Pazartesi, Mart 31

“Ya ne olacak canım” havasının insanların önemli bir kısmını kapladığı dönemlerdeyiz. Sanki Hz. Peygamber’in (aleyhisselam) “İnsanlar öyle bir zamana erişecek ki, kişi malını helâlden mi yoksa haramdan mı elde ettiğine aldırmayacak!” dediği zamanlar.

            Tam böyle bir zaman diliminde Türkiye’nin ana gündeminde “yolsuzluk” var. Efendimiz’in (aleyhisselam) “Allah’ın lâneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir” diye çift yönlü lanet ettiği mesele yani.

            Alana da verene de “melun” dendiği için alanı da vereni de şu veya bu gerekçe ile desteklemek, sürece “ortak” olmaktan başka bir şey değil.

Destekleyenlerin bir kısmının “kusmukları” ile Şehzadebaşı’nda dolanıp “cami duvarına işemeleri” ayrıca lanetlik!

Üstüne üstlük bazılarının ağızlarından “lağım” akıyor, Türkiye’nin yarısının oyları ile baş(tâcı) ettiğine ve rahmetli annesine, ailesine.

Tüm bunlar Türkiye açısından “ümitsizlik” vakıaları gibi dursa da meseleye Hak-Bâtıl mücadelesi olarak bakarsak, “Bâtıl cephesinin ahvali budur” deyip “acaba Hak cephesinde durum nedir?” sorusuna cevap aramaya geçmek lazım.

            Hak cephesinde durum yıllar geçtikçe daha da iyi oluyor elhamdülillah. Meseleye tarihsel (dikey) kıyaslama ile bakmak en doğrusu. Şöyle ki;

            Rahmetli dedem, tek parti döneminin her türlü çilesini çekmiş biriydi. Hafızlığını (af buyurun) ahırda ve tarlada yaptı. O dönem, benzer örneklerle dolu!

            Rahmetli babam, Erbakan’ın hemen öncesi çok partili dönemde öğretmen okulunda okudu. Kendi ifadesi ile “Allah demek (artık) yasak değildi ama ayıptı!” 1970’lerin ilk yıllarındaki koskoca Rize öğretmen okulunda namaz kılan iki kişiydiler. Namaz kılarken müdürün attığı tekmeden dolayı yüzü kanlar içinde kalmıştı.

            Bizim nesilse tam da 28 Şubat’ın içinde buldu kendini. İmam-hatip öğrencisiyken “katsayı” engeli ile üniversite yolumuz kapandı. Mecburen “açık öğretim” seçeneğini kullandık ki Boğaziçi Üniversitesi’ne girebilelim.

            Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilik günlerimiz 28 Şubat’ın gölgesinde gerçekleşti. Başörtüsü mücadele süreci malum. Ayrıca üniversitedeki sığınma yerimiz olan “Uluslararası İlişkiler Kulübü” dönemin rektörlüğü tarafından çeşitli bahanelerle kapatılmıştı. Yerine yine rektörlük tarafından (o dönemin ismiyle) “fetullahçılara” benzer bir kulüp kurdurulmuştu. Aklımızdan hiç çıkmadı!

            Namaz için üniversitenin Kuzey Kampüsü’ndeki yurtta bir odayı ve Güney Kampüsü’ndeki yurtta başka bir odayı “mescid” olarak kullanırdık. Odada kalan kardeşlerimizin geniş yürekleri mescid olmuştu; “haydin namaza” diye kapılarını her daim açık tutarlardı.

            Bizden sonra öğrendik ve gördük ki Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsü’nde güzel bir mescid yapılmış, öğrenci kardeşlerimiz içine sığmaz olmuş elhamdülillah.

            Ve en güzeli Ramazanlarda binlerce öğrenci ve mezun ile “toplu iftarlar” yapılıyor Boğaziçi Üniversitesi’nde. Hem de üniversite yönetiminin canıgönülden dahli ile. Güney Kampüs’ün “çimleri” cemaatle namaz kılan binleri kucaklıyor her sene Ramazan Ayı’nda, maşallah.

            Mesele Boğaziçi Üniversitesi’ni de aşmış durumda. İTÜ’de de her sene iftarlar toplu yapılıyor, açık açık. Yıldız Teknik Üniversitesi de geri durmuyor bu mübarek ayın bereketinden, yanık yanık. İstanbul Üniversitesi’nde de Ramazan ayları öğrencilerin toplu iftarları ile şenleniyor, coşkuyla. Hemen her üniversite kampüslerinde öğrencilerin toplu Ramazan iftarları artık bir gelenek, elhamdülillah.

            Bâtıl cephesinin kusmukları, pislikleri, lağımları bizi ilgilendirmez. “Allah hidayet versin” der, geçeriz ve devletimize bırakırız varsa ihanetleri.

            Bizi ilgilendiren Hak cephesinin yeni nesil erleri! Yeni nesil erler, üniversiteleri özellikle Ramazan ayında nura gark ediyor elhamdülillah. İhlasları ve edepleri yüzlerine yansımış pırıl pırıl gençlerin elinde daha da güzelleşiyor üniversitelerimiz.

            İnancımızı ahırlardan çıkarıp üniversitelerin merkezlerinde hafızların tilavetiyle namazlar ve oruçlar ile açıkça yaşama imkânı veren Allah’ımıza hamdolsun.

Hamdolsun ki Allah, Hak üzere olan ve Hakk’ı her daim ayakta tutma azmi içinde olan yeni nesiller nasip etti bu topluma.

Korkmak değil, sevinmek icap eder.

Ya Allah…

Paylaşmak
Exit mobile version