Cumartesi, Haziran 7


Prof. Dr. Levent Kuzu, 5 Haziran Dünya Çevre Gününün, çevresel sorunlara dikkati çekmek amacıyla uluslararası ölçekte gündeme taşınan önemli bir tarih olduğunu söyledi.


Kentlerdeki hava kalitesinin birçok farklı nedenden dolayı bozulduğunu belirten Kuzu, “İstanbul’da hava kalitesini en çok bozan en büyük etken trafik olarak karşımıza çıkıyor. En büyük özelliği şehrin tamamına mevsim fark etmeden yayılı ve sürekli olması. Motor teknolojisinin gelişmesine karşılık kayıtlı araç sayısı da yıl bazında sürekli artmaktadır” diye konuştu.


Kuzu, İstanbul’da sanayinin şehir merkezinden uzakta konumlandığı için etkisinin az olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:


“Evsel ısınma da havanın soğuk olduğu dönemlerde etkili fakat doğalgaz yaygın kullanıldığı için kirletici emisyon değeri oldukça düşük. Doğal kaynaklı toz, aerosol oluşumu için Covid kapanma dönemleri bize değerlendirme açısından oldukça önemli veriler sundu. Çok kaba olarak İstanbul atmosferinde bulunan doğal aerosollerin, ölçülen partikül madde konsantrasyonlarına üçte bir oranda katkıda bulunduğunu söyleyebilirim. Özellikle trafik ve evsel ısınmanın olmadığı tam kapanma dönemlerinde elde edilen ölçüm sonuçları bu aralıkta bir sonucu bize göstermektedir. Tüm yukarıda bahsettiklerimiz değerlendirildiğinde trafiğin asıl katkıyı sağladığını görebiliyoruz.”


“Dizel araçlar, azot oksitler ve partikül madde açısından yüksek çevresel etkilere sahip”


Trafik sıkışıklığı ve artan araç yoğunluğunun kent merkezlerinde hava kalitesini olumsuz etkileyen unsurların başında olduğunu vurgulayan Kuzu, yoğun trafik nedeniyle, trafikte geçirilen sürenin arttığını ve doğru orantılı olarak da yakıt tüketiminin yükseldiğini kaydetti.


Kuzu, bunun sonucunda egzoz emisyonlarının arttığını belirterek, özellikle dur-kalk trafiğinin egzozdan salınan azot oksitler, karbon monoksit, uçucu organik bileşikler ve partikül madde gibi kirleticilerin miktarını arttırdığını dile getirdi.


Benzinli ve dizel araçlar arasındaki farklara değinen Kuzu, “Dizel araçlar, özellikle azot oksitler ve partikül madde açısından daha yüksek çevresel etkilere sahiptir. Bu nedenle dizel araçlarda, emisyonları sınırlandırmak amacıyla egzoz gazı geri dönüşüm sistemleri, partikül filtreleri ve seçici katalitik indirgeme gibi kontrol sistemleri kullanılmaktadır. Bu sistemlerin etkin çalışabilmesi için araç bakımlarının düzenli yapılması kritik öneme sahiptir” ifadelerini kullandı.


Kuzu, araçlardan kaynaklanan partikül emisyonlarının sadece yarısının egzoz kaynaklı olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:


“Geri kalan partikül emisyonları lastik, balata, yol aşınması gibi sebeplerle atmosfere karışmaktadır. Bu da şu anlama gelmekte, trafikteki araçların tamamı elektrikli olsa bile araç kaynaklı partikül emisyonları yarıya kadar düşebilecek. Daha fazla iyileştirme için diğer elemanların da teknolojilerinde yenilik gerekmekte. Ayrıca elektrik ile çalışan mikromobilite çözümleri ciddi miktarda hava kalitesi iyileşmesine yol açma potansiyeline sahiptir. Elektrikli araçlardan farklı olarak bu tip taşıtlardan, egzoz dışı partikül emisyonlarının da düşük olmasını bekleriz. Temelde yapılacak altyapı iyileştirme ve ekonomik teşvik programları ile kişilerin mikromobilite çözümlerini günlük hayatında kullanmaları desteklenebilir.”


