Pazar, Mart 9


Türkiye’nin savunma sanayiindeki küresel yolculuğu her ne kadar ağırlıklı olarak insansız hava araçları üzerinden okunsa da aslında arka planda Türk denizciliği de çok değerli global işlere imza atıyor.


Farklı coğrafyalara çeşitli kabiliyetlerde askeri gemiler üretebilen Türkiye, bu alanda çok uzun yıllar tekel konumda bulunan ülkelerin pazar payını giderek düşürüyor. Haliyle bu durum askeri deniz projelerinden milyarlarca dolar kazanan şirketlerin hoşuna gitmiyor.


Fransızların dünyaca ünlü firması Naval Grup’un üst düzey yöneticilerinden biri de geçtiğimiz günlerde benzer bir açıklama yaptı. Fransa ve Almanya’nın su üstü ve su altı sistemlerde tekel olduğuna değinen yönetici, “Almanlar, birlikte projeler ürettikleri Güney Kore ve Türkiye’ye gereğinden fazla teknoloji transfer etti. Ve onlar da şimdi her yerde bizim karşımıza çıkıyor.” iddiasında bulundu.


Peki, gerçekten de süreç Almanların verdiği teknolojilerle mi bu noktaya geldi? Yoksa Türkiye, sözleşmeler kapsamında elde ettiği haklara kendi milli dokunuşlarını yaparak dünyanın dört bir yanında kabul görecek bir ekosistem mi inşa etti? Bu sorunun cevabını Savunma ve Denizcilik Uzmanı Kozan Selçuk Erkan ile konuştuk.

[STM, Pakistan ordusuna ait denizaltının modernizasyonunu başarıyla tamamladı. ]


“Ellerinden aldığımız önemli ihaleler var”


Erkan’a göre aslında Naval Grup’tan gelen açıklama uzun süredir devam eden bir rahatsızlığın ete kemiğe bürünmüş hali… “Fransızlar, uzun süredir Türkiye’den şikayetçi.” diyor Erkan. Bazı somut örnekler veriyor. Mesela, kayıtsız şartsız almaları beklenen Pakistan denizaltı modernizasyonunu Türkiye’nin gururu STM’nin kazandığını anımsatıyor.


Sonra ilginç bir parantez açıyor… Bu ihaleden sonra Fransızların ‘Ne de olsa Türkler yapamaz’ deyip bekleyişine geçtiğini anlatıyor. “Ancak beklentileri boşa çıktı. Eskiden sadece Fransız sistemleriyle çalışan Pakistan denizaltısını son teknolojiyle donatmakla kalmadık, Fransa dışında ülkelerin yaptığı sistemlerin de eklenebilmesinin önünü açtık.” ifadesini kullanıyor.


Fransızların bunları gördükten sonra işi daha da kaçırmamak adına parça tedariki konusunda alt yüklenici olarak projeye eklendiklerini belirtiyor.

Tedarik edilmesi daha kolay, daha küçük boyutlu denizaltı pazarına girmek için geliştirilen STM-500. Foto: AA[Tedarik edilmesi daha kolay, daha küçük boyutlu denizaltı pazarına girmek için geliştirilen STM-500. Foto: AA]


“Fransa, Almanya’yı AB’ye şikayet edebilir”


Meselenin biraz daha özüne iniyor Kozan Selçuk Erkan ve Fransızların neden rahatsızlık duyduğunu tane tane anlatmaya başlıyor… Dünyada konvansiyonel denizaltılar konusunda Fransa ve Almanya’nın başrol olduğunu anımsatıyor. Bu ikiliyi nispeten kötü denizaltılarla Çin’in takip ettiğini kaydedip, şöyle devam ediyor:


“Denizaltı pazarında da tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi Çin tehdidi giderek artıyor. Ancak sürece yeni ülkeler dahil oldu. Almanya ile çalışan Güney Kore ve Türkiye bu konuda önemli atılımlar yapıyor.


Güney Kore, Alman altyapısına dayanan ancak farklı kabiliyetleri barındıran özgün bir denizaltı üretti. Hatırlanacağı üzere, Türkiye de bu yılın başında dikine füze atabilen, havadan bağımsız sevk sistemli denizaltısının sac kesimine başlamıştı.


Bununla beraber Fransızların hep pay almak istediği fakat şu ana kadar üzerine eğilmedikleri küçük denizaltı konusunda da Türkiye yol aldı. STM 500 denizaltısının deneme kesiti üretildi.


Bütün bu gelişmelerden Fransızlar çok rahatsız oldu. Almanlarla ortak denizaltı yapan ülkelerden ikisi kendi denizaltılarını yapmaya başladı. Sadece bununla kalmadılar. Başka ülkelere özgün denizaltı projeleri teklif ediyorlar.


Fransızlara göre bu durumun temelinde Almanların yaptığı teknoloji transferi var. ‘Biz kimseyle bir şey paylaşmadık, siz neden paylaştınız?’ diyorlar. Kuvvetle muhtemel bir şey çıkmayacak da olsa konuyu AB şikayetine dönüştürme ihtimalleri de var.”

[Denizaltı torpido kovanlarının yer aldığı baş kısım geçtiğimiz günlerde Türkiye’de ilk kez üretilmişti.]


“Türkiye çok başarılı örneklerle geliyor”


Tam da bu noktada Fransızların iddiasının ne kadar doğru olduğunu öğrenmek istiyoruz. Erkan’a göre Almanlarla çalışmalarımızda öğrendiğimiz detaylar var. Ancak bunlar zaten sözleşme şartlarında açıkça yazılmış. Hatta Almanların sözleşmeye rağmen bazı konularda ısrarla ayak dirediğini ve sorumluluğunu yerine getirmek istemediğini de ekliyor.


Kozan Selçuk Erkan, Türkiye’nin deniz platformları ihracatında gerçekten çok iyi bir noktada olduğunu dile getirip, sözlerini şöyle tamamlıyor:


“Müşteri portföyümüzde eskiden Avrupalı üreticilerle çalışan ülkeler var. Fransızların tersaneleri devlet ortaklı. Bizden kaynaklı düşen iş hacimler rahatsızlık veriyor. Ancak Fransa sadece kendi silahlarını ya da sertifika verdiği sistemleri müşterinin gemisine ekliyor. Türkiye ise tam tersi bir yol izliyor ve müthiş bir özgürlük sunuyor.


Su üstü gemilerde ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ demenin dahi ötesindeyiz. Çünkü onların risk alıp yapamadığı işleri çok uygun maliyetlerle hayata geçirmeye başladık. Denizaltı konusunda da ilerliyoruz ancak henüz elimiz istediğimiz kadar rahat değil. Reis sınıfı denizaltı projesinde çok şey öğrendik. Birçok sistemi yerlileştirdik. Elbette bunun da meyvelerini alacağız.


Ayrıca Almanlar burada da sözleşmede olmasına rağmen teknoloji transferinde oldukça ayak sürüdü. Ama sonunda verdiler. Bu öğrendiklerimizle daha iyi denizaltı çözümleri sunacağız. Bu da rekabet gücümüzü artıracak. Kısacası denizaltı projelerinde de Fransızların elindeki işleri alacağız.


Dünya değişiyor. Müşteriler daha esnek hareket etmek istiyor ve Türkiye onlara bunu tam anlamıyla sağlayabiliyor. Eğer yol haritamızdan şaşmaz ve doğru adımlar atmaya devam edersek deniz platformları alanında önümüzdeki yıllarda ihracat haberlerini çok daha fazla duyabiliriz.”

Paylaşmak
Exit mobile version