Çarşamba, Kasım 27


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda 7. Din Şurası’nda konuştu.


Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;


Şura’nın aramızdaki birliği, beraberliği, muhabbet ve kardeşlik ruhunu tazelemesini, güçlendirmesini Allah’tan temenni ediyorum. Şura kapsamında üç gün boyunca 5 ayrı çalışma komisyonu bünyesinde düzenlenecek oturumların, sunulacak tebliğlerin, yapılacak tartışmaların ve müştereken alınacak Şura kararlarının ülkemiz, milletimiz ve alemi İslam için hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Bu önemli toplantıyı tertip eden Diyanet İşleri Başkanlığımız, Din İşleri Yüksek Kurulumuza, programın başarılı bir şekilde geçmesi için emek sarf eden tüm kardeşlerimize yürekten teşekkür ediyorum.


“Şuralarımızda alınan kararların takibini bizzat yaptım”


Sözlerimin hemen başında şu hususu samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bizler 5 yılda bir toplanan din şuralarını temiz ve imanlı ellerin muhlis bir kalple hazırladığı bereketli bir ilim ve tefekkür sofrası olarak görüyoruz. Sözü, fikri, eseri, müktesebatı ve tavsiyeleriyle bu sofrayı zenginleştiren ilim ve fikir insanlarına, yani sizlere İslam’ın çizdiği o emin istikamette ebedi saadete giden bu muazzez yolda birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımız olarak bakıyoruz. Rabbim bu sofrayı daha da büyütmeyi, daha da bereketlendirmeyi sizlere de, bizlere de nasip eylesin diyorum. Yalnızca ülkemiz için değil, gönül coğrafyamız, yurt dışındaki vatandaşlarımız ve dünyanın farklı köşelerindeki tüm kardeşlerimiz için fayda sağlamasını ümit ettiğimiz 7. Din Şurası kararlarının titizlikle uygulamaya konulmasının ehemmiyetini şimdiden hatırlatmak isterim. Bugüne kadar şuralarımızda alınan kararların takibini bizzat yaptım. 2019’da düzenlediğimiz 6. Din Şurası’nın kapanış programında Sayın Başkanımıza kararların tatbikiyle ilgili hassasiyetimizi ifade etmiştim. 


Bir önceki Şura’da alınan kararların beş yıllık bir süre zarfında yüzde 95’lik bir oranla hayata geçirilmesini takdirle karşılıyor, Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve kıymetli mensuplarını yürekten tebrik ediyorum. Diyanet teşkilatımız bünyesinde yurt içi ve yurt dışında i’la-yi kelimetullah yolunda büyük bir gayretle çalışan, aşkla atan kalpleri İslam’la buluşturan tüm kardeşlerimize, tüm hocalarımıza, tüm büyüklerimize çalışmalarında iyilikler, güzellikler, hayırlar temenni ediyorum. Dünya defterini kapatıp ebedi aleme irtihal eden hocalarımıza da bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyor, aziz hatıralarını şükranla yad ediyorum.


Kur’an-ı Kerim’deki Hicr Suresi’nin 9. ayetinde, 14 asır önce Müslümanlara, “Muhakkak ki bu kitabı, bu vahyi, biz indirdik ve muhakkak ki onu koruyan da biziz” buyurulmuştur. Evet mukaddes kitabımız Kur’an-ı, vahyi, yani dinimizi muhafaza edecek, ebedi koruyacak olan Allah’tır. Şurası bir gerçek ki bu ayet, dinimize yönelik saldırılar konusunda bizlere sonsuz bir öz güven aşılıyor. Hiç şüphesiz dinimiz emin ellerdedir. Dinimiz yüce Rabb’imizin muhafazası, koruması altındadır. Ancak bu garanti bizim, yani kulların üzerinden mesuliyeti çekip almaz. Müslümanlar olarak bizler de dini yaşamak ve yaşatmakla mükellefiz. Dinimize yönelik saldırılarda her ne kadar sınırsız bir emniyet içindeysek, dindarlara yönelik saldırılarda tedbir alacak, bu saldırıları göğüsleyip, püskürtecek olan bizden başkası değildir..


