnsanlar, fiber geldiği halde ücretine göre, kendi işini görebilecek daha düşük hızları tercih edebiliyor. Bunları ortaya koyduğunuz zaman Türkiye’deki bazı hızlar düşük çıkabiliyor. Ama imkanlara bakıldığında çok daha yüksek olduğu görülüyor. Biz bir taraftan da Telekom’un bu lisansının uzatılması ile ilgili süreci de yürütüyoruz. İmtiyaz hakkının süresini uzatırken birazcık daha yatırıma ağırlık vererek bu bahsedilen hızları daha yukarıya çekeceğiz.”
“Çukurova Havalimanı’nda 476 bin yolcu seyahat etti”
Bakan Uraloğlu, Şakirpaşa Havalimanı’nın sürdürülebilir olmadığına, bunun üzerine Çukurova Havalimanı’nı yaptıklarına işaret ederek, bu havalimanından, 10 Ağustos’tan bu yana 476 bin yolcunun seyahat ettiğini, 3 bin 306 uçağın da iniş-kalkış yaptığını bildirdi.
Havalimanına devlet yolu, otoyol bağlantılarını sağladıklarını, şimdi de demir yolu bağlantısını sağlayacaklarını kaydeden Uraloğlu, “Bütün kamu yatırımlarının fizibil olmasını bekleyemezsiniz. Mesela, bir dağ başında vatandaşın evi var. ‘Sana yol yapmıyorum, şu kadar kilometre fizibil değil’ diyebilir miyiz? Bazılarında çok istediğimiz trafiği yakalamamış olabiliyoruz. Genel anlamda baktığımızda Türkiye’de geçen sene hava yollarında seyahat eden yolcu sayısı 214 milyondu. Bu sene 230 milyon olacağını öngörüyoruz. Global bakmak lazım.” diye konuştu.
“Dünyada alınan bütün önlemleri biz de alıyoruz”
Uraloğlu, Yap-İşlet-Devret (YİD) projelerine ilişkin sorulara da yanıt vererek, şu ifadeleri kullandı.
“‘Geçmediğimiz yolun parasını niye ödüyoruz’ sorusu doğru soru olabilir mi? Asla olamaz. Ülkemizin, bel kemiği projelerinden bir tanesi Kuzey Marmara Otoyolu. Yaklaşık 400 kilometre. Alan firma her türlü işletiyor. Süresi bittiği zaman bakımlı olarak bize devredecek. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü 2028’de, Avrupa bölümünü 2029’da, Anadolu bölümünü de 2030’da devredecek. 400 kilometrelik otoyol her şeyiyle kamuya geçmiş olacak.”
İstanbul Havalimanı’nda dördüncü pistin yapım çalışmalarının sürdüğünü belirten Uraloğlu, sene sonunda İstanbul Havalimanı’nın yolcu sayısının 80 milyonu geçmesini beklediklerini söyledi. Uraloğlu, 25 yıllık işletme süresi boyunca devlete yaklaşık 22 milyar avro kira geliri kazandırmış olacaklarını, ödemelerin de başladığını bildirdi.
“Eğer dünyada uygulama olursa biz de onu hemen uygulayacağız”
Uçuş güvenliğine ilişkin de değerlendirmede bulunan Uraloğlu, “Türkiye tam bir hava koridoru, Türkiye’nin üzerinden 15 saniyede bir uçak geçiyor. Dünyada alınan bütün önlemleri biz de alıyoruz ve uyguluyoruz. Güncel bir riskimiz olmadığını söyleyebilirim. Yakından takip ediyoruz.” dedi.
Uraloğlu, bu kapsamda, Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde çağrı cihazlarının patladığına da işaret ederek, “Çağrı cihazlarının kullanımı yoğun değil ama arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Eğer dünyada uygulama olursa biz de onu hemen uygulayacağız. Yüksek risk görürsek uygularız elbet ama risk görmeden uygularsanız, özellikle dış hat yolcularında orada serbest olan bir şeyi burada yasaklarsanız o da çok doğru olmaz. Şu aşamada bir güçlü risk görmediğimizi söyleyebilirim.” ifadelerini kullandı.
