Çarşamba, Eylül 10

Türkiye’de gündem çok çabuk değişiyor. Sadece ülkemizde değil belki… Bu kadar hızlı güncel gelişmelerin yaşandığı bütün ülkelerde böyledir. Biz sadece yaşadıklarımızı biliyoruz…

Bir süredir, CHP’nin çadır tiyatrosunu izliyoruz. İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’te gözaltına alınması ile başlayan ve tutuklanması ile başka bir boyuta evrilen hukukî süreçle birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yürütülen soruşturmalar derinleştikçe CHP’de dramatik, epik, lirik bütün teatral denemeler sahneye sunuldu. Seçim havasında geçen mitingler, mahalle toplantıları, barikatlar, barajlar, demeçler… Sanırsınız, genel seçim var. Sanırsınız ülkenin tek gündemi CHP…

Kendi açılarından haklı olabilirler çünkü siyasal tarihlerine bakıldığında en derin yaralardan birini aldılar. Bu yara durup dururken açılmadı. Yani ne kadar siyasal zemine çekerlerse çeksinler ortada bir vakıa var ve süreç devam ediyor.

Büyükşehir ve başka belediyelere de sıçrayan yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma merkezli hukukî süreç sürerken şimdi yeni bir durumla karşı karşıyayız: 8 Ekim 2023’te yapılan İstanbul İl Kongresi’nin iptali…

Usulsüzlük ve yetkisizlik iddiaları üzerine İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından iptal edilen kongreden sonra tiyatronun yeni sürümü sahneye konmaya başlandı; mahkemenin görevlendirdiği kayyuma, görevlerini yerine getiren kolluk kuvvetlerine ve mahkemenin kararına açık direnç işin tadını kaçırmış durumda…

Kimse şu sorulara cevap veremiyor:

Belediyelerde yolsuzluk iddiaları var mı yok mu?

Kongrede delegeler irade fesadı yaşadı mı yaşamadı mı?

Oyların para, telefon, tablet, iş vaadi gibi maddî menfaatlerle yönlendirildiği ve oy sayısının usule aykırı şekilde 600 delege sınırını aştığı iddiaları hakkında ne diyorsunuz?

Mahkeme, talebi “iptal” değil “iptal edilmesi yönünde tedbir” kararı kapsamında kabul etti. Resmî olarak kongre “butlan” nedeniyle düşürülmese de, mevcut yönetim geçici olarak görevden alındı ve kongre süreci durduruldu.

Hukukî anlamda “butlan”, bir işlemin geçersizliği, mutlak hükümsüzlük demektir.

Hiç kimse mahkeme kararlarını “butlanla malul” hale getirip siyasal kriz yarışına girmemelidir.

CHP’nin, 4-5 Kasım 2025 tarihlerinde düzenlenen 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen “mutlak butlan” davası için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

***

Peki, aziz ülkemizi bu gündemin merkezine çekenler neyi murat ediyor olabilir?

Veya İzmir’de iki şehit verdiğimiz alçak karakol baskınını…

Aralarında Olivia Colman, Mark Ruffalo, Javier Bardem, Tilda Swinton, Susan Sarandon, Riz Ahmed gibi oyuncularla Ava DuVernay, Yorgos Lanthimos, Adam McKay, Joshua Oppenheimer gibi dünyaca ünlü yönetmenlerin de olduğu yaklaşık bin 300 kişilik dev bir küresel sanat kitlesinin soykırımcı İsrail’e karşı yükselttikleri sesi kısmak için olabilir mi?

Ülkemizde sanatçılığı kendinden menkul birtakım isimlerin Gazze’de yaşanan yüzyılın soykırımı karşısında kıllarının kıpırdamadığı, seslerinin çıkmadığı.. Hatta bazılarının katil sürüsünü desteklediğini göz önünde bulundurursak, hangi lobinin bu tür yapay gündemler için ince işçilik yaptığını pekâlâ görebilir miyiz?

Bizim gecekondu sinemamızın burnundan kıl aldırmayan -bazı- umursamaz, tepkisiz, bencil ‘emekçileri’nin duyarsızlığı mı, her biri küresel sinemanın dev isimlerinin “Gazze’deki kıyımın hükümetlerimiz tarafından desteklendiği bu acil kriz anında, bu durmak bilmeyen dehşetteki suç ortaklığına karşı elimizden geleni yapmalıyız” çağrısı yapanların gâvurluğu (!) mu?..

