Tahran, Suriye’yi kayıp mı etti, terk mi etti?
Önce Suriye’de zaferle sonuçlanan devrimi Tahran nazarında değerlendirelim…
Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şaraa ve Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) destekli koalisyon liderliğinde gerçekleşen devrimle Suriye’nin İran ve Rusya destekli eli kanlı despotu Beşar Esed’in alaşağı edilmesi, bölgede büyük bir değişime ve dolayısıyla İran’a önemli bir darbeye işaret ediyordu.
İsrail’in 7 Ekim 2023’te gerçekleştirdiği Hamas saldırısı ve ardından İsrail’in Gazze ve Lübnan’da gösterdiği askerî müdahalenin ardından Tahran’ın bölgesel nüfuzu daha fazla gerileme yaşadı. Her ne kadar İran liderliğindeki direniş ekseni bölgenin bazı kesimlerinde hâlâ etkisini sürdürüyor olsa da Suriye’nin stratejik bir müttefik olarak kaybedilmesi Tahran’ı bölgesel stratejisini yeniden gözden geçirmeye zorladı.
Lübnan’a hayati bir bağlantı sağlayan ve Hizbullah için bir destek üssü olarak hizmet veren Suriye uzun zamandır İran’ın ağının kritik bir parçasıydı. Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana İran, Esed rejimini ayakta tutmak için 30 ila 50 milyar dolar arasında yatırım yaptı. Şimdi Esed’in düşmesi ve İran’ın etkisinin azalmasıyla birlikte Tahran lojistik zorluklarla ve İsrail’in artan direnciyle karşı karşıya kaldı ve görünen o ki Suriye’deki eski konumuna geri dönmesi giderek zorlaşıyor.
Peki Suriye’deki muhaliflerin zaferi İran için hezimetse Tahran yönetiminin bir sonraki adımı ne olabilir?
İran’ın Suriye’deki nüfuzunu yeniden tesis etme kabiliyeti hâlâ belirsizliğini sürdürüyor. Suriye’nin yeni hükümeti İran’la ilişki kurma konusunda oldukça isteksiz davranırken, bölgesel ve uluslararası paydaşlar İran’ın Suriye’ye müdahalesini sınırlandırması için Şam’a baskı yapıyor.
İran’ın etkisi azaldıkça Türkiye, bir yandan muhalif grupları desteklerken bir yandan da bölgesel varlığını genişleterek Suriye’de baskın bir oyuncu haline geldi.
Türkiye güç kazanmaya devam ederken Tahran yönetimi, Suriye’nin yeni yönetimiyle diplomatik bir ilişki kurmakla yeniden güç kazanmak için bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyerek kaos ortamından yararlanma stratejisi arasında gidip geliyor.
Nitekim geçtiğimiz günlerde Suriye’de devrik Esed rejimi unsurlarının Lazkiye’nin Ceble ilçesinde düzenlediği saldırılar Tahran’ın bölge üzerindeki istikrarsızlık ortamını yeniden oluşturma girişimini gözler önüne seriyor.
Öte yandan İsrail’in Dürzi kimliğini ön plana çıkararak Suriye’de ekmeye çalıştığı ayrılıkçılık tohumları da göz önüne alındığında Gazze’de karşı karşıya gelen azılı iki düşmanın Suriye’deki Türkiye karşıtı örtülü ittifakını gözler önüne seriyor.
O halde bölgede yükselen Türkiye’yi ne bekliyor olabilir?
ABD ile lobi faaliyetlerinde bulunarak Türkiye’nin Suriye’deki etkisini zayıflatmaya çalışan Tel Aviv yönetimi, ülkeyi adem-i merkeziyetçi hale getirmeye ve Rusya’nın askeri varlığını korumaya çalışıyor. İsrail makamları, Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye’de Türkiye destekli bir hükümet kurulmasının İsrail sınırlarına tehdit oluşturabileceğinden korkuyor. Tam olarak bu noktada Tel Aviv, Moskova’nın askeri üslerinin koruyarak Rusya kartını oynuyor…
İsrail’in Suriye’deki Rus askeri üslerinin korunmasına yönelik çıkarı çeşitli stratejik kaygılardan ileri geliyor:
Bunlardan ilki Tel Aviv’in 2015’ten beri Suriye’de nispeten istikrarlı bir askeri varlık sürdüren Rusya’yı Türkiye’ye nazaran daha öngörülebilir görmesi…
İsrail ve Rusya arasında var olan çatışmayı önleme mekanizması da bu konuda önemli bir etmen… Bu mutabakat İsrail’in Rusya’nın müdahalesi olmadan Suriye’deki İran ve Hizbullah hedeflerine hava saldırıları düzenlemesine olanak sağlıyor. Eğer Rus üslerinin yerini örneğin Türkiye ya da İran güçleri alırsa, bu hareket özgürlüğü tehlikeye girebilir.
İsrail’in Suriye’deki Rus askeri varlığını korumaya çalışmasının bir diğer itici gücü ise şüphesiz bölgede İran etkisini dengelemek olduğu söylenebilir. Moskova zaman zaman İran’ın İsrail sınırlarına yakın bölgelerde askeri varlığını sınırlandırmıştı.
Yine bir diğer açıdan Rusya Suriye’den çekilirse, İran güçleri, Hizbullah veya İslamcı gruplar tarafından doldurulabilecek bir güç boşluğu yaratabilir. Böyle bir senaryo, İsrail güvenliği için önemli bir tehdit oluşturacaktır.
Dolayısıyla Tel Aviv yönetimine göre statükoyu koruma çıkarları olan Rusya gibi küresel bir gücün varlığı, daha geniş bölgesel istikrara katkıda bulunabilir.
Son olarak İsrail’in Rusya-Ukrayna savaşında kısmen sergilediği tarafsız duruş da Tel Aviv’in Rusya ile Suriye’deki stratejik çıkarlarını korumak için diplomatik ilişkiler sürdürme gayretini gözler önüne seriyor.
Fatih Yoncalık/ Haber7.com Dış Haberler Editörü