Cumartesi, Kasım 30


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen TRT World Forum’un açılışında konuştu.


Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;


Kendi alanında artık bir marka haline gelen TRT World Forum’un bu yıl 8’incisi düzenleniyor. Dünyanın geleceğine kayıtsız kalmayan siz değerli katılımcılarla forum vesilesiyle birlikte olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Burada öncelikle bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Kamu yayıncımız TRT, sorumlu toplumun tamamına hitap eden insan ve değer odaklı yayınlarıyla Türkiye’nin yüz akı kurumlarından biridir. TRT World Forum ise dünyanın düşünce iklimine çeşitlilik getiren bir platformdur. TRT World Forum’u yalnızca bir tartışma zeminini değil, aynı zamanda dünyanın sorunlarına çözüm arayışlarının somutlaştığı bir irade platformu olarak değerlendiriyoruz.


 


Fikri bir zeminde kritik meselelerin ele alındığı bu platformun her yıl genişleyerek daha çok insana ulaştığını görüyor, bunu da fevkalade önemsiyoruz. Bu seneki foruma Türkiye ile birlikte 30’u aşkın ülkeden akademisyenin, siyasetçinin, sivil toplum mensubu, gazeteci, iş insanı ve kanaat önderinin iştirak ettiğini öğrendim. İnsanların arasındaki bariyerleri kaldıran bu tip etkinlikler tüm insanlığın geleceğini etkileyen küresel meselelerin çözümünde kritik önemdedir. Karşılıklı saygıya dayalı ortak bir zeminde ne kadar çok konuşur, ne kadar çok tartışırsak çözümlere de o kadar yaklaşabiliriz. 


“TRT hem bellektir hem de gelecek”


Bu yıl ki temamız olan “Kırılma Noktasındaki Bir Dünya: Krizleri ve Dönüşümü Yönetmek”, dünyanın karşı karşıya olduğu derin sorunları ve dünyanın dönüşümünü tartışmamız gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu tema aynı zamanda mevcut sistemin sürdürülemez olduğunu ve insanlığın daha adil bir düzene ihtiyaç duyduğunu da bizlere hatırlatıyor. Forum kapsamında dünyamızı tehdit eden meseleler alanında yetkin isimlerce masaya yatırılacak, bu meselelerin çözümü için atılması gereken adımlar değerlendirilecek. Teknoloji, jeopolitik, savaş, güvenlik, iklim değişikliği, enerji, ekonomi, medya, yayıncılık, uluslararası hukuk, politika ve diplomasi gibi alanlarda düzenlenecek toplantıların şimdiden hayırlara vesile olmasını diliyorum. Her zaman söylüyoruz hakikatin kıvılcımı fikirlerin çarpışmasından ortaya çıkar. Katılımcılarımızın da görüşleriyle forumun çağımızın sancılı meselelerine yeni, yenilikçi ve etkili çözüm yolları sunmasını temenni ediyorum. TRT hem bellektir hem de gelecek, anlayışıyla çalışmalarını sürdüren TRT yönetimini ve bu güzel programın düzenlenmesinde emeği geçen herkesi de yürekten tebrik ediyorum. 


 


“İnsanlık bir dönüm noktasındadır”


Bugün dünya savaşlar, çatışmalar, ihlaller ve eşitsizliklerin pençesinde kıvranmakta. Derin bir vicdan ve liderlik krizinden geçmektedir. Nereye baksak, yüzümüzü nereye çevirsek istikrarsızlık görüyoruz, dram görüyoruz, derinleşen adaletsizlikler görüyoruz. Aynı şehrin iki farklı ucunda iki farklı hayat yaşanıyor. Sınır komşusu iki ülkenin birinde refah ve zenginlik hakimken diğerinde milyonlarca insan açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Ticaretten diplomasiye, devletler arasındaki rekabet günden güne daha yıkıcı, daha agresif bir hal almaya başlıyor. Umutlarımızı yeşertecek, geleceğe daha ümitvar bakmamızı sağlayacak bütün bu gelişmelerin sayısı giderek azalıyor. Şurası muhakkak ki, insanlık bir dönüm noktasındadır. Sadece önümüzdeki 5-10 yılı değil, evlatlarımızın, torunlarımızın da geleceğini etkiliyecek mahiyette hadiseler yaşanmaktadır.


