UAD’nin, İsrail’in BM kuruluşlarına karşı yükümlülüklerini değerlendiren danışma görüşü duruşmalarının beşinci ve son gününde Tunus adına söz alan Jrad, İsrail’in BM üyesi olarak kuruluş organlarına ve dokunulmazlıklarına saygı göstermesi gerektiğini belirterek, işgalci güç olarak Filistinlilere insani yardımın ulaştırılması noktasında sorumluluğu olduğunu ifade etti.
Jrad, “Tunus, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını pekiştirmek ve BM’nin bu hakkın gerçekleştirilmesi için gerekli olan insani ve kalkınma yardımını Filistin halkına ulaştırmadaki merkezi rolünü onaylamak amacıyla talep edilen görüşün kritik önemi konusundaki inancı nedeniyle bu davalara katılmaktadır.” dedi.
İsrail’in BM’nin araştırma misyonlarına ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin soruşturmacılarına işgal altındaki Filistin topraklarına erişim izni vermeyi sistematik olarak reddettiğini belirten Jrad, “Bu ret, mağdurları herhangi bir etkili çareden mahrum bırakıyor ve cezasızlığa karşı mücadeleyi tehlikeye atıyor.” diye konuştu.
İsrail’in politik ve askeri amaçlarına ulaşmak için insani yardımları koz olarak kullandığını ve birçok faaliyetinin soykırım niyetini açığa vurduğunu ifade eden Jrad, şunları kaydetti:
“İşgalci varlık tarafından 2007’den beri uygulanan uzun süreli Gazze Şeridi ablukası, Gazze nüfusunun yarısının zaten gıda güvensizliği yaşadığı anlamına geliyordu ve işgalci otorite, insani yardımın engellenmesini bilerek bir savaş silahı olarak kullandı. İşgalci varlığın yetkililerinin birkaç açık beyanı, insani yardımın politik ve askeri hedeflere ulaşmak ve Gazze nüfusunu rehin tutmak için silahlaştırılması niyetini ortaya koyuyor. Bu ifadelerin bazıları, şüphesiz soykırım niyetini göstermektedir.”
“UNRWA binaları sistematik olarak hedef alınıyor”
İsrail’in BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) binalarını sistematik olarak hedef aldığını anlatan Jrad, 2023 ekiminden bu yana başlayan Gazze’deki saldırılarda 275 UNRWA çalışanının öldürüldüğünü ve bu rakamın yaşanan çatışmalarda en fazla BM kaybına tekabül ettiğini belirtti.
Jrad, UNRWA’nın Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının teminatı olduğunu kaydetti.
“Savaşın sona ermesi, parçalanmış hayatları yeniden bütün haline getirmek veya travmalarını iyileştirmek için yeterli olmayacaktır. İhlaller ve bunlardan kaynaklanan yasal sonuçlar rapor edilmelidir. Sorumluluklar belirlenmelidir.” diyen Jrad, BM üyesi tüm devletleri Şart’ın ilkelerine uyma ve uluslararası hukuk ihlallerinden sorumlu kişileri hesap verebilir tutmak için mevcut tüm araçları kullanmaya çağırdı.
Vanuatu, İsrail’in Gazze’deki saldırılarının çevreye verdiği tahribatı anlattı
İklim değişikliği nedeniyle yok olma tehlikesi altındaki ülkelerden Vanuatu adına söz alan Adalet Bakanı Arnold Kiel Loughman, UAD yargıçlarına İsrail’in Gazze’deki saldırılarının, kullandığı bombaların ve yıktığı yapıların çevreye verdiği tahribata dikkati çekti.
İsrail saldırıları neticesinde çevrenin onarılamaz şekilde hasar gördüğünü anlatan Loughman, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı olduğunu ve eski bir koloni olarak Filistin halkının kolonyal baskı altında yaşamasının ne anlama geldiğini Vanuatu halkının çok iyi anladığını ifade etti.
İsrail’in hem BM üyesi olması hem de işgalci güç olarak Filistinlilerin temel insani yardıma ulaşmasına ilişkin kesin ve net sorumluluklarının olduğunu belirten Loughman, ayrıca BM kurum ve kuruluşlarının ayrıcalıklarına da saygı gösterme yükümlülüğü olduğunu hatırlattı.
Loughman’dan sonra söz alan Amsterdam Üniversitesinden Profesör Margaretha Wewerinke-Singh de Filistin halkının yeryüzünde var olma ve bunu kendi topraklarında yapma hakkının olduğunu vurguladı.
Kendi kaderini tayin hakkının tüm kuruluş ve devletler tarafından başka devlet adına da ileri sürülebildiğini ve Filistin için diğer tüm devletlerin de bunu savunma hakkına sahip olduğunu kaydeden Wewerinke-Singh, şöyle konuştu:
“Vanuatu, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını destekleme yükümlülüğünün, onların toprakla olan tarihi ilişkilerine saygı duymak ve bu ilişkiyi yeniden kurmaya yardımcı olmak gibi ayrı bir yükümlülüğü de beraberinde getirdiğini savunuyor.”