Pazar, Şubat 23

“Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, mebzul miktarda insan yetiştirmiştir.

Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir. Hocanın hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.

İnşallah bu vesile ile kitap gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın; Türkiye’nin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun.

 ŞİMDİ ANTALYA BİRAZ OBEZ ESKİDEN YİVLİ CAMİİ DE MÜZEYDİ

FK: Hocam teşekkür ediyorum.

Bu Ehl-i Vukuf konusu son derece önemli bir konu, belki bugün uygulanabilse, eminim, Türkiye bundan çok faydalanır, özellikle ülkemizin hukuk sistemi, yıllarca bekleyen davalar açısından bakınca önemli. Pekala, o zamanların, yani lise yıllarınızın Antalya’sını nasıl hatırlıyorsunuz?

 

RK: Antalya biraz obez, büyükçe bir şehir oldu tabii.

O zaman hakikaten çok güzel bir şehir, sakin bir şehir, insanları da mütevazı insanlar, terbiyeli insanlar, kavgasız gürültüsüz bir şehir olduğunu bilirim.

Birtakım mıntıkaları vardı.

Mesela Roman vatandaşların yaşadığı bölgeler biraz daha çalgılı yerlerdi, her zaman olduğu gibi, her yerde olduğu gibi.

O da oranın ayrı bir rengi.

 Antalya’nın bir önemli özelliği vardır.

Türkiye’de en zengin vakıfların olduğu şehir Antalya’dır, çok vakıf vardır.

Ama ne yazık ki Cumhuriyet’in başında satılmış, parsellenmiş.

Paşa Camiin olduğu yerde, o uzun cadde boyunca bütün dükkânların vakıf dükkânı olduğunu, orada bazılarının satıldığını, CHP döneminde bütçe açık verdiğinde vakıflar satılarak telafi edildiği söylenir.

Antalya’da sınırsız zeytinlikler ve içinde zeytin fabrikaları olan, portakal, narenciye bahçeleri vakıf olarak var.

Zamanında Antalya şehir olarak değil de bir vakıf olarak tarif edilirmiş. Gelirler vakıflara, camilere gidermiş.

Bizim kaldığımız yurt kiralık bir büyük evdi, daha sonra yurt yapıldı.

Bir de bazı camiler kapalıydı mesela orada bir Yivli Minare vardı, Selçuklu dönemi eseridir.

Kiliseden çevrildiği bellidir içine girince.

Minaresi sonradan yapılmış.

Mesela o müzeydi.

Bizim zamanımızda hiç cami olarak açık olmadı orası, şimdilerde cami şekline dönüştürüldü.

Başka camiler de vardı, ihmal edilmiş camiler.

 

ALANYADA BİR CAMİ GAZİNO YAPILMIŞTI

FK: Bu memleketin geçmişinde gerçekten inanılması çok zor olan dönemler yaşanmış Hocam..!

 

RK: Evet, haklısınız.

Utanılacak, ayıplanacak ve hatta dediğiniz gibi inanılması çok zor ama ne yazık ki, Türkiye’nin yaşadığı bir dönemin simgesel özellikleridir bunlar ama daha sonra her şey yoluna girdi.

Mesela hatırladığım çok acı bir şeyi anmak isterim.

Alanya’da bir cami yeri gazino yapılmış, içkili gazino.

Sonradan tabii 1974’tü hatırladığım kadarıyla Süleyman Arif Emre, Devlet Bakanı ve Vakıflardan sorumlu bakandı, ona anlatıldı, alakalandı Süleyman Arif Bey.

Saygıyla hürmetle anarım, şimdi anmak isterim onu.

 

FK: Eyvallah, sağ olun, var olun.

Çok önemli bir hatıra ve hatırlatmaydı doğrusu.

Süleyman Beyden başka hatırladıklarınız da var mı?

 

RK: Tabi, tabi.

Mesela Merhum Arif Nihat Asya’yı dinlemişimdir.

Hatta onu İmam Hatip talebeleri olarak davet ettik.

Gelip bir otelde iki üç gün kaldı.

Otelde kaldığı her gece bir iki rubai yazmış, onları bize okuduğunu hatırlarım.

Daha enteresan bir şey var, otele gittiğimizde film çekmek için bir film ekibi oradaydı. Ahmet Tarık Tekçe’yi ziyaret edip konuştuğumuzu hatırlarım.

Onu biz kötü adam olarak görüyoruz tabi hep.

Fakat gidip konuştuğumuzda, ziyaret ettiğimizde ne kadar şefkatli, merhametli, mert bir insan olduğunu gördüğümde çok şaşırmıştım.

O dönem ziyaret ettiğimiz insanlar arasında Demokrat Parti milletvekilleri de vardı.

Mesela bir Burhaneddin Bey, 27 Mayıs sonrası içeriden çıkınca yanına gitmiştik.

Sabit Önal vardı.

 

FK: Kim dediniz Hocam anlaşılamadı?

RK: Sabit Önal, bu İmam-ı Azam’ın Fıkh-ı Ekber’ine şerh yazmış olan hoca, aynı zamanda hemşerimdi.

İlkokul öğretmeni fakat çok iyi ders almış, çok iyi Arapça öğrenmiş, Farsça’dan nasibi de var.

Böyle insanlar vardı Antalya’da.

Onları da ziyaret ederdik zaman zaman.

Bekir Berk rahmetliden sonra Risale-i Nur talebelerinin önde gelen avukatı Gültekin Sarıgül, hâlâ yaşıyor, hayırhah bir insandır Gültekin Ağabey, pek çok insanı, meşhur kimseleri davet eder getirirdi, biz de istifade ederdik.

Ayrıca Yüksek İslam Enstitüsü talebesiyken, İstanbul’da arkadaşlarımız beni rahmetli Fethi Gemuhluoğlu Ağabeye götürdüler, ziyaret ettim.

Onu ve yine Nurettin Topçu rahmetliyi de ilk defa İstanbul’da ziyaret ettim.

Nurettin Topçu’nun Dergâh Yayınlarında küçük bir oturma yerleri vardı, orada bir sohbetinde de bulundum.

 

Ferman Karaçam

YouTube     : youtube.com/c/Ferman Karaçam

Twitter        : twitter.com/fermankaracam  

Instagram   : instagram.com/fermankaracam

Facebook   : facebook.com/karacamferman

E-mail         : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

 

 

Paylaşmak
Exit mobile version