“Her kriz aynı zamanda bir imkandır”


Gazze’den Ukrayna’ya, Batı Afrika’dan Güney Asya’ya kadar pek çok coğrafyada süregelen insani krizler, her seferinde çok daha keskin şekilde mevcut dünya düzeninin kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Ancak bu krizlerin insanlığın ortak istikbali için daha güçlü bir dayanışma çağrısı olduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Hep söylediğim gibi her kriz aynı zamanda bir imkandır. Adalete, barışa, huzura, güvenlik ve istikrara açılan bir fırsat penceresidir. Layıkıyla değerlendirilebilen için her kriz yeni bir dönemin muştusu, yeni bir başlangıcın öncüsü olma potansiyeline ziyadesiyle sahiptir. İnsanlık tarihine baktığımızda bunun sayısız örneğiyle karşılaşıyoruz.


“Birleşmiş Milletler’in reforme edilmesi gerekmektedir”


Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli çıktılarından biri, irili ufaklı tüm ülkelerin bir araya gelebildiği en geniş zemin olan Birleşmiş Milletler Sistemi’nin tesisi olmuştur. Peki şu anda bu Birleşmiş Milletler’le devam edebilir miyiz? Hayır. Tamamıyla bu Birleşmiş Milletler’in reforme edilmesi gerekmektedir. Dünya 5 daimi üyenin eline, diline bırakılamaz. Süratle bu değişim gerekiyor. Bu şekilde bu dünya yönetilemez. Bu 5 daimi üyeden bir tanesinin iki dudağı arasına 194 ülkenin kaderi terk edilemez. Bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına alan, insan hakları evrensel beyannamesinin kabul edilişi bunlardan bir diğeridir. Ruanda, Srebrenitsa soykırımlarından sonra insanlığa karşı suçlar, savaş suçları gibi suçların faillerinin yargılanması amacıyla kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi bunlardan bir başkasıdır.


 


11 Eylül saldırıları sonrasında medeniyetler çatışması senaryolarının yazıldığı bir dönemde İspanya ile birlikte hayata geçirdiğimiz medeniyetler ittifakı girişimi yine bu anlayışla atılmış tarihi bir adımdır. Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Kriz dönemlerinde veya sonrasında benzer acıları, sorunları, çatışmaları, ağır hak ihlallerini bir daha yaşamamak için vücut bulmuş çok sayıda kurum, kuruluş ve inisiyatif bulunuyor. Hiç şüphesiz bunların mevcudiyeti insanlık adına, tüm insanlığın geleceği adına kıymetli birer kazanımdır. Ama bununla birlikte hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, asıl olan pratiktir, uygulamadadır. Milyarlarca dolar bütçesi, on binlerce personeli olan tüm bu kurumların etkinliğidir. Gazze kriziyle bu hakikate hem de çarpıcı bir şekilde tekrar şahitlik ettik. 


“Gazze krizinde insanlık başarılı bir imtihan vermemiştir”


Aynı şekilde dördüncü yılına girecek Rusya-Ukrayna savaşı bize kurallara dayalı uluslararası sistemin zayıflığını göstermiştir. Bir defa burada şunu söylemek durumundayım. Gazze’de sadece insani değerler değil başta BM olmak üzere uluslararası sistemin güvenirliliği de sınanmıştır. Ancak Gazze krizinde ne insanlık ne sistem başarılı bir imtihan vermemiştir. Her birinin gerisinde umutlarla dolu bir hayat büyük bir acı ve insanlık ayıbı olan şu rakamlar karşımızdaki vahim tabloyu ortaya koyuyor. Siyonistlerin gözü, ağzı, dili olmak suretiyle burayı provoke etmeye ne kadar çalışırsanız çalışın netice alamazsınız. Dünyadaki siyonistler Tayyip Erdoğan’ın nerede durduğunu çok iyi biliyor ama siz hala anlayamamışsınız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Dünya 5 daimi üyenin eline, diline bırakılamaz


