Çarşamba, Şubat 12


Kulakta çınlama, baş dönmesi ve işitme kaybı… Eğer bu belirtilere sahipseniz, sebebi Meniere hastalığı olabilir. İç kulakta sıvı dengesizliğiyle ortaya çıkan hastalık, günlük yaşamı olumsuz etkileyerek ani baş dönmesi ataklarına yol açabiliyor. Özellikle stres ve düzensiz yaşam hastalığın seyrini etkileyebiliyor.


Meniere hastalığı 40-60 yaş arasında daha sık görülüyor. Ancak bununla birlikte 20-40 yaş aralığında olanlarda da ortaya çıkabiliyor. Cinsiyet olarak bakıldığında ise kadınlarda erkeklere göre biraz daha sık rastlanıyor. Peki, Meniere hastalığının sebebi ne? Hastalarda hangi yakınmalara neden oluyor ve tedavi nasıl sağlanıyor?


Merak edilenlere Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Cemal Yumuşakhuylu’yla cevap aradık.

Atak sırasında baş dönmesi 24 saate kadar devam edebiliyor ve hastaların günlük aktivitelerini yapmasına engel oluyor ki bu, hastalar için çok rahatsız edici bir durum. Kulakta dolgunluk ve çınlama genelde atağın başlayacağının habercisi oluyor ve bu şikayetlerden bir süre sonra baş dönmesi başlıyor.

Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Cemal Yumuşakhuylu


İç kulaktaki sıvı artışı sorunun kaynağı


Meniere hastalığının baş dönmesine sebep olan periferik hastalıklardan bir tanesi olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Yumuşakhuylu, “Aslında baş dönmesine en sık sebep olan hastalık olmamasına rağmen en meşhur olanıdır” diyor.


Hastalığın iç kulakta fazla miktarda endolenf sıvısı birikmesinden kaynaklandığını ifade eden Prof. Dr. Yumuşakhuylu, hastalığın oluşum sürecini şöyle açıklıyor:


“Endolenf sıvısı iç kulakta üretiliyor ve denge kanallarının içinden geçtikten sonra endolenfatik kese dediğimiz bir yapı tarafından boşaltılıyor. Yani endolenf hem kulak salyangozu içinde hem de denge kanalları içinde bulunuyor. Meniere hastalığı bu sıvının miktarının gerekenden fazla olmasından kaynaklanıyor. Endolenf sıvısı üretiminin çoğalması gibi endolenf kesesinden boşaltımının aksaması veya bağlantı kanallarının tıkanması sebebiyle sorun oluşuyor.”


İşitme kaybına yol açabiliyor


Peki Meniere hastalığının en yaygın belirtileri neler? Soruyu, “Meniere hastalığının en yaygın belirtileri baş dönmesi, çınlama, işitme kaybı ve kulakta dolgunluk hissi” diye yanıtlayan Prof. Dr. Yumuşakhuylu, hastaların bu süreçte yaşayabilecekleri rahatsızlıkları şöyle açıklıyor:


“Bu belirtilere mide bulantısı ve kusma eşlik edebiliyor. Atak sırasında baş dönmesi 24 saate kadar devam edebiliyor ve hastaların günlük aktivitelerini yapmasına engel oluyor ki bu, hastalar için çok rahatsız edici bir durum. Kulakta dolgunluk ve çınlama genelde atağın başlayacağının habercisi oluyor ve bu şikayetlerden bir süre sonra baş dönmesi başlıyor. Endolenf basıncının çok arttığı durumlarda bundan iç kulak da etkileniyor ve hastalarda işitme kaybı ortaya çıkıyor. Ancak artmış endolenf basıncı genellikle 24 saat içinde normale dönerek hastanın baş dönmesi şikayeti bitiyor ve işitmesi de normale dönüyor.”

[Fotoğraf: Getty Images]


Meniere hastalığında atak sıklığı kişiden kişiye değişiyor. Bazı kişilerde atak çok az tekrar edebilirken bazılarında kişinin hayatını normal bir şekilde devam ettiremeyeceği kadar sık olabiliyor. “Sık atak geçiren hastalarda işitme kaybı bir süre sonra kalıcı hale geliyor. Yine işitme kaybı miktarı da artıyor” diyen Prof. Dr. Yumuşakhuylu sebebini, “Kulak salyangozunda yer alan tüylü işitme hücrelerinin tekrarlayan yüksek endolenf basıncı sebebiyle hasar görmesi” olarak açıklıyor.


