TBMM Başkanı Kurtulmuş, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldiği iftar programı sonrası değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Ramazanın hem Türkiye’ye hem İslam dünyasına hem de bütün insanlığa hayırlar, bereketler getirmesini temenni eden Kurtulmuş, dünyanın zor ve kırılgan bir dönemden geçtiğini belirtti.
Türkiye’nin de dünyanın en problemli coğrafyasında yaşadığını anımsatan Kurtulmuş, Türkiye’nin bu önemli geçiş döneminde, eski dönemlerle kıyaslanamayacak kadar hazırlıklı ve daha donanımlı bir şekilde bu sürece dahil olduğunu söyledi. Kurtulmuş, yeni dönemin ortaya çıkardığı bu gelişmelerin, Türkiye için önemli fırsatları getirmesi temennisinde bulundu.
Dünyanın yeni bir düzene doğru evrildiğini vurgulayan Kurtulmuş, sadece son gelişmelerle birlikte değil, uzunca bir süredir artık tek kutuplu dünya sisteminin cari olmayacağını, dünyada yeni birtakım güç merkezleri ve güç denklemlerinin ortaya çıkacağının aşikar olduğunu dile getirdi. Numan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğal olarak çok daha fazla gerilim, çok daha fazla çatışma, çok daha fazla problemin olduğu olaylarla karşılaşmamıza, dünyanın her bölgesinde hemen hemen büyük sorunların ortaya çıkmasına vesile oldu. Bundan sonraki dönem, Amerika’nın hızla Afganistan’dan çekildiği tarihi dikkate almanın doğru olduğu kanaatindeyim. Tek kutuplu bir dünya olmayacak, çok kutuplu bir dünyaya doğru evriliyoruz. Çok kutupluluk aslında kutuplaşma, polarizasyon, ayrışma anlamında değil; yeni birtakım merkezlerin, bölgelerin ortaya çıkması anlamındadır. Çok kutupluluk dediğimiz şey aslında çok merkezliliktir.”
“Bu pozisyonumuz Türkiye’yi birçok konuda haklı noktaya getirmiştir”
Türkiye’nin de bu merkezlerden biri olacağını ifade eden Kurtulmuş, Türkiye gibi 4-5 ülkenin daha gelecek dönemin avantajlarından istifade edebilecek potansiyele sahip olduğunu vurguladı. TBMM Başkanı Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Bu süreç nasıl evrilecek, özellikle yeni Amerikan yönetimiyle birlikte dünyada nasıl bir küresel denge ortaya çıkacak, bazı öngörülerimiz var ama bugünden kesin yargılara varmak çok kolay değil. Temel ayrışmanın, ‘Dünyadaki sorunlar güçle mi çözülecek, yoksa müzakereyle, karşılıklı uzlaşmayla, karşılıklı rızayla mı çözülecek?’ sorusuna verilen cevaplara göre olacağı açıktır. Bu ayrışma önümüzdeki dönemin akışını belirleyecek en önemli hususlardan birisi olacaktır. Bir başka ikilem ise demokrasi ile otokrasi arasındaki çatışma olacaktır. Yani dünyadaki problemlere, sıkıntılara yönelik demokratik çözümler mi üreteceğiz, yoksa otokratik yönetimlere teslim mi olacağız?”
Kurtulmuş, bir diğer sorunun, ilkeli olmak ile çıkarcı olmak arasındaki seçimlerin olacağına dikkati çekerek, Türkiye’nin şimdiye kadar karşılaştığı sorunların tamamında, başta Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in 1,5 yılı aşkın bir süredir Filistin’de sürdürdüğü soykırım olmak üzere bölgedeki ve dünyadaki sorunlara, en zor şartlarda dahi, diplomasi yoluyla, müzakere yoluyla çözüm üretmeye gayret ettiğini aktardı.