“Savaş hukukuna dair ne kadar kırmızı çizgi varsa aşıldı”


Bakınız kuzeyimizdeki savaşta bugüne kadar bazı tahminlere göre yarım milyona yakın insan hayatını kaybetti. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sonucunda ise 50 bin masum Filistinli tüm dünyanın gözleri önünde hayattan koparıldı. Lübnan’da vefat edenlerin sayısı 4 bine yaklaşıyor. Gazze’de katledilenlerin yüzde 70’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Yine aynı saldırılarda yüz binden fazla Gazzeli yaralandı. Şehirler tüm altyapısı ve üst yapısıyla yıkıldı. Saldırılardan önce 2,3 milyon insanın yaşadığı Gazze Şeridi’nde neredeyse ayakta sağlam bina kalmadı. Hastaneler, okullar, ibadethaneler ve daha nice sivil yerleşim yeri vuruldu. Savaş hukukuna ve insancıl hukuka dair ne kadar ilke, prensip, norm, kırmızı çizgi varsa aşıldı, çiğnendi, ayaklar altına alındı.


“Gazeteciler kurşunların ve bombaların hedefi oldu”


7 Ekim’den beri Gazze’de öldürülen basın mensubu sayısı 189’dur. Yüzlerce gazeteci yine bu süreçte yaralandı, kurşunların ve bombaların hedefi oldu. Çıplak ayaklarıyla yağmurun, çamurun içinde bir tas çorba için saatlerce sıra bekleyen çocukları gördükçe hepimizin yüreği yaralanıyor. Soruyorum sizlere. Vücudunda taş yerine kalp taşıyan herhangi bir kimse böyle bir trajediye sessiz kalabilir mi? İsrail hükümetinin kendi vatandaşlarıyla birlikte bölgedeki herkesin güvenliğini tehlikeye atan saldırganlığı karşısında bundan bize ne diyebilir miyiz? Barış varken hep birlikte barış içinde yan yana yaşamak varken Allah aşkına, bu kan, bu çatışma, bu savaş niye? Eğer bugün harekete geçmezsek ne zaman geçeceğiz?


“İlk günden beri Gazze’deki mezalime sesimizi yükseltiyoruz”


Gazzeli, Filistinli, Lübnanlı mazlumların acısı hepimizin acısıdır. Öyle de olmalıdır. Zulme rıza zulümdür. Zalimin yanında duran zulüme de ortak olur. Hukuk önünde hesabı verilmeyen her suç failini daha da pervasızlaştırır, daha büyük cinayetlerin işlenmesini teşvik eder. Türkiye olarak acı ama doğru olan bu gerçekler temelinde, devleti ve milletiyle ilk günden beri Gazze’deki mezalime sesimizi yükseltiyoruz. Üstat Necip Fazıl’dan ilhamla kollarımızı açıp şöyle sesleniyoruz: Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak. Haykırsam kollarımı makas gibi açarak, durun bir dünya iniyor tepemizden. Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden.


 


“Biz tarih boyunca herkese kapısını sonuna kadar açmış bir milletiz”


Holokost utancı sebebiyle yol verilen bu insanlık faciasının sonu çıkmaz sokaktır. Felakettir. Daha büyük bir dramdır. Türkiye ne yapıyorsa barış için, adalet için, tüm bölgenin güvenliği için yapmaktadır. Ne söylüyorsak tıpkı ecdadımızın 4 asırlık idaresinde olduğu gibi tüm inanç mensuplarının yan yana huzur içinde yaşayabilmesi için söylüyoruz. Bizim hiçbir ülkeye ve millete kategorik olarak düşmanlığımız yok. Sırf farklı bir inançtan, farklı bir kültürden veya kökenden diye kimseye öfke duymuyoruz. Kimseden nefret etmiyoruz. Husumet beslemiyoruz. Biz tarih boyunca ister Musevi ister Hristiyan olsun, zulme maruz kalan herkese kapısını sonuna kadar açmış bir milletiz. İspanya’dan kovulan 500 bini aşkın Musevi’ye kapısını açan bu millettir. Biz kapımızı açtık. O gün bugündür onlar misafirimiz olarak bizimle beraber yaşadılar, yaşıyorlar. 


