Cumartesi, Eylül 13

İsrail’in tüm hukuk normlarını ihlal ederek Katar topraklarında bulunan Hamas Ofisi saldırısının üstünden dört gün geçti. İsrail’in tüm riskleri göze alarak gerçekleştirdiği bu saldırı enine boyuna incelendi ama es geçilen bir durum var. İsrail bu saldırıyı yapacağını haftalardır dile getiriyordu. Yalnızca saldırı Doha’ya mı yoksa İstanbul’a mı sorusu kafaları karıştırıyordu. Son olarak ABD ile görüşmeler yapılmış ve anlaşılmış olacak ki ABD Başkanı Trump’ın önerdiği yeni anlaşma taslağını görüşmek üzere Hamas yönetiminin tamamı Doha’da buluşma kararı aldı. Bugün baktığımızda görüyoruz ki ABD Hamas’a tabiri caizse “gel gel” yapmış ve İsrail’e açık hedef göstermiş. Her ne kadar da saldırı sonrasında ABD füzeler fırlatıldıktan sonra haberlerinin olduğunu belirtse de Katar ve tüm dünya bu işin böyle olmadığının farkında. İsrail açısından Katar’ı hedef almak yalnızca Katar’ı hedef almak değildir; ayrıca Türkiye’yi, Mısır’ı, Ürdün’ü, Körfez Ülkelerini, Avrupa’yı ve hatta Rusya ile Çin’i karşına almaktır. Bunun yanında ABD içerisindeki büyük bir siyasi çoğunluğu da karşına almışsın demektir. Görünen o ki İsrail bu saldırıyı Türkiye’de yapmaya cesaret edememiş. İki ay önce İran saldırısına maruz kalan Katar’ın reaksiyonlarının diplomatik cevap ağırlıklı olduğunu gören İsrail hedefe Katar’ı koymuş. Başarısız olan bu operasyonda Katar’a ve Hamas’a yardım eden gücün hiçbir zaman kabul edilmese de Türkiye olduğunun herkes farkında. Şayet operasyon başarılı olsa idi İsrail çıkıp gerekirse özür de dileyebilirdi. İsrail bitmiş bir Hamas yönetimini görebilmek için her türlü maddi cezaya da razı olurdu. Gelinen noktada İsrail aldığı büyük riskte kazanamadı. Hedef aldığı Hamas yönetiminin tamamı saldırıdan kurtuldu. İsrail 5 Hamas görevlisini şehit etti ve bir de Katarlı subayı şehit etti. İsrail’in 2023 yılı 7 Ekim’den beri Katar saldırısıyla birlikte saldırdığı ülke sayısı yedi oldu. Bunlar Filistin, Lübnan, Yemen, Suriye, İran, Irak ve Katar.

Doha’daki saldırının ardından Katar uluslararası mahkemeye başvurmanın yanında ABD ve Avrupa tarafından İsrail’e baskı kurulmasını istiyor. Saldırının hemen ertesi günü ABD’ye giden Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed Bin Abdurrahman Al Thani üç gündür orada temaslarda bulunuyor ve haklı olduğunu tüm dünyaya ilan ederek dünyadaki tüm iyi insanları İsrail’e karşı birleşmeye çağırıyor. Katar, İsrail’e verilecek yanıtı görüşmek üzere İslam İşbirliği ve Arap Birliği ülkeleri 14-15 Eylül’de Doha’da düzenlenecek zirveye davet etti. Türkiye bu zirveye çok ciddi ve güçlü bir kadroyla katılım sağlayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın zirveye katılarak İslam ve Arap ülkelerindeki muhatapları ile İsrail’e verilecek yanıtı detaylarıyla görüşecekler. Zirvenin ilk günü yani 14 Eylül Pazar günü Dışişleri Bakanları bir araya gelecek. Ertesi gün ise Devlet Başkanlarının katılacağı Liderler zirvesi düzenlenecek. Bu zirveden çıkacak sonucun askeri bir cevap olmayacağı kanaatindeyim ancak verilecek cevap ABD ve Avrupa’ya İsrail üzerinde baskılarını artırmaya yönelik bir baskı olacaktır. ABD’nin savunma garantisi verdiği Körfez ülkelerini kendisine güvenini kaybetme noktasına gelmiştir. Zira bugün Doha’yı vuran İsrail yarın Riyad’ı, Dubai’yi Amman’ı veya Kahire’yi de vurabilir. Dolayısıyla verilecek cevap Körfez ülkelerinin ve Arap dünyasının da gelecek senelerdeki kaderini tayin edecek. Çünkü İsrail’in bu saldırısı basit bir şekilde kınanırsa kuşkusuz ki bu olayın tekrarı yaşanır. Alınacak kararlar yalnızca İsrail’e yönelik olmamalı; ABD ve Avrupa gerekirse müttefikliğin ve yatırımların gözden geçirilmesi ile ilgili tehdit edilmeli.

9 Eylül’de İsrail’in Katar’a düzenlediği saldırının İslam ve Arap dünyası açısından bardağı taşıran son damla olduğunu düşünüyorum. İslam dünyasında ve Arap dünyasında kendi aralarındaki ihtilaflı konuların rafa kaldırılacağını ve İsrail hedefinde bir araya gelineceği kanaatindeyim. Bu zirvenin sonucunda her ne çıkarsa çıksın İsrail’in saldırıları ve ABD’nin İsrail için herbir Arap ülkesini feda edebileceği gibi gerçeklerin görünmesi ile birlikte Körfez ülkelerindeki ABD ağırlıklı eksenin Türkiye eksenine döneceği kanaatindeyim. Peki bu zirveden çıkacak kararlar ne olabilir? 

Öncelikle güçlü bir kınama olacaktır. 

Kendi ülkelerinde İsrail temsilcisi bulunan veya İsrail’de temsilcisi bulunan ülkeler temsilcilerini çekecektir.

İsrail’e yardım eden ülkelerle ekonomik işbirlikleri gözden geçirilecektir.

ABD’den bir dahaki saldırıya karşı güçlü bir taahhüt istenebilir. Şayet bu taahhüt gelmezse eksen kayması olacağı hissettirilecektir. 

İsrail ile ortak çalışan Batı merkezli finans kuruluşlarına İsrail ile ilişkilerini kesmeleri için baskı uygulanacaktır.

Özellikle Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi İsrail sınırına yakın ülkeler Türkiye savunma sanayi ürünlerini veya Rus ve Çin menşeili savunma ürünleri alacağını ilan edeceklerdir. (Buradaki görüşüm Türkiye’den yana olacağı yönünde. Çünkü ABD ekseninden Rus eksenine dönüş zordur ama Müslüman bir ülke olan Türkiye ile anlaşma yapmak daha kolaydır.)

İsrail’e karşı bir askeri savunma anlaşması imzalanabilir. Bu anlaşmaya Türkiye, Pakistan ve Mısır askeri olarak Körfez ülkeleri ise ekonomik anlamda katkı sağlama taahhüdü yapabilir.

Zirveden çıkacak sonuç her ne olursa olsun İsrail’e karşı İbrahimi anlaşmasına imza atan ülkeler dahil tüm İslam aleminde sabır taşmış durumda. 

Muhammed Mazhar Şahin

Paylaşmak
Exit mobile version