Sorunların karşılıklı rızayla çözülmesini prensip olarak kabul ettiklerini ve hep böyle davrandıklarını belirten Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Rusya-Ukrayna meselesindeki tavrımız da budur. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü başından itibaren savunduk. Rusya-Ukrayna arasında kalıcı, adil, her iki tarafın da rıza göstereceği bir barışı savunduk. Aynı şekilde İsrail’in saldırganlığı karşısında hep uluslararası hukuka, uluslararası hukukun Filistin halkına vermiş olduğu haklara referans vererek, çözümün uluslararası hukuk çerçevesinde olması gerektiğini savunduk. Bu pozisyonumuz Türkiye’yi birçok konuda haklı noktaya getirmiştir. Bundan sonraki süreçte de bu tavrımızdan, yani ilkeli, müzakereye dayalı dış politika yaklaşımımızdan vazgeçmeden bölgesel ve küresel sorunların çözümüne katkı sunmaya inşallah gayret edeceğiz.”
“Artık ambargonun devam etmemesi gerekir”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Suriye’de gerçekleşen yeni duruma işaret ederek, Türkiye’nin Suriye’de tavrını ve ilkelerini ortaya koyduğunu; bunun Suriye’nin toprak bütünlüğü, Suriye’de hiçbir terör örgütünün, silahlı örgütün kalmaması, bunların bir tek ulusal silahlı kuvvetler çatısı altında ortaya konulması ve herkesi kapsayan bir sistemin, yeni bir yönetimin kurulması olduğunu anlattı.
Suriye’nin yeni yönetimine de sürekli bu tavsiyelerde bulunduklarını, bu beklentileri ortaya koyduklarını dile getiren Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu süreçte Suriye politikasında devre dışı kaldığını hisseden bazı aktörler, bazı provokasyonlara girişebilirler; bunlara karşı da dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. Ümit ediyorum, Suriye söylediğimiz 3 temel prensip çerçevesinde çok kısa süre içerisinde derlenip toparlanır ve yoluna devam eder. Avrupalı muhataplarımıza da bu süreç içerisinde hep şunu söylüyoruz; Suriye’nin kurumsal yapısının güçlendirilmesi, bu çerçevede devletin bütün kurumlarının yeniden gözden geçirilmesi ve özellikle ambargoların bir an evvel kaldırılarak Suriye’nin yeniden inşası en önemli önceliklerden birisidir. Artık ambargonun devam etmemesi gerekir. Yakılmış, yıkılmış şehirler var, altyapının yeniden oluşturulması var. Suriye’nin kurumsal yapısının güçlenmesi için katkıda bulunulması lazım. Suriyeli kardeşlerimize yapacağımız en büyük katkı, onlara demokratik rehberlik yapmaktır. Türkiye bedeli ödenmiş çok güçlü, olgun bir demokrasiye sahiptir. Bu tecrübemizi Suriyeli dostlarımızın da istifadesine sunmak Türkiye’nin vazifesidir.”
“Türkiye’nin hayrına olacak bir süreç içindeyiz”
Terörsüz Türkiye hedefine ilişkin düşüncelerini aktaran Kurtulmuş, terörsüz bir Türkiye oluşturma gündeminin olduğuna işaret etti. Kurtulmuş, “40 yıldır başımıza bela olan, 40 bini aşkın insanımızın hayattan koparılmasına neden olan terör belasının Türkiye’nin gündeminden kaldırılması, hatta Orta Doğu’nun gündeminden kaldırılması ve Türkiye’de birliğin, beraberliğin, iç kalenin tahkim edilmesiyle birlikte geniş coğrafyamızda da birlik ve beraberliğin sağlanması zorunludur, akıl bunu gerektirir.” görüşünü paylaştı.
Bir elin silahta, bir elin sandıkta olamayacağına dikkati çeken Kurtulmuş, “Terörle irtibatlı bir siyasete, dünyanın hiçbir yerinde müsaade edilmez. Terörsüz Türkiye istikametindeki adımlar atıldı, İmralı’dan çağrı da geldi. PKK’yla irtibatlı, iltisaklı diğer örgütlerin de tamamen silah bırakmasıyla birlikte Türkiye bu belayı tarihin çöplüğüne atmış olacak.” dedi.