“Gazze’de sürdürülebilir ateşkes bir an önce tesis edilmelidir”


Bizim zihin dünyamızda ne mazluma kimliği sorulur ne zalimin inancına bakılır. Çok açık ve net söylüyorum. Biz tam 420 gündür bölgemizi kan deryasına çeviren bu cinnet halin artık son bulmasını arzu ve temenni ediyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Galant hakkında çıkardığı yakalama kararını bu bakımdan çok önemli buluyoruz. İsrail ile Lübnan arasında önceki gün sağlanan ateşkesin de aynı şekilde kalıcı olmasını temenni ediyoruz. Sahada kış şartları daha fazla bastırmadan, daha fazla masum kanı dökülmeden, daha fazla annenin babanın yüreğine evlat acısı düşmeden, daha fazla çocuk, yetim, öksüz kalmadan, uluslararası kurumlara olan güven daha fazla örselenmeden velhasıl kurumları ve değerleriyle insanlık daha fazla irtifa kaybetmeden Gazze’de sürdürülebilir ateşkes bir an önce tesis edilmelidir. Türkiye ilk günden beri bunu savunmuştur. Bugün de aynı yerdedir. Gazze’deki soykırımın durması ve kalıcı barışa giden yolun açılması için değil elimizi, tüm bedenimizi taşın altına koymaya hazırız. 29 Kasım Filistin halkı ile uluslararası dayanışma günü münasebetiyle bir kez daha baskıya, işgale ve zulme direnen Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu, haklı davalarına yönelik desteğimizin çok daha güçlü biçimde devam edeceğini burada tekrar ilan ediyorum. 


“TRT, Gazze’den dünyaya bir iletişim koridoru açmıştır”


Tabii burada şunu da dile getirmeden geçemeyeceğim. Güdümlü medya kuruluşlarının ikiyüzlü tavırlarına tanık olduğumuz bu bir yılı aşkın süreçte TRT’miz gerek ulusal gerekse uluslararası haber mecralarındaki yayınlarının kahir ekseriyetini Gazze’ye ayırmıştır. TRT, saldırıların başladığı ilk günden itibaren Gazze’den dünyaya bir iletişim koridoru açmıştır. TRT bu önemli koridoru her türlü riski göze alarak bugün de açık tutmaya devam ediyor. Büyük bir cesaret örneği olan kutsal işgal belgeseliyle TRT’miz, Filistin topraklarının nasıl ve hangi motivasyonla gasp edildiğini de anlatmıştır. Fedakarlıkları, cesaretleri ve canları pahasına sürdürdükleri görev aşklarıyla basınımızın yüz akı olan TRT mensuplarını tebrik ediyor, Allah yar ve yardımcıları olsun diyorum.


“TRT’miz ülkemizi layıkıyla temsil ediyor”


Bu sene kuruluşunun 60. yılını kutlayan TRT’nin geniş bir yelpazede ve farklı mecralarda yürüttüğü çalışmaları yakından takip ediyoruz. TRT’miz bugün 17 televizyon, 17 radyo kanalı, onlarca dijital uygulaması ve diğer çalışmalarıyla kendi alanında ülkemizi layıkıyla temsil ediyor. TRT World ve TRT Arabi’nin yanı sıra 41 dil ve lehçedeki internet ve radyo haberciliğiyle dünya nüfusunun yarısından fazlasına ana dilinde hitap ediyor. İşte bugün bir araya gelmemize vesile olan TRT World Forum gibi etkinliklerle de insanlık adına küresel meselelere hakkaniyet temelinde ortak tartışma zeminleri oluşturuyor.


