Salı, Ekim 8


Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına ilişkin açıklamasında şunları kaydetti;


Gazze’de şehit olanların yüzde 70’i kadınlardan ve çocuklardan oluşuyor. Katliamcı ve soykırımcı Netanyahu hükümetinin eylemlerine en acımasız şekilde devam ettiği görülmekte. Tabii şimdiye kadar birçok kere çeşitli kınamalar, çeşitli protestolar ortaya koyuldu. Ama görüldüğü üzere özellikle Batı toplumlarında hükümetlerle halklar arasındaki ayrım çok büyük bir ayrım olmuş durumda. Batı toplumlarında insanlar üniversitelerde, sokaklarda her yaştan insan, üniversite öğrencileri büyük bir insanlık cephesi oluşturmaya çalışıp Gazze’ye sahip çıkarken, maalesef hükümetler tam tersi bir şekilde bu soykırımcı siyasete destek veriyorlar. İspanya gibi, Belçika gibi, ilk başta Refah Sınır Kapısı’na gidip orada Filistin halkına, Gazze halkına sahip çıkan ülkelerin başbakanları oldu.


Daha sonra İspanya örneğinde olduğu gibi, Filistin devletini tanıyan açıklamalar geldi ve İsrail’in yaptığının soykırım olduğunu ifade eden girişimler oldu. Arkasından Türkiye’nin de katıldığı bir süreci Güney Afrika başlattı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararlar söz konusu oldu. Tüm bu kararlar çerçevesinde bakıldığında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ve diğer kurumların ortaya koyduğu tavrın arkasına bir eylem koyulamadığı için İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni de tehdit etti. Uluslararası sistemin ve uluslararası kurumların bunu seyretmesi neticesinde ortaya çıkan tablo en son gelinen yerde İsrail, Netanyahu hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’i istenmeyen adam ilan etti.


“Katiller şebekesiyle karşı karşıyayız”


Gelinen tabloda bütün sistemi, bütün uluslararası hukuku ve insanlığa ait her değeri karşısına alan soykırımcı bir şebekeyle, bir katiller şebekesiyle karşı karşıyayız. Bu olay ilk başladığında Netanyahu’nun ilk sözleri İsrail’in savunulması ya da İsrail vatandaşlarının korunmasıyla ilgili değildi. Masum ya da sivil insanların korunmasıyla ilgili değildi. Netanyahu’nun ilk cümlesi bu olaylar olur olmaz, “Bölge haritalarını değiştireceğiz, bölgede haritaların değişimine imza atacağız” şeklinde bir yaklaşımdı.


Arkasından “David Koridoru’nu kuracağız” gibisinden bir açıklama yaptı. Gelinen noktada o günden itibaren söyledik ki “Bölgesel savaşı artırarak, bölgesel savaşı genişleterek burada Netanyahu hem kendisinin hukuk önünden kaçmasını sağlamaya çalışıyor, hem de bütün bir bölgeyi ateşe atmaya çalışıyor” dedik. Böylece kademeli olarak bu bölgesel savaşın gerçekleşmesi söz konusu oldu. Bugün Lübnan’ı yeni bir Gazze yapmaya çalışan bu katil şebekesinin, bu soykırımcı şebekenin faaliyetleriyle karşı karşıyayız.


Yine bu dönem içerisinde unutulmaz tablolardan, çok acı tablolardan bir tanesi Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’ne giderek konuşması ve ayakta alkışlanmasıdır. Ayakta alkışlandığı sözlerinden bir tanesi 2’nci Dünya Savaşı sırasında Churchill’in bir sözüne atıf yaparak “Bize ihtiyacımız olanları verin, biz de işimizi çabuk bitirelim” şeklinde bir cümledir. Bu sözü Netanyahu bize daha çok silah verin, daha çok insan öldürelim diye kullandı. Bir kere daha hatırlatıyorum şimdiye kadar öldürülenlerin yüzde 70’i kadın ve çocuktur. 