Numan Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:
“Şunu iftiharla söylemek isterim ki Türk medyası bu süreçte, terörsüz Türkiye hedefi konusunda, ortak makul bir çizgide durmuştur. Umarım ki siyaset de ortak makul bir çizgide durur ve bunun bir an evvel sonlandırılması için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir. Bu, polemik mevzusu yapılacak bir konu değildir. 40 yıldır verdiğimiz şehitler hepimizin ortak şehidi, acılarımız hepimizin ortak acıları ise bu sorunun çözümüyle birlikte kazanım da milletimizin ortak kazanımı olacaktır. Ümit ediyorum, iç ve dış birtakım tahrik unsurlarının devreye girmesine mani olunacaktır ve bu sürecin provoke edilmesine, bu sürecin zehirlenmesine müsaade edilmeden bir an evvel bütünüyle sonuçlar elde edilecektir.
Türkiye’nin hayrına olacak bir süreç içindeyiz. Allah’a çok şükür başaramadıkları şey, 40 yıldır terör örgütlerini kullanmalarına rağmen, halkın arasına Türk-Kürt diye bir ayrım sokamadılar, halkın arasına Alevi-Sünni diye bir ayrım sokamadılar, başka yerlerde yaptıklarını Türkiye’de başaramadılar. Bundan sonra da Allah’ın izniyle başaramayacaklardır. Fiilen bu meselenin bitmesiyle birlikte demokratik zeminin de zaten tahkim edileceği, kuvvetleneceği herkesin malumudur. Demokratik siyaset yolunun da zaten hepimize, her politik görüşe açık olduğu aşikardır. Daha riskli bir döneme giriyoruz, ama daha büyük imkanlarımızın ve avantajlarımızın da olduğu bir döneme giriyoruz aynı zamanda… Türkiye dünyanın büyük devletlerinden, tecrübeli devletlerinden birisidir ve bu tarihi süreçlerde hem iç cephesini tahkim edecek hem de önüne çıkan bu fırsatları rasyonel bir şekilde değerlendirerek yoluna devam edecektir.”
“Mesele, TBMM’deki siyasi partilerin ortak tavrıyla çözümlenecek”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, “terörsüz Türkiye konusunda inisiyatif alıp Meclis’i gizli oturuma davet edip etmeyeceğine” ilişkin bir soru üzerine, işin başından itibaren aslında meselenin açık olduğunu ve bunun şeffaf bir şekilde yürütüldüğünü belirtti.
İmralı’ya giden heyetin, genişleyerek gittiğini hatırlatan Kurtulmuş, “Bu görüşmeleri yaptıktan sonra önce Meclis Başkanı olarak beni ziyaret ederek başladılar; ne yapacaklarını, ne konuşacaklarını, nasıl bir yol haritası izleyeceklerini anlattılar. Biz de onlara bu konuyla ilgili genel çerçevemizi anlattık. Ondan sonra partileri ziyaret ettiler. Şimdi bu hafta içerisinde tekrar partileri ziyaret edecekler. Dolayısıyla İmralı’da ne konuşuldu, neler oldu, bu süreci anlatacaklar. Tabi ki Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye’nin bütün sorunlarının çözüm yeridir. Dolayısıyla mesele TBMM’deki siyasi partilerin ortak tavrıyla çözümlenecektir. Gerektiğinde gerektiği zaman biz de devreye girerek bu konuyla ilgili meselenin şeffaf, açık, samimi bir şekilde yürütülmesini sağlayacağız. Sonuçta Meclis de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek.” ifadesini kullandı.
“Bu görüşmelere, zamanlamasını tespit ederek tekrar başlarız”
Kurtulmuş, “Meclis Başkanı olarak, terörsüz Türkiye görüşmelerinin sonlandırılmasıyla beraber gerçekten sivil bir anayasaya ulaşılabileceğini düşünüp düşünmediği” yönündeki soruyu yanıtlarken, bunu düşündüğünü ve buna inandığını söyledi.
Bunun da bir fantezi olmadığını, Türkiye demokrasisi için bir zorunluluk olduğunu dile getiren Kurtulmuş, şu görüşleri dile getirdi:
“Bu tartışmalar, aslında ilk tur da gayet olumlu bir şekilde sonuçlandı. 14 partinin hepsiyle görüştüm, grubu bulunan partilere ben ziyarete gittim, grubu olmayan partileri davet ettim. Grubu olmayan bir parti hariç bütün partiler bu görüşmelere geldiler, eleştirilerini yaptılar, hatta kamuoyunda yaptıkları eleştirileri Meclis Başkanı olarak bana da söylediler. Ama hepsi ortak olarak şunu söyledi: ‘Biz bu çalışmalara katkı sunmak isteriz’. O günkü siyasi şartlar içerisinde olumlu bir atmosfer oluşmuştu, sonra araya başka şeyler girdi.