KKTC ile yürütülecek gemi trafik hizmetleri sistemine ilişkin de bilgi veren Uraloğlu, KKTC’de bunun için bir merkez kurma çalışmalarına başladıklarını, bu merkezi muhtemelen gelecek senenin sonunda devreye alacaklarını söyledi.
Uraloğlu, Turistik Doğu Ekspresi’yle 80 bine yakın vatandaşın seyahat ettiğini belirterek, bunun üzerine Diyarbakır ve Bitlis Tatvan’a yeni hat koyduklarını, yeni talepler olursa bunları da değerlendireceklerini kaydetti.
“İnşallah 2027’nin başlarında İzmir’i bitirmiş olacağız”
Ulaştırma projelerinin tasarruf tedbirleri kapsamında ne durumda olduğuna ilişkin soruyu yanıtlarken Uraloğlu, “Yüzde 70-75’in üzerinde olan hiçbir projede durmayacağız. 10 milyon liralık bir işin 8 milyon liralık kısmını gerçekleştirdiniz, geri kalan 2 milyon lirayı ‘tasarruf tedbirinden dolayı durdurayım’ diyemezsiniz. Niye? Çünkü oradaki yaptığınız yatırım atıl halde kalacak demektir. Dolayısıyla belli oranın üzerine çıkmış olan projeleri mutlaka devam ettireceğiz. ‘Olmazsa olmaz diye düşündüğümüz, bu oranlara gelmemiş olsa bile ülkemizin geleceği ile ilgili hem ulusal hem de uluslararası ağlarda iş yapacağını düşündüğümüz sektörler, demir yolundan iletişime, deniz yoluna, hava yoluna kadar bunları durdurmayacağız.’ dedik.” diye konuştu.
Ötelenmeye tahammülü olan işlerde yavaşlayacaklarını anlatan Uraloğlu, üretim merkezlerinin demir yollarına veya birbirine bağlanması noktasında son sürat devam edecekleri bilgisini paylaştı.
Uraloğlu, Ankara-İzmir hızlı tren hattının yaklaşık 508 kilometre uzunluğunda olacağına işaret ederek, bu projede durmayacaklarını, projenin kendileri için kıymetli olduğunu söyledi. Uraloğlu, “Ankara-İzmir’in, ulusal ve uluslararası taşımacılık noktasında Çin’den gelen Orta Koridor’un bir parçası olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. İnşallah 2027’nin başlarında İzmir’i bitirmiş olacağız. Güvenli şekilde inşallah 3,5 saatte gidilmiş olacak. Hedefimiz bu.” diye konuştu.
Ankara-İstanbul arası için yeni otoyol ve hızlı tren hattı
Devam eden diğer projelere de değinen Uraloğlu, “Mersin-Adana-Osmaniye-Gaziantep hızlı tren projesi devam ediyor. 312 kilometre civarında. Halkalı-Çerkezköy-Kapıkule Hattı devam ediyor hızlı tren projesi anlamında. Ankara-İstanbul’u sordunuz. O biraz daha hızlı olacak inşallah. Ankara ile İstanbul arasında ihtiyaç nedir? Neye ihtiyaç duyuluyor? Aşağı yukarı 30 milyona yakın bir insanın yerleştiği bölgenin seyahat ihtiyacından bahsediyoruz. Önümüzdeki 10 yılda demir yolu ve kara yolunun kapasitelerinin yetmeyeceğini öngörüyoruz. Dolayısıyla Ankara-İstanbul arasında hem bir yeni otoyol hem de yeni bir hızlı tren hattı inşa edelim istiyoruz.” ifadesini kullandı.
Uraloğlu, Ankara-İstanbul Süper Hızlı Treni Projesi’ne ilişkin bilgi vererek, “Ankara’dan İstanbul’a 350 kilometre saat hızla giden süper hızlı tren projesinin çalışmalarını başlattık. Hayata geçirdiğimiz zaman 80 dakikada Ankara’dan İstanbul’a gitmiş olacağız inşallah.” dedi.
