Şehirler arası yolculuklarda sıra sıra rüzgar türbinlerinin dönen kanatlarını görmek, artık alışıldık bir manzara haline geldi. Türkiye’nin rüzgar enerjisi potansiyelini gösteren bu türbinler, dağ yamaçlarından kıyı bölgelere, hatta bazı evlerin bahçelerine kadar uzanıyor. Rüzgarın gücünü enerjiye dönüştüren bu türbinler, çevre dostu bir geleceğe ve yerli enerji üretimine katkı sağlıyor.
Türkiye, coğrafi konumunun sunduğu rüzgar akımlarıyla temiz enerji üretimi konusunda büyük bir avantaja sahip. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) 2024 Aralık ayı verilerine göre toplam kurulu rüzgar enerjisi gücü 12 bin 576 MW seviyesine yükseldi. Her geçen gün artan bu kapasite, sürdürülebilir enerji hedeflerine ulaşmak için önemli bir adım…
Türkiye’nin rüzgar enerjisi potansiyelini, en fazla hangi bölgelerde bu enerji kaynağından faydalanıldığını İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin’le konuştuk.
Batı Anadolu ciddi anlamda potansiyeli yüksek olan alanlar barındırıyor. Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Manisa ve sonrasında bir hat boyunca İstanbul, Tekirdağ… Buraların yüksek rüzgar potansiyeline ve aynı zamanda yoğun bir rüzgar gücü kurulumuna sahip olduğunu görüyoruz.
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin
Coğrafi konum önemli bir avantaj
Türkiye’nin ciddi bir rüzgar enerjisi potansiyeli olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Prof. Dr. Şahin, bunun sebebini şöyle açıklıyor:
“Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke ve bu büyük bir avantaj. Çünkü rüzgar denizlerin ve karaların farklı ısınması ve soğuması ile birlikte oluşuyor. Buna diğer meteorolojik etkenler de eklenince ciddi bir rüzgar enerjisi potansiyeli oluyor.”
Rüzgar Enerjisi Potansiyel Atlası’na göre Türkiye’nin 48 bin MW civarında bir potansiyele sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Şahin, “Denizdeki rüzgar enerjisi potansiyelini de dahil ettiğimizde bu 100 bin MW’a ulaşıyordu. Tabii teknolojinin gelişmesiyle birlikte daha büyük kapasiteli rüzgar türbinleri gündeme geldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 150 bin MW civarında kurulabilecek bir gücün olduğunu ifade ediyor. Bu, Türkiye’nin şu andaki toplam kurulu gücünün 12 bin MW olduğunu düşündüğümüzde çok üstünde bir rakam” diyor.
Batı Anadolu’nun potansiyeli yüksek
Peki Türkiye’de rüzgar enerjisi santralleri hangi bölgelerde yoğun olarak bulunuyor? Yanıtını Prof. Dr. Şahin’den öğreniyoruz:
“Batı Anadolu ciddi anlamda potansiyeli yüksek olan alanlar barındırıyor. Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Manisa ve sonrasında bir hat boyunca İstanbul, Tekirdağ… Buraların yüksek rüzgar potansiyeline ve aynı zamanda yoğun bir rüzgar gücü kurulumuna sahip olduğunu görüyoruz. Hatay ve civarı da yine aynı şekilde… Aslında Anadolu platosuna baktığımız zaman Kırşehir’de, Nevşehir’de, Kayseri’de ve gittikçe doğuya doğru ilerleyen kurulu güçler bulunuyor.”
Türkiye’nin birçok bölgesinin rüzgar oluşumuna uygun olduğunun altını çizen Prof. Dr. Şahin, “Platoda da farklı ısınma ve soğuma gerçekleşiyor. Dağlar ve ovalardaki ısınma ve soğuma rüzgarı oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye’nin topografyasının rüzgar oluşumuna müsait bir yapısı var” diye konuşuyor.
Gece-gündüz fark etmeksizin enerji üretimi
Rüzgar enerjisinin diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına göre pek çok avantajı bulunuyor. Bunlardan biri de yaz-kış fark etmeksizin elde edilebilmesi… Diğer avantajlarını Prof. Dr. Şahin şöyle açıklıyor:
“Güneş enerjisi sadece gündüz oluyor ama rüzgar gece-gündüz esiyor. Bu, üretimlere de yansıyor. Rüzgarda kapasite faktörleri ise Türkiye’deki kurulu güçler alımı için ifade edersek; kurulu güç yüzde 30 ila yüzde 50’ler arasında. Ancak bu, güneşte yüzde 15 ila yüzde 20’ler arasında. Gece-gündüz farkı ilave edilince ciddi bir fark oluşuyor. Bundan dolayı rüzgarın üretim kapasitesi daha yüksek. Ancak rüzgar ve güneş birbirini tamamlayan kaynaklar olduğu için bütünleşik bir şekilde düşünülmesi gerekiyor.”
Rüzgar ve güneş; ikisi hibrit sistemler dediğimiz bütünleşik sistemler. Bu bütünleşik sistemler, birlikte kullanıldığında, daha sürekli bir enerji kaynağı elde etmiş oluyoruz.
Rüzgar türbinleri az yer kaplıyor
Noktasal özellik gösterdiği için fazla alan kaplamaması da rüzgar enerjisinin bir başka avantajı… “Rüzgarın potansiyelinin yüksek olduğu yerlerde hayvancılık da tarım da yapılabiliyor. Çünkü türbinler çok fazla alan kaplamıyor. Güneş enerjisi panelleri ise çok ciddi bir alan kaplıyor” diyor Prof. Dr. Şahin.
Buna karşın bütün enerji kaynaklarının bir dezavantajı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şahin, özellikle türbinlerin kurulduğu yerlere dikkat çekerek, “Kuş göç yolları üzerinde olmamasına dikkat edilmeli, yerleşim yerlerine biraz daha mesafeli konumlandırılmalı. Çünkü gölge ve gürültü etkileri olabiliyor. Onun dışında bir dezavantajı yok. Karbon üretim açısından bakarsak da en düşük karbon üreten kaynaklar rüzgar ve güneş” diye sözlerini sürdürüyor.
Evlerin bahçelerine bile türbin kurulabiliyor
Büyük güçteki rüzgar türbinlerinin yerleşim yerlerinden uzakta kurulması gerekiyor. Ancak küçük güçtekiler için bu gerekli değil. Özellikle dikey eksenli rüzgar türbinlerinin evlerin bahçelerine/çatılarına kurulabildiğini ifade ediyor Prof. Dr. Şahin. Tabii kurulumlarının ve bakımlarının titizlikle yapılması gerektiğinin altını çizerek şöyle devam ediyor:
“Dünyada ve Türkiye’de birçok uygulama var. Özellikle elektrik bağlantı hatlarının olmadığı yerlerde küçük rüzgar türbinleri tercih ediliyor. Ancak rüzgar ve güneş; ikisi hibrit sistemler dediğimiz bütünleşik sistemler. Bu bütünleşik sistemler, birlikte kullanıldığında, daha sürekli bir enerji kaynağı elde etmiş oluyoruz. Geçtiğimiz yıl rüzgar ve güneş enerjisinin elektrik üretimine katkısı yüzde 18, rüzgarın kurulu güçteki oranı ise yüzde 10 civarındaydı.”