Açıkçası geçtiğimiz 2024 yılı Ekim ayından itibaren bir yıllık programı da yapmıştım. 12 ay boyunca neler yapılacak bunların programını çıkarmıştım. Bunu sadece Meclis’in, partilerin değil; üniversitelerin, hukuk camiasının, bütün sivil toplum kuruluşlarının da devreye sokulacağı bir tartışma ortamını takvimlendirmiştik ve Ekim 2025’te de Meclis’te yasalaşmak üzere süreci belli bir noktaya taşıyacaktık. Biraz tehir oldu, ama sonuçta Türkiye’nin bu ihtiyacı devam ediyor. Bir de şunu söyleyeyim; bu, benim şahsi görüşüm olduğu için, ben anayasanın değiştirilmesini istediğim için olan bir durum değil.”
Sürece başlamadan önce partilerin hepsinin seçim beyannamelerini ve parti programlarını incelediğini anımsatan Kurtulmuş, istisnasız hepsinde ya yeni anayasa tabirinin ya da anayasada köklü değişiklik teklifinin olduğunu aktardı. Kurtulmuş, şunları ifade etti:
“Dolayısıyla Türkiye’nin bir anayasa değiştirme ihtiyacı var ki partiler bunu millete teklif ettiler. Anayasanın önce niteliğiyle ilgili tartışmalar, sonra içeriğiyle ilgili tartışmalar yapılacaktır. En nihayetinde de TBMM’de ortak bir yöntem geliştirilecektir. Hatta partilere şunu da teklif ettik: ‘Yöntemi ben belirlemeyeyim, sizler yöntem teklif edin, bu teklif ettiğiniz yöntemler içerisinde en uygun olan yöntemi bularak Meclis’te müzakereyi öyle başlatalım’. Bu görüşmelere zamanlamasını tespit ederek tekrar başlarız ve ümit ederim ki Türkiye bir anayasa yapma sürecine girer. Burada ısrarla vurgulamak istediğim şey şudur. Özellikle İmralı süreciyle yeni anayasa çalışmalarının birbiriyle bağlantısı yoktur. Daha İmralı sürecinin ilk adımı dahi atılmamışken, ondan bir sene, hatta 1,5 sene evvel anayasa meselesini Meclis’in 28. Dönemi’nin açıldığı ilk günden itibaren gündeme getirmeye başladık, dolayısıyla ikisi birbirinden ayrı konulardır, ikisini karıştırmamak lazım.”
“Onlara da fırsat vermeden sivil siyaset bu anayasayı yapsın”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, “2007’den bu yana yeni anayasanın gündeme geldiğinin, herkesin yeni anayasa ihtiyacından dem vurduğunun, ancak bir türlü yeni anayasanın oluşturulamadığının” belirtilmesi üzerine, partilerin programlarında, seçim beyannamelerinde anayasanın olduğunu, dolayısıyla partilerin niyetlerinin samimi olduğunu düşündüğünü söyledi. Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Ama Türkiye’de, hep bir odak var olmuştur. Bunlar anayasanın yapılması meselesinin, millete bırakılmayacak bir mesele olduğunu, eğer bir anayasa değişikliği yapmak gerekirse bunun da kendilerinin teklifleri ve tazyikleriyle yapılmasının mümkün olduğunu düşünürler. İşte bu tür demokrasi dışı odaklar, daha açık söyleyeyim, darbenin gölgesinde ya da darbecilerin teklifleriyle anayasanın yapılmasını isterler. Dolayısıyla onlara da fırsat vermeden sivil siyaset bu anayasayı yapsın. Çünkü bir-iki partinin anayasası olmaz. Ortaya konulacak olan metin, bir toplumsal sözleşmedir ve benim gönlümden arzu ettiğim, onu yapmaya çalışıyorum başından itibaren, 400’ü aşkın bir oyla parlamentoda bunun ortak bir metin olarak benimsenmesi, kalıcı bir şekilde sorunu çözecektir.”