Projenin tamamlanacağı tarihe ilişkin soruya Uraloğlu, “Sonuç odaklıyız. Projesinin şekillenmesi net şekilde nereden bakarsanız 2-3 yıl sürer. Yapımına 2-3 yıl sonra başladığımızı düşünelim. O da yaklaşık 6-7 yıl gibi sürer. Ankara-İstanbul Süper Hızlı Treni’ni 2034’ler gibi hayata geçiririz. Gerçek anlamda da o tarihlerde ‘fizibil’ olur. Bunu da kaçırmamak lazım.” yanıtını verdi.
Bakan Uraloğlu, Bolu Dağı Tüneli’nden geçen günlük araç sayısının ortalama 50 binlere ulaştığını işaret ederek, 80 binlere geldiğinde hizmet seviyesinin D, E seviyelerine düşeceğine dikkati çekti. Seyahat hızının da 80 kilometreler seviyesinde olacağını ifade eden Uraloğlu, şunları kaydetti:
“Dolayısıyla buraya gelmeden, yeni bir otoyol yapmamız gerekir diye düşünüyoruz. Ankara’dan, Beypazarı’ndan, Nallıhan’dan, Akyazı’ya çıkacak olan bir hat üzerinde çalışıyoruz. O hat da zaten Kuzey Marmara Otoyolu’nun esasında bağlantı noktası olacak. Bir anlamda Kuzey Marmara Otoyolu’nu Ankara’ya kadar bu dediğim aks üzerinden Akyazı, Beypazarı, Nallıhan, Sincan üzerinden getirip çevre yolumuza bağlamış olacağız. Bunu da Süper Hızlı Tren ile eş zamanlı hayata geçirebiliriz diye düşünüyoruz.”
YİD projelerinde SGS’nin kullanılması çalışmaları
Uraloğlu, serbest geçiş sisteminin (SGS), hızlı geçiş sisteminin (HGS) daha serbestleştirilmiş hali olduğuna dikkati çekerek, kurdukları sistemlerle araçların tanındığını ve gerekli ücretlendirmenin yapıldığını ifade etti.
SGS’yi kendi işlettikleri otoyollarda neredeyse tamamen hayata geçirdiklerini belirten Uraloğlu, “Yap-işlet-devret projelerinde henüz hayata geçiremedik. Peki nedir problem? Oradan geçen özellikle yabancı araçlar… Gelir İdaresi Başkanlığımızla, Hazine Maliye Bakanı’mızla konuştuk. Bu konuda düzenleme yaparak sınırlarda çıkış noktalarında yabancı plakalı araçların otoyol kullanım ücretlerini de tahsil etmeye başladığımızda yap-işlet-devret projelerinde de serbest geçiş sistemini hayata geçireceğiz.” dedi.
İstanbul için çelik kuleler üzerine baz istasyonları yapılacak
Uraloğlu, 6 Şubat depremlerinin ardından bakanlığının çalışmalarına ilişkin de bilgi vererek, o dönemde Karayolları Genel Müdürü olarak görev yaptığını, Ankara’dan bölgeye geçtiğini ve ikinci depremi de orada AFAD binasının içinde yaşadıklarını söyledi.
Deprem çok büyük olduğu için ulaştırma yapılarının da etkilendiğini anımsatan Uraloğlu, kara yolları, demir yolları, hava meydanları ile iletişimin depremden etkilendiğine işaret etti. Uraloğlu,”Bir acil eylem yaklaşımıyla hepsine müdahale ettik, alternatif yollardan, alternatif limanlardan, hava meydanlarından bölgeye her türlü yardım malzemesinin, arama kurtarma ekiplerinin gitmesini ve oradan ayrılacak olan vatandaşlarımızın da gitmek istedikleri yere kadar seyahat etmelerini sağlamış olduk.” dedi.