“Batı uygarlığı çökerken medeniyetimiz tekrar şaha kalkacaktır”


Tarihimize baktığımızda şunu görüyoruz. Dinimiz İslam, Mekke ve Medine’den başlayarak asırlar boyunca çok geniş bir coğrafyada eşsiz güzellikte medeniyetler inşa etmiştir. Bağdat, Şam, Kahire, Buhara, Semerkant, Gırnata, Kurtuba, Konya, Bursa ve İstanbul asırlar boyunca dünyaya istikamet çizen ilim ve medeniyet merkezleri olmuştur. Batı’nın kan, gözyaşı, katliam, soykırım ve sömürüye dayanan ilerlemesi Doğu’nun ilahi ve insani medeniyetini boğmak için, altını çizerek söylüyorum, geçici bir dönem üstünlüğü eline geçirmiştir. Ama bizim medeniyetlerimizi inşa eden ruh ve öz ilk günkü gibi tazeliğini muhafaza etmektedir. Gün gelecek, kutsallığı ve insanı dışlayan ilerleme dönemlerinin parantezi er ya da geç kapanacak, Batı uygarlığı büyük bir gürültüyle çökerken sahip olduğumuz öz ve ruh ile bizim ilahi, insani, aşk medeniyetimiz hem de daha güçlü olarak Allah’ın izniyle tekrar inkişaf edecek, şaha kalkacaktır.


“Değerlerimize her zamankinden daha sinsi bir saldırı söz konusu”


Şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Biz kendi kodlarımızla kendi medeniyetimizin yeniden inşasına ne kadar inanıyorsak medeniyetimizin tekrar dirileceğine de o derece inanıyoruz. Müslümanların kendi ruh kökleriyle olan irtibatı uygar dünyayı rahatsız etmekte, o ruh kökünü yıpratmak, koparmak için asırlardır Müslümanlara sadece fiilen değil manen ve fikren de saldırılmaktadır. Bu saldırıların son asırda büyük ivme kazandığını son yıllarda ise adeta zirve noktasına ulaştığını burada hatırlatmak durumundayım. Bakınız, 13. yüzyıldaki Moğol istilası İslam dünyasını harabiye çevirmiş ancak İslam’ın özünü ve ruhunu yok edememiştir. 20. yüzyılda Osmanlı Devleti başta olmak üzere İslam topraklarına saldırılar Müslümanları zayıflatmış, güçten düşürmüş hatta parçalamış ama İslam’ın nurunu söndürememiştir. Bugün ise işte o nura, o aydınlığa, imanımıza, değerlerimize yani bizi biz yapan kodlarımıza, ruhumuza, özümüze yönelik çok yoğun, çok kapsamlı her zamankinden daha planlı ve sinsi bir saldırı söz konusudur.


“Müslümanların soyunu kurutmaya çalışanlar apaçık ortadadır”


Filistin’de, Gazze’de, Lübnan’da ve diğer İslam beldelerinde katliam yaparak Müslümanların soyunu kurutmaya çalışanlar apaçık ortadadır. Oysa küresel ölçekte Müslümanlara ve İslami değerlere saldıran gizli, sinsi düşman Gazze’dekinden çok daha fazla etki ve hasar bırakmaktadır. O gizli ve sinsi düşman her yolu ve yöntemi kullanmakla birlikte en çok da medya ve son dönemde sosyal medya ile savaşını yürütmektedir. Dijital dünya küresel ölçekte tüm değerleri tahrip ederken Müslümanları ve özellikle de ehli sünnet akaidini doğrudan hedef tahtasına koyuyor. Bugün çocuklar anne babalarının, ailenin, öğretmeninin, mahallenin talim ve terbiyesinden ziyade üzülerek ifade ediyorum dijital medyanın talim ve terbiyesine daha fazla maruz kalıyor. Dijital alem sadece bir kapitalist araç olmadığını sadece para kazanma, sadece eğlence amacı gütmediğini fark etmemiz gerekiyor. Dijital teknokültürü yönetenler ve yayanların bir taraftan ciddi paralar kazanırken diğer taraftan da kendi fikir, inanç ve yaşam tarzlarını yeni nesillere zerk ettiğini görüyoruz. 


 


Bugün şunu çok net biçimde söylemek isterim, dijital hareket, yeryüzündeki tüm semavi dinleri özellikle de İslam’ı hedef alıp yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içindedir. Ne yazık ki bu yapay dinin müntesipleri de küresel ölçekte gittikçe artmaktadır. Yapılması gereken çok açıktır. İlk olarak 7. Din Şurası’nın da ana temasını oluşturan dijitalleşen dünyada diyanet hizmetleri yeniden değerlendirilmelidir. İkincisi dijital inanç sistemleri karşısında Müslümanların tüm değerleriyle korunabilmesi için acil önlemler alınmalı ve hayata geçirilmelidir. Gerek din hizmetlerinde dijital dünyadan istifade ederken gerekse dijital saldırılara karşı değerlerimizi savunurken özümüz, ruhumuz, bizi var eden köklerimiz büyük bir itina ile korunmalıdır.