“İsrail’in kendini savunma hakkı var dedikçe saldırıyor”


Uluslararası sistemin iki yüzlülüğü şöyle işliyor; Bir yandan Akdeniz’in her tarafını savaş gemileriyle doldurdular. Bu savaş gemileri yüzünden herhangi bir şekilde neredeyse Akdeniz’de balıkçı kayığının gezeceği yer kalmadı. Peki bütün bunlar ne için yapılıyor? İsrail’in kendini savunma hakkı var deniliyor. İsrail’in kendini savunma hakkı var denildikçe İsrail daha çok kadın ve çocuk öldürüyor. İsrail’in kendini savunma hakkı var dedikçe İsrail Lübnan’a saldırıyor, Suriye’ye saldırıyor, Yemen’e saldırıyor, İran’a saldırıyor. Bunun karşılığında ise saldırıya uğrayan ülkeler bu saldırıya karşılık verdiği zaman birdenbire Batılı ülkeler ayağa kalkıyorlar ve tansiyonu tırmandırmakla ve İsrail’in egemenlik haklarını ve var olma hakkını ihlal etmekle suçluyorlar. Birtakım Batılı ülkeler, örneğin İran söz konusu olduğunda İsrail’den çok daha fazla İsrail’in İran saldırısına İran karşılık verdiğinde “Biz, İran’a gereken karşılığı veririz” diye Netanyahu’dan daha çok Netanyahu’cu bir dille konuşuyorlar. Tabii uluslararası sistemin bu iki yüzlülüğü, uluslararası sistemin aslında bir bakıma ne kadar çürüdüğünü gösteriyor. O hale gelmiştir ki bu Siyonist işgalcilik Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni işgal etmiştir. Bu Siyonist işgalcilik dünyanın neredeyse her tarafını işgal etmiştir. Gazze’de bir soykırım uyguluyorlar ama dünyada birçok yeri işgal etmiş durumdalar. 


Türkiye gibi, Cumhurbaşkanımız gibi bu Siyonist işgalciliğe karşı hakikatin sesini duyuran liderlere ve ülkelere karşı da, ki bunlar çok azdır, buna karşı da ortaya koydukları tavır tamamen bir yalan kampanyası, hakikati örtme kampanyası üzerinden işlemektedir. Yine uluslararası medyanın diline baktığınızda aslında bu katliamcı siyaseti övgülere boğan, bu katliamları görmezden gelen ve örtbas etmeye çalışan bir dilin söz konusu olduğunu görüyoruz. Burada İsrail’in kendini savunma hakkı var cümlesi artık egemen bir devletin kendisini koruma ve savunma hakkını ifade eden bir cümle olmaktan çıkmıştır. Bu bağlam içerisinde bu bir yıldır süren soykırım siyaseti içinde kim ki İsrail’in kendini savunma hakkı var diyor? İsrail’e, Netanyahu hükümetine daha çok çocuk öldürmesi, daha çok kadın öldürmesi için yetki vermiş oluyor, onu teşvik etmiş oluyor, onu desteklemiş oluyor ve bütün bunların paydaşı haline gelmiş oluyor. 


Bundan sonrasında artık uluslararası hukuk vesaire temelinde söylenecek sadece şudur: Uluslararası hukukun ve uluslararası sistemin namusu Netanyahu hükümetini yargılayıp yargılamamaktan geçmektedir. Netanyahu ve şebekesi yargılanıp da bu suçlarından dolayı ceza almadığı müddetçe bunun herhangi bir şekilde bir netice doğurması mümkün değildir. Bu katliamlar devam eder. Lübnan’a yapılan saldırı Lübnan’ın ikinci bir Gazze haline getirilmeye çalışıldığını gösteriyor. Cumhurbaşkanımız başından itibaren bunların amacının bu savaşı genişletmek olduğunu, herhangi bir savunma amaçlı bir tavır içinde olmadığını net bir şekilde ifade etti ve bir insanlık cephesinin kurulmasını, bütün insanlığın, Gazze’deki insanlığı savunan bu kardeşlerimizin yanında yer alarak insani değerleri koruması gerektiğini ifade etti. 


