Türkiye olarak ne zaman kritik bir eşiği atlamaya çalışsak rüzgâr hemen tersine dönüyor ve bu kutlu ülkenin başına gelmeyen kalmıyor.
Hayatta tesadüflere yer olmadığına göre bu işin hikmeti nedir acaba?
Bize verilen bir mesaj var ve bu mesaj çok net aslında;
Sen eşik-meşik atlamaya kalkışma birader. Sana yazılan rolü bihakkın icra etmeyi sürdür. Ne uza ne de kısal. Sakın ha boyun bir santim bile uzamasın. Boyun kısalacak olursa da hiç merak etme. Her zaman sana destek oluruz…
Bu sinsi mesajı ülke içinde net olarak alan ve savunan gizli-açık çevreler her dönemde var oldu. Bugün varlar. Yarın da var olacaklar kuşkusuz. Gelin görün ki bölgeyi yeniden şekillendirmeye niyetlenen mesaj sahipleri ve iş birlikçileri, epey süredir bu sinsi mesajı hiç dikkate almayan, hatta tam karşısında duran bir siyasi iradeyle yüzleşmek durumunda kaldılar. Öyle ki bu çelikten irade, uzun soluklu iktidarı döneminde bir yandan büyük-orta-küçük şeytanları taşlarken diğer taraftan tavaf etmekle yani ülkeye çizilmeye çalışılan bu çirkin rolü her defasında yırtıp atmaya muvaffak oldu.
Altyapıda, enerjide, diplomaside ve savunma sanayiinde atılan güçlü adımlarla şekillenen “Türkiye Yüzyılı” idealine “Terörsüz Türkiye” fırsatı da eklenince uykusu iyice kaçan mesaj vericiler hemen devreye girdi.
Bursa Harmancık’ta satın aldığı benzinle ormanı bile isteye tutuşturan Fetö artığı, hakikati örten perdeyi gün gibi ortadan kaldırsa da bu çıplak gerçeği görmek istemeyen çevreler yine kör, yine sağır…
Bu olay içimizdeki Siyonist maşalarının hâlâ aktif olduğunun da bir kanıtı.
Verilen mesaj yine çok net;
“Terörsüz Türkiye” diye bir hevesin, “Türkiye Yüzyılı” diye bir idealin ve “İstikrarlı Bölge” diye bir emelin asla olmasın. Sen bunları unut. Unutmazsan ben sana hatırlatmasını bilirim. Benim elim çok uzun. Her yere uzandığım gibi senin yeşil vatanına da uzanırım. Böyle idealler peşinde koşmaya devam edersen ciğerlerini yakar ve seni bu alevlerin dumanında boğarım…
Orman yangınlarındaki kundaklama girişimleri Türkiye’yi yeniden hareketsiz hale getirme ve iç meselelerine hapsetme operasyonundan başkası değil.
Birilerinin düğmeye bastığı çok açık. Ormanlarımızı işbirlikçilerine tutuşturup delillerini de yok ettiriyorlar. Bursa’daki müptezel, basiret sahibi halkımız tarafından fark edilenlerden oldu. Ya tespit edilemeyenlere ne demeli? İçimizde ne kadar vatan haini var? Bunlar nasıl örgütleniyor? Birbiriyle nasıl irtibat kuruyorlar? Bizden görünen, bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içen ne kadar Siyonist işbirlikçisi mevcut aramızda? Bu tür iğrenç yöntemlerle kıt akıllarınca ülkemizi hizaya getirmek istiyorlar. Enerjimizi tüketmeyi arzuluyorlar. Biliyorlar ki Türkiye hareket ettikçe büyüyor, gelişiyor, üretiyor. Bu sayede hem bölgesinde oyun kuruyor hem de dünya siyasetinde diplomasi ve barıştan yana etkili hamleler yapıyor. Ülkesinde terörü, bölgesinde istikrarsızlığı ve dünyada savaşları bitirmeyi arzuluyor. Bu da elbette kaostan, zulümden, terörden ve istikrarsızlıktan beslenen çevrelerin uykusunu fena halde kaçırıyor.
Türkiye zorluklarla sınanarak yoluna devam ediyor.
Bu ülkenin karşısına çıkan her zorluk, sosyal yapımızdaki dezenformasyonu, çarpıklığı, bozulmayı ve çürümeyi de gün yüzüne çıkarıyor.
Orman yangınlarının yoğun olarak yaşandığı bu günlerde karşılaştığım insanların en az yarısı bu yangınları rant dağıtmak, otel ve alış-veriş merkezleri yapmak, yandaşlarına villa diktirmek için siyasi iktidarın kasıtlı olarak çıkardığını dile getiriyor. Hatta daha da ileri gidip devletin orman yangınlarına bitinceye kadar müdahale etmediğini, sönmeye yakın birkaç helikopter-uçak göndererek sadece görüntü verdiğini söylüyor.
Anlayacağınız vatanını seven alevler arasında ölüme meydan okurken vatan diye derdi olmayanlar etrafta dedikodu kazanını kaynatmaya devam ediyor.
“Doğru” ayakkabılarını bağlamaya çalışırken, “yalan” dünyayı yedi kez dolaşırmış, diye bir söz var. Bugün olanlar da bundan farklı değil. Ülkenin birbirinden farklı bölgelerinde aynı anda birden çok noktada yangınlar başlıyor. Kısa sürede havadan ve yerden müdahale gerçekleşiyor. Devlet elindeki bütün imkanları sahaya sürüyor. Köylüler canla-başla günler-geceler boyunca çalışmalara destek oluyor. Yakın illerden gönüllüler ölümü göze alıp cepheye geliyor. Duyarlı vatandaşlar arazözünü, iş makinesini, traktörünü ve su püskürtecek her türlü aracını kapıp desteğe koşuyor…
Yetti mi? Hayır yetmedi.
Bir vatandaş aracının arkasını satın aldığı su şişeleriyle dolduruyor. Üstelik sular soğuk olsun diye buzlu kovalar hazırlamayı da ihmal etmiyor. Bir diğer vatandaş alabildiği kadar ayranla katılıyor bu vatanseverlik yarışına. Soğuk limonata, poğaça, börek-çörek hazırlayıp gelenler de işin cabası. Ya aracına karpuz doldurup gelen manava ne demeli? Bulabildiği ve gücü yettiği kadar maske temin edip yangın bölgesine koşanlara ne buyurulur sahiden? Montunu ıslatıp alevlere dalanlara, patlak tekeriyle yangına su taşıyanlara, bir günlük tatilini bu işe hasredenlere, gece gündüz duaya sarılanlara ve o çetin mücadelede şehit olanlara, yanarak ölmeyi göze alıp yeşil vatanına sahip çıkanlara ve bu uğurda diri diri yanıp şehadete koşanlara….
Bu ülkenin sırtı işte böyle kahramanları olduğu için yere gelmiyor.
Her dönemde olduğu gibi birileri dedikodu kazanını kaynatmayı seçerken birileri de bu kutlu vatan uğruna ateşlerde yanmayı göze alıyor.
Allah onlardan razı olsun.
Mürsel Gündoğdu/Haber7
murselgundogdu@gmail.com