Ümmet-i Muhammed önce yapay haritalarla bölünmüş ardından ırkçılığın körüklemesiyle birbirlerine hasım yapılmıştır. İslam aleminin bugünkü vahdetten uzak görünüşünün altında 19. yüzyılda Müslümanların içine enjekte edilen “mikro milliyetçilik” fikri vardır. Bugün de medya ve sosyal medya üzerinden lümpen ırkçı hareketler rahatça örgütlenebilmekte ve propaganda yapabilmektedir. Şunu tekrar açık açık ifade ediyorum. Coğrafyamızdaki her milletin, her ırkın çimentosu İslamdır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 28 Şubat'ı hortlatmaya çalışanlara göz yummayız


İslam’ın bize kazandırdığı kardeşlik ruhudur. Özellikle Türkleri, Kürtleri, Arapları bir arada tutan ortak dinimizdir, ortak kıbblemizdir ortak inançlarımız ve ideallerimizdir. Üstat Necip Fazıl, bu kadim hakikati ‘bir iman merkezi etrafında toplananlar’ olarak tarif ediyor. Dilimiz, kökenimiz, meşrebimiz, tenimizin rengi farklı olsa da hepimiz aynı iman merkezi etrafında buluşan, kucaklaşan, gönüllerini birbirine Rab eyleyen müminleriz. Bin yıldır bu topraklarda İslam kardeşliğinin cihanşümul sancağı altında, aynı ezanların gölgesinin sergenliğinde, hep beraber, yan yana barış içinde yaşıyoruz. Coğrafyamızdaki birlik ve huzuru bozmak isteyenler doğrudan doğruya işte bu iman merkezine, işte bu çimentoya yani inancımıza saldırmaktadır.


“İslamsız Türklük furyasının gerisinde aynı emperyalist emeller var”


İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırıların, ateizm gibi deizm gibi şamanizm gibi maskelerle kendilerini gizlediklerine tanık oluyoruz. Bir dönem ‘Ali’siz Alevilik’ fitnesi üzerinden yürütülen kampanyaların gayesi neyse, son dönemde gündeme getirilen ‘İslamsız Türklük’ furyasının gerisinde de aynı emperyalist emeller var. Özellikle gençlerimizin zihnini bulandırmayı amaçlayan bu saldırılara karşı durmak mecburiyetindeyiz. Göğsünde imandan zerre olan herkes, ırkçılık maskesi altındaki İslam karşıtlarına karşı uyanık olmak ve bu belayla mücadele etmek zorundadır. Bireyi, aileyi, milletimizi, vatanımızı ayakta tutan, İstiklal Marşı’mızda da ifade ettiği üzere ‘iman dolu göğsüm gibi serhaddim var’ anlayışıdır.


İslam varsa, Türk vardır. İslam varsa Kürt vardır, Arap vardır. İslam varsa aile vardır, ahlak vardır, edep ve haya vardır. İslam varsa, bayrak vardır, vatan vardır, hürriyet vardır. Hepsinden öte İslam varsa, Türkiye vardır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, tüm imam kardeşlerimiz, tüm kanaat önderlerimiz, 85 milyon olarak kardeşliğimizin çimentosu olan İslam’a ve imanımıza yönelik her türlü mütecaviz eylem karşısında işte bu şuurla hareket etmeli, cesur, bilgili, akıllı ve donanımlı olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığımızın günden güne büyüyen bu tehdit karşısında gerekli tedbirleri alacağından şüphe duymuyorum.


“Dindarların hedef aldığını müşahede ediyoruz”


Üzerinde titizlikle durmamız gereken bir başka konu da şudur; Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere Hz. Peygamberin hadis-i şeriflerine, onun yaşantısına asırlardır yolumuzu aydınlatan alimlerimize, topraklarımızı iman ve hikmetle yeşerten gönül insanımıza medya ve sosyal medya üzerinden sistematik saldırılar gerçekleştiriliyor. Kimi zaman cahiller, kimi zaman az okumuş, yarım okumuşlar, kimi zaman da bilginin peşinden koşarken hikmeti ıskalamış yarım akıllılar, medya üzerinden genç nesilleri ifsat ediyor. Son yıllarda filmlerin, dizilerin, televizyon programlarının, aileyle birlikte dini değerlerimizi, dindarları hedef aldığını da müşahede ediyoruz. Tek tük ve istisnai olumsuz örnekler üzerinden su-i misal emsal yapılarak bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar, dini müesseseler linç edilmekte, dindarlar ve dini değerler yıpratılmaktadır. Sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırılmakta, itibar suikastları düzenlenmektedir.