“Gazze’yi işgal edemeyenler BMGK’yı birçok kez işgal ettiler”


Gazze’yi işgal etmeye kalkan Siyonist işgalciler Gazze’yi işgal edemediler. Ama uluslararası hukuka dönük Siyonist işgalin, işgal etme teşebbüsleri devam ediyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni işgal etmeye dönük teşebbüsleri devam ediyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni susturmaya dönük, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni iş yapamaz hale getirmeye dönük olarak Siyonist işgalin hamleleri devam ediyor. Dolayısıyla bugün Gazze’de bir soykırım suçu işliyorlar, bunun da eninde sonunda hesabını verecekler. Fakat Gazze’yi işgal edemeyenler Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni birçok kere işgal ettiler. Uluslararası kurumları birçok kere işgal ettiler. Yani birçok devlet kendi hükümetlerinin aşağılanmasını, kendi halklarının aşağılanmasını sineye çekerek Akdeniz’e, İsrail’i savunmak üzere savaş gemisi göndermeye devam ediyor.


Gazze’yi işgal etmeye kalkanlar Gazze’yi işgal edemediler, on binlerce insanı öldürüp, bunların yüzde 70’i kadın ve çocuk. Buna rağmen diz çöktüremediler ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne diz çöktürüyorlar, uluslararası kurumlara diz çöktürüyorlar. Bu şekilde bu Siyonist işgale karşı çıkan hükümetlerin, başbakanlarına, liderlerine bir müddet sonra özür dileyici ya da çekimser birtakım açıklamalar yaptırtıyorlar ve ortaya çıkan tabloda Netanyahu’nun soykırımcı şebekesi insanlığı işgal etmeye, insanlık değerlerini aşağılamaya, medeniyeti koruması gereken kurumları barbarlık yoluyla bertaraf etmeye devam ediyor.


Sayın Cumhurbaşkanımız olayların olduğu ilk andan itibaren bir insanlık cephesi kurulması, insani değerlerin ve medeniyetin değerlerinin korunması, bu soykırımın durdurulması için her alanda güçlü bir diplomasi yürüttü. Bunu her alanda gündeme getirdi. En son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bu konuda güçlü bir konuşma yaptı. Şimdi gelinen noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın başından beri ortaya koyduğu tespitlerin ve yaklaşımlarının ne kadar doğru olduğu görülmektedir ve bölgesel savaş daha da genişleyebilecek, daha da başka alanlara sıçrayabilecek bir tablo oluşturmaktadır.


“Her ne olursa olsun tarafımız bellidir”


Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ortaya koyduğu kararlılık hepimizin, bütün milletimizin sonuna kadar sahip çıktığı bir kararlılıktır. Bunun peşinde sonuna kadar gideceğiz. Burada zaman zaman duyduğumuz, İsrail’in bu meseleyi bu soykırım siyaseti karşısında Türkiye tarafsız olmalı gibisinden cümleleri insanlığa hakaret sayarız. Her ne olursa olsun tarafımız bellidir. İnsanlıktan yanayız, insani değerlerden yanayız. İnsanlığın savunma hattı olmuş ve bu Siyonist işgalin herhangi bir şekilde girmesine müsaade etmeyen Gazze sadece Gazze değildir. Gazze sadece Filistin değildir. Gazze bütün insanlık cephesinin somutlaştığı yerdir. Dolayısıyla bugün Gazze’yi savunmak, insan onurunu savunmaktır. İnsan haysiyetini savunmaktır. Filistin davasına sahip çıkmak, insanlık değerlerine sahip çıkmaktır. Bunun herhangi bir şekilde gri bölgesi olmaz, bundan herhangi bir şekilde taviz verilemez. Bunda herhangi bir esneklik gösterilemez. Çünkü gerçekten insanlık, cani bir şebekenin saldırısıyla karşı karşıyadır.


“Her türlü kararlılığı göstereceğiz”


Saadet Partisi Kurucu Genel Başkanı Recai Kutan’ın vefatından duydukları üzüntüyü dile getiren Çelik, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diledi.


Son zamanda bir kadın polisin şehit edildiğini, art arda kadın cinayetlerinin yaşandığını hatırlatan Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MYK’deki açılış konuşmasında bütün bu tabloya geniş bir yer ayırdığını aktardı.


İnfaz yasası ve diğer konulardaki düzenlemelerin gözden geçirileceğini belirten Çelik, “Cumhurbaşkanımızın net verdiği mesaj şudur ve biz bu mesajın gereğini yerine getirmek için her ne gerekiyorsa şimdiye kadar yaptık, bundan sonra da yapacağız. O da şudur, kesinlikle cezasızlık algısına müsaade etmeyeceğiz.” dedi.