Stres atak sıklığını artırıyor


Gelelim Meniere hastalığının risk faktörlerine… Hastalığın kesin nedenleri tespit edilemese de atak sıklığını nelerin artırdığı biliniyor. Prof. Dr. Yumuşakhuylu, risk faktörlerini şu şekilde sıralıyor:

“Stres ve uyku düzeninde bozukluk en başta geliyor. Bunun dışında sigara içmek, kahve tüketimi, çikolata yemek, yağda kızarmış gıdaları fazla tüketmek, turşu, tuzlu zeytin veya peynir gibi gıdaları tüketmek atak sıklığını artırıyor.”


Meniere zaman zaman hastaların günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Örneğin baş dönmesi 24 saate kadar devam edebildiği için atak sırasında hastanın iş veya okul gibi aktiviteleri sürdürmesi mümkün olmuyor. “Atak geçtikten sonraki günlerde ise bir dengesizlik hissi ve atağın tekrarlama korkusu hastaları oldukça fazla endişeye sevk ediyor” diyen Prof. Dr. Yumuşakhuylu, bu noktada önemli bir detayın altını çiziyor:


“İlk kez tanı alan hastaya, hekimin hastalığın ne olduğunu ve nasıl ilerleyebileceğini çok güzel anlatması gerekiyor. Bu yaklaşım hastalardaki endişeyi azaltmada oldukça etkili oluyor. Atak sonrası hastaların günlük rutin hayatlarına dönmesi kendileri için endişe vericidir. İlk günler zor geçebiliyor. Sık tekrarlayan ataklar bir süre sonra hastalarda yorgunluk, bıkkınlık gibi bulgulara sebep olabiliyor. Yine hastalarda depresyon ve benzeri psikiyatrik sorunlar görülmeye başlayabiliyor.”

Uzun dönemde tedavi hedefi atak sıklığını azaltıp hastanın hayatına normal bir şekilde devam ettiği süreyi artırmak oluyor. Burada da ilk etapta hayat tarzında değişiklikler yapılıyor. Düzenli uyku, stresten uzak durma, tuzsuz beslenme, yağda kızarmış yiyeceklerden uzak durma, sigarayı bırakma, kahve ve çikolata tüketmeme gibi önlemler alınıyor.


Hastaların bir kısmında “Tumarkin krizi” görülebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Yumuşakhuylu, sözlerini şöyle sürdürüyor:


“Bu durum hastanın bilinç kaybı olmaksızın aniden kontrolünü kaybedip düşmesi ile seyreden bir tablo. Hastalar bu esnada kafalarını veya vücutlarının diğer kısımlarını sert yüzeylere çarpıp buna bağlı kemik kırığı, beyin kanaması, beyin sarsılması gibi sıkıntılarla yüz yüze kalabiliyorlar. Tekrarlayan ataklar sonrası oluşan işitme kaybı çok artarsa bu durumda hastaların günlük hayatta iyi duyamadıkları için iletişim kurmada güçlük yaşamalarına sebep oluyor. Özetle hastaların yaşadığı zorluğun derecesini atak sıklığı belirliyor. Sık atak yaşayan hastalarda iş ve okul performansı düşüyor, psikiyatrik sorunlar başlıyor. İşitme kaybı sebebiyle iletişim sorunları yaşıyorlar, evden dışarıya çıkmaz hale gelebiliyorlar. Hastalığı çok şiddetli olanlar ev içinde kendi öz bakımlarını yapamayacak hale gelebiliyor.”


Hayat tarzı değişikliği atak sıklığını azaltıyor


Meniere hastalığını tedavi süreci ise iki kısma ayrılıyor. İlki atak sırasında hastayı rahatlatmak için yapılıyor. Diğeri ise atak sıklığını azaltmak ve sonlandırmak için yapılan uzun soluklu tedavi… Prof. Dr. Yumuşakhuylu, tedavi süreçlerinde izlenilen yolu anlatırken, “Akut atak sırasında hastayı en çok rahatsız eden baş dönmesi, mide bulantısı ve kusmayı önlemeye yönelik tedavi veriliyor” diyor ve devam ediyor:


“Uzun dönemde tedavi hedefi atak sıklığını azaltıp hastanın hayatına normal bir şekilde devam ettiği süreyi artırmak oluyor. Burada da ilk etapta hayat tarzında değişiklikler yapılıyor. Düzenli uyku, stresten uzak durma, tuzsuz beslenme, yağda kızarmış yiyeceklerden uzak durma, sigarayı bırakma, kahve ve çikolata tüketmeme gibi önlemler alınıyor. Ayrıca hastanın durumu elveriyorsa günde yarım saat yürümesi isteniyor. Hayat tarzı değişikliklerinin atak sıklığını azaltmada önemli rolü var.”


Eğer alınan bu tedbirlere rağmen atak sıklığı azaltılamazsa sırayı ilaç tedavisi alıyor. Hem tedavi hem de tedbirlere rağmen sık ataklar görülüyorsa bu kez devreye cerrahi yöntemler de girebiliyor.

Paylaşmak
Exit mobile version