İstanbul’un en kirli ve en temiz noktaları


Hava kirliliğinin oluşumunda meteoroloji ve topoğrafyanın diğer önemli iki sebep olduğunu ifade eden Kuzu, özellikle yazdan kışa ya da kıştan yaza geçiş dönemlerinde İstanbul’da zaman zaman sabahları erken saatlerde sis hadisesi ile karşılaşıldığını hatırlattı.


Kuzu, “Bu aslında bize inversiyon durumunun olduğunu gösteriyor. Böyle zamanlarda atmosfere salınan kirleticiler kaynaktan dikey olarak yeterince dağılamamaktadır. Neticede hava kalitesi ölçüm istasyonlarında inversiyon olduğu durumlarda düşük hava kalitesi şartlarıyla karşılaşıyoruz. İstanbul’un neresinde karşılaşacağımız hem topoğrafya hem de emisyon kaynak profili ile ilişkili” diye konuştu.


İstanbul’da hava kalitesinin bölgeden bölgeye farklılık gösterdiğini dile getiren Kuzu, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Geçmiş dönem hava kalitesi verilerini incelediğimizde Göztepe, Esenyurt gibi konumlarda nispeten düşük hava kalitesi olduğunu görüyoruz. Göztepe’deki istasyon D-100 karayolunun yanında ve hemen arkasında da şu an yüksek binalar mevcut. Aynı zamanda topoğrafya olarak baktığımızda da çukur bir noktada kalıyor. Esenyurt da benzer topoğrafik özellikler göstermekte. Kumköy, Şile ve Adalar gibi istasyonlarda ölçülen parametreler açısından kalite şartlarının sağlandığını görmekteyiz. Buraların en büyük özelliği ise yoğun emisyon kaynaklarından uzakta olması.”


“Mevcut durumda trafiğin en çok katkıyı yaptığını biliyoruz”


Prof. Dr. Kuzu, İstanbul’da ilçeden ilçeye hava kalitesinin değişmesinde topografya, trafik yoğunluğu, sanayi tesislerinin konumu ve yeşil alanların miktarının etkili olduğunu vurguladı.


Hava kirliliğinin sağlık ve ekonomi üzerinde etkileri olduğunu vurgulayan Kuzu, “Kirli hava astım, bronşit ve KOAH gibi hastalıkların görülme sıklığını artırırken, çocuklarda solunum yolu enfeksiyonları daha yaygın hale gelmekte. Yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler daha fazla etkilenmektedir. İstanbul’da hava kirliliği solunum yolu hastalıklarında artışa, sağlık harcamalarının yükselmesine ve iş gücü kaybına neden olmaktadır. Temiz hava, yalnızca çevresel bir gereklilik değil, toplum sağlığı ve ekonomik verimlilik açısından da vazgeçilmez bir unsurdur” diye konuştu.


Kuzu, İstanbul’da hava kalitesini iyileştirmek adına atılması gereken adımları da şöyle sıraladı:


“Mevcut durumda trafiğin en çok katkıyı yaptığını biliyoruz. Bu nedenle önceliklendirmelerimiz trafik ile ilgili düzenlemelerin yapılması yönünde olmalıdır. Elektrikli araçlara verilecek teşvik ile şehir içerisinde taşıt kaynaklı gaz emisyonlarının etkisini kaldırabiliriz. Partiküllerde de yaklaşık yüzde 50 oranında iyileşme bekleyebiliriz. Bu durumda çoğu ölçüm istasyonunda yıllık limit değerler sağlanabilir durumda olacaktır. Bunun yanında yapılaşmada da havanın kirleticileri taşımasına engel teşkil edecek şekilde bina oluşumlarına izin verilmemeli. Özellikle hakim rüzgar yönünde hava koridorlarının sağlanması önem arz etmektedir.”

Paylaşmak
Exit mobile version