İletişim noktasında baz istasyonlarının genellikle binaların üzerinde olması ve binaların birçoğunun yıkılmış olması sebebiyle devre dışı kaldığını anımsatan Uraloğlu, römork tipi baz istasyonlarıyla oradaki iletişimi sağladıklarını dile getirdi.
Uraloğlu, bunun kendilerine çok ciddi bir tecrübe olduğuna işaret ederek, depremin, olası bir İstanbul depreminde nerede olmaları gerektiği noktasında yaptıkları çalışmaları daha üst seviye çıkardığını vurguladı.
İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde baz istasyonlarının doğru konumda olup olmadığına ilişkin soru üzerine Uraloğlu, şunları kaydetti:
“Orada bir projemiz var. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızla da işbirliği halindeyiz. Özellikle İstanbul Valiliğimizle şunu dedik; 3 GSM operatörünü de bu konuyla ilgili çağırdık, konuştuk, gerekli istişareler yaptık. Kamu arazilerinin olduğu her yere kule dikeceğiz. Binalardan bağımsız çelik kuleler dikip, onların üzerine bu baz istasyonlarını yerleştirerek, her türlü afet durumunda onların ayakta kalmasını sağlamayla ilgili bir çalışma başlattık. Bunu yaygınlaştırdığımız müddetçe burada bir sıkıntı olmayacağını öngörüyoruz.”
“Projeler bitme aşamasında, finansmanını konuşuyoruz”
Zengezur Koridoru’na ilişkin soruyu yanıtlarken Uraloğlu, “Zengezur Koridoru noktasında Azerbaycan’la işbirliğimiz var ve Azerbaycan tarafındaki çalışmaların önemli bir ölçüde bittiğini söyleyebilirim. Nahçıvan’daki çalışmalar yaklaşık 180 kilometredir, onlar devam ediyor. Bizim tarafta Dilucu’ndan, Iğdır’dan Kars’a kadar gelip Bakü-Tiflis-Kars hattına bağlanacak olan 224 kilometrelik bir koridor var. Biz de onun ihalesini yaptık. Bu senenin sonu, önümüzdeki senenin başında çalışmalara başlarız. Dolayısıyla burayı bitirdiğimiz zaman biz hem alternatif bir güzergahımız olacak hem de oradaki taşınma kapasitesini artırmış olacağız. Türk dünyasına daha kestirme bir yolla bağlanmış olacağız.” değerlendirmesini yaptı.
Kalkınma Yolu Projesi’nde de Basra Körfezi’nde Irak tarafından inşa edilen Faw Limanı’nın ilk fazının gelecek yıl içerisinde devreye alınacağının bilgisi veren Uraloğlu, “Oradan başlayıp 1200 kilometrelik hem demir yolu hem de otoyol, ülkemizin Habur’un 15-20 kilometre daha batısında Ovaköy bölgesinden yeni bir sınır kapısıyla beraber ülkemize girecek ve oradan da Şanlıurfa’ya, Gaziantep’e kadar oradan Karaman’a, Eskişehir’e, İstanbul’a Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ndeki raylı sistemi de geçecek şekilde Kapıkule’ye kadar gidecek olan bir hattan bahsediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Uraloğlu, projelerin bitme noktasına geldiğini, ilk etapta Irak ve Türkiye olarak burada yoğun çalıştıklarını, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yoğun katkısıyla sürece katıldığını söyledi.
Nisan ayında yapılmış olan anlaşma sonrasında Bakanlar Zirvesini gerçekleştirdiklerine işaret eden Uraloğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Oradaki yol haritasını netleştirmeye gayret ettik. Projeler bitme aşamasında, finansmanını konuşuyoruz, 2025 yılı içerisinde başlamayla ilgili bir gayretimiz var. Irak malum, çok istediğimiz hızda orada ilerleyemediğimizi de söyleyebilirim. Çünkü malum bir savaş ortamından geçmiş, çok istenilen seviyeye gelmiş değil ama her türlü iletişim halindeyiz. Irak tarafının her şeye rağmen çok istekli olduğunu da görüyoruz, gerçekten kıymetli bir proje.”