Kadınların güvenliğinin önemine işaret eden Çelik, kadına yönelik şiddetin her alanda önlenmesi için ne gerekiyorsa sonuna kadar yapacaklarını vurguladı.


Tekirdağ’da cinsel istismara uğrayan ve darbedilen 2 yaşındaki Sıla bebeğin hayatını kaybettiğini anımsatan Çelik, “Çocuklara dönük olarak araştırma önergesi vererek, bir araştırma komisyonu kurulması için grubumuz Meclis’te bir girişimde bulunacak. Bu tamamen çocukların korunmasına dönük olarak bunun gerçekleşmesi sağlanacak.” diye konuştu.


Acı ve üzüntü veren çok dramatik olaylar yaşandığını dile getiren Çelik, kadınların her alanda güvenliğinin sağlanması ve cezasızlık algısının hiçbir şekilde oluşmaması için her türlü kararlılığı sonuna kadar göstereceklerini vurguladı.


“İsrail teknolojiyi kötücül amaçlarla kullanıyor”


İsrail’in yapay zekayı kullanarak insan öldürdüğüne dikkati çeken Çelik, bunun teknolojinin geldiği en ileri noktalardan biri olduğunu söyledi.


Çağrı cihazları vasıtasıyla insanların öldürülmesi gibi eylemlere imza atıldığını belirten Çelik, “Net bir şekilde ileri teknolojiyi kötücül amaçlarla insanlığı tehdit eden yaklaşımda kullanıyor İsrail. Bunun karşısında bizim milli teknoloji hamlemiz, insanlık yararına teknoloji geliştirmek. Kötücül, ölümcül teknoloji kullanımına karşı insan hayatını kurtaracak teknoloji geliştirmek üzere yoluna devam ediyor ve bu konuda dünyada iddialıyız.” dedi.


TEKNOFEST’in 10’uncusunun geçen hafta Adana’da gerçekleştiğini hatırlatan Çelik, Milli Teknoloji Hamlesi idealinin ve milli SİHA’ların öncü ismi Özdemir Bayraktar’ı rahmetle andı.


Çelik, TEKNOFEST alanını gezdiklerinde gençlerin ve üniversitelerin müthiş bir özgüvene sahip olduklarını dile getirerek, TEKNOFEST’in bir anlamda “özgüven devrimi” olduğunu vurguladı.


“İstismarlar, özgürlüğü de tehdit etmektedir”


Yerli ve milli imkanlarla geliştirilen Oruç Reis araştırma gemisinin cuma günü Somali’ye uğurlandığını anımsatan Çelik, geminin yaklaşık beşer bin kilometrelik ve 3 ruhsat alanında 7 aylık çalışma yürüteceğini, toplanan verilerin Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Veri İletişim Müdürlüğünde işlenip değerlendirileceğini anlattı.


Çelik, bir gazetecinin şiddetin sosyal medyada yayınlandığına dair iddialar olduğunu, gelecek dönemlerde sosyal medya alanına ilişkin düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu üzerine şunları kaydetti:


“Son zamanlarda çocuk oyun siteleri çok gündeme geliyor, çocukların istismarı ile ilgili. Gündeme gelmesiyle birlikte daha ayrıntılı bir şekilde baktım bazı sitelere… Hepsini kastetmiyorum fakat tam tabir burada geçerli ‘kanım dondu.’ Böyle bir şey nasıl söz konusu olabilir, böyle bir istismar alanı nasıl serbest bırakılabilir, bu düşünülemez bile. Çocukların korunması hepimizin en asli vazifesi fakat oyun sitesi adı altında ya güvenlik açıklarından ya başka istismar alanlarının doğmasından dolayı bütün bunlar ortaya çıkabiliyor.”


Özgürlük alanıyla değerlerin korunması arasında bir denge kurulması gerektiğini vurgulayan Çelik, “Esas olan özgürlüktür fakat şunu unutmamak lazımdır ki bu bahsettiğim istismarlar, özgürlüğü de tehdit etmektedir.” dedi.


AK Parti Sözcüsü Çelik, bu konuda çalışmalara devam edeceklerini bildirerek, siber alanı güçlendirdiklerini söyledi.

Paylaşmak
Exit mobile version