 


“İnsanımızın reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz”


Tıpkı 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplum kesimlerimiz adeta öcü gibi gösterilmekte, tahkir ve tahrik edilmektedir. Buna sessiz, tepkisiz kalmamız mümkün değildir. Siyasi hayatımızın, bütün safhalarında desteğini, duasını hatta 15 Temmuz gecesi olduğu gibi canlarını bizden esirgemeyen insanlarımızın, sırf inancı, sırf dış görünüşü dolayısıyla aşağılanmasına 3-5 kendini bilmezin reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz. Açık ve net söylüyorum, toplumun çimentosu olan mukaddesatımıza yönelik bu tür girişimler milli güvenlik sorunudur ve RTÜK başta olmak üzere ilgili kurumlarımız bu konularda hızlı tedbirleri devreye almalıdır. 2024 Türkiye’sinde 28 Şubat’ı hortlatmaya çalışanlara göz yummayız. Böyle bir atmosferin oluşmasına da asla fırsat vermeyiz. İlim ve mesuliyet sahibi her bir kardeşimizin bu saldırılara karşı sağlam bir direniş hattı kurması gerektiğine inanıyorum.


 


Burada bir şikayetimi de dile getirmek zorundayım. Ne yazık ki alimlerimiz en hassas, en derin, en çetrefilli konuları medya ve sosyal medyaya taşımak suretiyle tehlikeli bir yola giriyor. İlim erbabı arasında konuşulması müzakere edilmesi gereken konular ulu orta yapılıyor. Meselelere hakim olmayanların zihinleri bulandırılıyor. Üniversitelerimiz özgürdür, ilahiyat fakültelerimiz özgürdür. Hocalarımız da öğrencilerimiz de her soruyu sormalı, her meseleyi cesurca tartışmalı, hiçbir endişe duymadan rahatça konuşmalıdır. Ancak bunlar ulu orta kamuoyu önünde, medya ve sosyal medyada değil ilim meclislerinde ehil insanlar arasında yapılmalıdır.


“Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor”


Yine bu minvalde sivil dini yapıların kendi işlerinde ya da kendi aralarında yaptıkları münakaşalar toplumda bu müesseselere karşı güveni aşındırmaktadır. Sivil dini yapıların bu yolla yıpratılması bir takım sapık oluşumlara maalesef zemin hazırlıyor. Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor. Bakınız din adamlığıyla şovenlik aynı kisvede bulunamaz. Şöhret hastalığı, samimiyetin, hüsnüniyetin ortadan kalkmasına neden olur. Bunun vebali ağırdır. Topluma örnek olması beklenen kişilerin şöhret ve kudret uğruna ağır başlılıktan, vakardan, samimiyetten uzaklaşması iki cihanda hesabı verilemez ağır bir vebaldir. 


Yüce Allah, Şura Suresi’nin 38. ayetinde şöyle buyuruyor; ‘Onlar, Rab’lerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında istişareyledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar. Resul-i Kibriya aleyhissalatu vesselam efendimiz ise bir hadis-i şeriflerinde müminlere şu tavsiyede bulunuyor; ‘İstişare edilen kişi kendisine emniyet edilen kişidir. Biz istişare şuurunu Kitabullah’tan, Peygamberimizin örnek yaşantısından, asrısaadetin o muhkem, o müreffeh ikliminden tevarüs ettik. Meşvereti, fikir teatisini, bilgi ve tecrübe paylaşımını, kadim geçmişimizden, köklü medeniyet değerlerimizden, ecdadımızdan devralıp, Allah’ın izniyle bugünlere getirdik.


Ortak akla, danışma kültürüne, işbirliğine hep bu anlayışla, bu şuurla sahip çıktık. Din şuralarımıza da bu nazarla bakıyor, çağın sorunlarına yine Kur’an’la, sünnetle, siretle çözüm yolları arayan çalışmaları çok önemsiyoruz, son derece kıymetli buluyoruz. Yurt içinde ve yurt dışında yürüttüğümüz din hizmetlerinin geliştirilmesinin, ortak sorunlara, ortak çözümler üretilmesinin özellikle dijital mecralardan, inancımıza, değerlerimize ve nesillerimize yönelen tehditlerin bertaraf edilmesinin şura faaliyetlerinin öncelikle hedefleri arasında yer aldığını biliyoruz. Geniş bir tartışma ve müzakere zemininde cereyan eden bu çalışmalara katılmakla sizler hiç şüphesiz ağır bir yükü omuzluyor, büyük bir mesuliyeti, bihakkın yerine getirmeye gayret ediyorsunuz. Mevla, her birinizi muvaffak eylesin diyorum.

Paylaşmak
Exit mobile version