 


“LGBT denilen aile düşmanı yapıya karşıyız”


Ülkemizde üretilen dizilerin dünya genelinde neredeyse 1 milyar insana ulaştığı bu dönemde TRT’miz dizi sektörünün de öncülüğünü üstleniyor. TRT yapımı dizilerin bugün 110’dan fazla ülkede 50’yi aşkın dilde yayınlanmasından büyük bir gurur duyduğumuzu ifade etmek isterim. Son haftalarda şu acı gerçeği ülkemiz içinde de şahit oluyoruz. Tamamen izlenme kaygısıyla çekilen diziler, filmler ve programlar ne kültürümüze ne toplumsal barışımıza ne de değerlerimizin yaşatılmasına hiçbir fayda sağlamıyor. Hatta sırf daha fazla reyting alabilmek için başta kadına ve çocuğa yönelik şiddet olmak üzere şiddetin meşrulaştırıldığını, alkol ve uyuşturucunun özendirildiğini, sapkın ve sapık ilişkilerin normalleştirildiğini görüyoruz. Bu yayınların daha tehlikeli tarafı farklı toplum kesimlerimiz arasındaki müşterek paydayı zayıflatmayı amaçlayan provokatif yayın politikasıdır. Halkımızın mütedeyyin kesimleri, manas, cahil, kaba, çirkin gösterilirken daha seküler hayat tarzına sahip olan vatandaşlarımız ise ahlaki zafiyet içindeymiş gibi lanse edilmektedir. İstisnai örnekler üzerinden tüm aile yapımız hedefe konulmakta, toplumun temel direği olan aile adeta kötülüklerin kaynağı olarak yansıtılmaktadır. Bildiğiniz gibi biz zaten Türkiye’nin iktidar partisi olarak LGBT denilen aile düşmanı yapıya karşıyız.


“28 Şubat’a giden yolun taşlarının nasıl döşendiğini hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz”


Açık söylemek gerekirse son dönemde milletimizin sinir uçlarıyla bilerek oynandığını müşahede ediyoruz. Halkımızın farklı kesimlerde infiale sebep olan televizyon yayınlarının özellikle pıtrak gibi çoğalmasının sebebi kanaatimizce sadece para kazanma hırsıyla da iza edilemez. Bu sonuçları ileriki dönemlerde çıkacak bir sosyal mühendislik projesidir. Türkiye bu tarz toplumsal ve siyasal mühendislik projelerine çok sık maruz kalmış bir ülkedir. Özellikle 28 Şubat’a giden yolun taşlarının nasıl döşendiğini hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz. FETÖ’nün medya kuruluşlarının dizileri vasıtasıyla Kürt vatandaşlarımıza yönelik nefret iklimini nasıl körüklediğini de unutmadık. Milletimizin ezeli ve ebedi kardeşliğini dinamitleme girişimlerinde FETÖ daima başı çekmişti.


 


“TRT’yi bu yayınları dolayısıyla da tebrik ediyorum”


Türkiye’nin Gazze krizinde takip ettiği dik ve dirayetli politikayla birlikte ne tesadüftür ki iç cephemizi sarsmaya yönelik yayınların sayısında da gözle görülür artış olmuştur. Gerek yazılı ve görsel medyada gerekse sosyal medya mecralarında dozu artan kışkırtıcı yayınların asla masum olmadığına inanıyoruz. Bölgemiz yangın yeriyken iç kalemizde gedik açmayı hedefleyen her türlü girişimi milli güvenlik zaviyesinden değerlendiriyoruz. Yurt dışına ihraç edilen bu yapımlar sayesinde farklı coğrafyalarda pek çok insan hem Türkçeyi öğrenmekte hem de tarihimizde, kültürümüzde, milli ve manevi değerlerimizle tanışma imkanı bulmaktadır. TRT’yi bu yayınları dolayısıyla da tebrik ediyorum. Bu düşüncelerle TRT World Forum’un hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ülkemizin ve dünyanın farklı noktalarından programı teşrif ederek daha adil bir dünyanın tesisi için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen tüm katılımcılarımıza şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.

Paylaşmak
Exit mobile version