Kararı siz verin…

***

Boş verin CHP’yi filan…

O konu hukukçuların masasında…

Ülkemizin başında çok ciddi belalar var, çok ağır dertler var.

Doğru…

Ama yanıbaşımızda dünyanın kurum bağlamış vicdanlarını bile insafa getiren bir Gazze trajedisi/ travması var.

Bakın, aşağılık İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırımına dikkat çekmek ve savunmasız/ masum insanlara karşı uyguladığı ablukayı kırmak için 44 ülkenin desteğiyle İspanya’dan yola çıkan “Küresel Sumud Filosu” bile bu çadır tiyatrosunun başrol oyuncuları ve figüranlarının umurlarında değil.

“Sumud” Arapça bir kelime; ‘sebat, direnç, dimdik ayakta durma’ anlamlarına geliyor. Siyasi anlamı derin: Filistin halkının işgale, sürgüne ve zorluklara karşı topraklarında kalma, kimliğini koruma ve direnişi sürdürme iradesini ifade ediyor.

Yani dünyanın bizi de yakından ilgilendirmesi gereken çok daha büyük dertleri var.

Netanyahu bir yıl içinde onbinlerce insanı katlettiği Gazze’de kalan son masumlara çağrıda bulunuyor. Şehri terk etmelerini, aksi takdirde onları da öldüreceğini dünyaya ilan ediyor!

Trump, Gazze planını gerçekleştirmek için Siyonist damadı Kushner’i görevlendiriyor ve ardından Hamas’ı yok etme tehdidinde bulunuyor.

İsrail, başından bu yana tarafsız kalan Katar’ın başkenti Doha’da toplanan ve ABD’nin ateşkes çağrısını görüşen Hamas müzakere heyetine bombalı saldırı düzenliyor. 5 kişi hayatını kaybediyor. Kimsenin gıkı çıkmıyor!

Gözü dönmüş İsrail başta ABD olmak üzere İkinci Dünya Savaşı’nda celladı olan Almanya da dahil birçok ülkeyi arkasına alarak İran’a, Yemen’e, Suriye’ye, Lübnan’a saldırıyor!

Tel Aviv yönetimi “nihai hedefin Türkiye” olduğunu açık açık dile getiriyor.

Bütün dert CHP’nin “butlan”ı, öyle mi?

Yesinler derdinizi!

__________­_________________________________________

 

DİPNOT

 

“Hamas, İsrail’in temellerini sarstı”

 

Naman Bakaç çok dikkatli bir gazeteci. Başarılı çalışmalara imza atıyor. Fokusplusnet için çok önemli söyleşiler yapıyor.

Geçen hafta İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nde hocalık yapan İsrailli tarihçi Ilan Pappé ile yaptığı röportajı yayınladı. İşte Ilan Pappé söyleşisinden altını çizdiğim bölümler:

– “1967 savaşından sonra iki devletli çözüm hem pratikte imkânsız hem de ahlaken geçersizdir.”

– “Günümüz Siyonizminin baskın damarı Mesihçi, teokratik ve ırkçı ancak ben hedeflerine ulaşamayacaklarını düşünüyorum.”

“Hamas, İsrail’in tepkisinin soykırımsal boyutta olacağını öngöremedi ancak İsrail için de herhangi bir kazanımı zor görüyorum. Hamas İsrail’in temellerini sarsmayı başardı.”

“700 gündür televizyonlarda yayınlanan bu soykırım beni öfkelendiriyor ve böylesi bir devletin vatandaşı olmaktan utandırıyor. İsrail eylemlerini dizginlemenin tek yolu, yaptırımların uygulanmasıdır.”

– “Politikacılar ve aktivistler, Netanyahu’nun Gazze işgalinin hiçbir sorunu çözmeyeceğini bildikleri için karşılar. Orta Doğu toplumlarının iyiliğine katkı sağlayabilecek tek şey, din ile seküler değerlerin, gelenek ile modernitenin dengeli ve diyalektik ilişkisidir.”

Özcan Ünlü / Haber7

Paylaşmak
Exit mobile version