Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde partisinin İstanbul İl Kadın Kolları 7. Olağan Kongresi’nde konuştu.
Bugün vefatının 1. yıl dönümü olan Alev Alatlı’yı minnetle ve şükranla yad ediyorum. Ülkemizin son asırda yetiştirdiği en üretken, en cesur ve en hakikatperver kadın münevverlerinden biriydi.
“Kadınları dışlayan hiçbir teşebbüs başarılı olamaz”
İstanbul Kadın Kollarımızda görev yapan tüm kadınlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Her zaman söylediğim üzere kadınları dışlayan hiçbir teşebbüs gibi hiçbir siyasi hareketin de muvaffak olabilmesi, hedeflerine ulaşabilmesi mümkün değildir. Biz de partimizi bir erdemliler hareketi olarak kurarken ana kademe yanında kadınlarımıza ve gençlerimize özel önem verdik. Teşkilatlarımızı ve tüm faaliyetlerimizi bu üçlü yapı esasına göre yürüttük.
5 Şubat’ta gerçekleştirilecek AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Kongresi’nde de yeni bir ekip ve yeni bir heyecanla Türkiye’deki tüm kadınlara ulaşacak bir seferberlik başlatacağız.
“AK Parti’nin kadın ve gençlik teşkilatlanması diğer partilere de örnek olmuştur”
AK Parti’nin kadın ve gençlik teşkilatlanması diğer partilere de örnek olmuştur. “Hiçbir taklit aslının yerini tutamaz” derler ama kadınlar ve gençlerimiz adına bu gelişmeden gayet memnun olduğumuzu belirtmek isterim. Peki biz kadın teşkilatlanmamıza, kadınlara yönelik çalışmalarımıza niçin bu kadar önem veriyoruz? ‘Erkeği eğitirsen bir kişi, kadını eğitirsen bir aileyi ve oradan da tüm toplumu eğitirsin’ diye bir söz vardır. Atalarda ‘Er bozulursa aile bozulur, kadın bozulursa millet bozulur’ diyorlar. Göründüğü gibi ne tarafa bakarsanız bakın, kadının aileden başlayarak tüm toplumu, tüm insanlığı nasıl etkilediğinin işaretlerini görüyorsunuz. Erkeğin ailenin direği olduğu ifadesinin devamı kadının da ailenin temeli olduğu gerçeğidir. Siyaseti bu çarpıcı fotoğrafın dışında tutmak mümkün değildir. Erkeği ve çocuklarıyla bütün bir ailenin gönlünü fethetmenin onlara kendimizi anlatmanın ve ihtiyacınız olan desteği almanın yolu kadınlara ulaşmaktan geçiyor.
“Bu kafayla giderlerse daha 22 yıl da beklerler”
Şunu tüm samimiyetimle ifade etmek isterim. Şayet bugün oylarımız arzu ettiğimiz seviyelerde değilse kadınlara yeteri kadar etkin şekilde ulaşamıyor, kendimizi anlatamıyor, haneleri içeriden fethedemiyoruz demektir. Çünkü bu fethi ancak kadınlarımız yapabilir. Siyasette her şeyin bir parça etkisi vardır ama en büyük amil çalışmaktır. Siz bakmayın bizdeki muhalefetin hiç çalışmadan yiyip, içip sırtüstü yatarak ‘Armut piş, ağzıma düş’ mantığıyla iktidar beklediğine. Görüyorsunuz, 22 yılı aşkın süredir bekliyorlar. Bu kafayla giderlerse daha 22 yıl da beklerler, 222 yıl da beklerler. Milletimiz ülkenin kaderini bu kifayetsiz muhterislere asla bırakmaz. Kadınlar evlatlarının geleceğini bu iş bilmezlere kesinlikle emanet etmez. Kendi aralarında tepişmekten fırsat bulup ülkenin meselelerine kafa yormadıkça, akıllı uslu çözümlerle milletin huzuruna çıkmadıkça bunlar ancak 23 Nisan müsameresi tadında iktidarcılık oynarlar.
“Milletimize aşkla hizmet edeceğiz”
Biz bugünlere erkeğiyle, kadınıyla, genciyle yaşlısıyla hep beraber çok çalışarak, emek vererek, ter dökerek, kafa patlatarak, her zemin ve şartta mücadeleyi diri tutarak geldik. Yarın da aynı kararlılık, aynı hazırlık ve aynı dinamizmle milletin huzuruna çıkmak zorundayız. Aksi takdirde tıpkı geçen yılki mahalli seçimlerde olduğu gibi bu kifayetsizlere mahkum ettikleri için millet ve tarih affetmez. Üzerimizdeki vebal çok büyük, omuzlarımızdaki yük gerçekten çok ağır. Biz de bu yükün ve vebalin mehabetine uygun bir samimiyetle çalışarak şükran borcunun ötesinde can borcumuzun da olduğu milletimize aşkla hizmet edeceğiz.
‘Bu sapkınlıkla mücadelenin bayraktarı olmaya devam edeceğiz’
Geldiğimiz noktada durum cinsiyetsizleştirme sinsiliği altında erkekleri de içine alan bir cinnete doğru evrilmeye başlamıştır. Küresel kültürün baronları tarafından LGBT sapkınlığı birçok alanda teşvik edilmekte ve özendirilmektedir. Çocuk istismarını da meşrulaştıracak kadar arsızlaşan bu sapkınlığa itiraz etmek, birçok Batı ülkesinde neredeyse imkansızdır. Sinemadan modaya, dijital mecralardan edebiyata, siyasetten sivil topluma geniş bir yelpazede hayatımıza zerk edilmek istenen bu cinnetten milletimizi uzak tutmamız şarttır. Türkiye günden güne zıvanadan çıkan bu sapkınlıkla mücadelenin bayraktarlarından biri olmaya devam edecektir. Esasen bizim inancımız da kültürümüz de hatta dilimiz de böylesi bir cinsiyetçi ayrıma kesinlikle uygun değildir. Bizde kadın daima ailenin ve toplumun ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiş, öyle muamele görmüş, kadına daima hürmet edilmiştir. Dikkat ederseniz birçok türkümüzde kadın ve erkeğe dair ifadeler cinsiyetçi ayrımı içermeyen sadece insanı işaret eden kelimelerdir. Türkçemizdeki adam ve kadın kavramları da asla cinsiyetçi bir ayrımı değil, sadece ve sadece cinsiyet farkını belirtir.
‘Tehlikeyi görmeliyiz’
Küresel rüzgarlara kapılarak aile kurumunu yıkmakla kalmayıp erkek ve kadın arasındaki çizgiyi ortadan kaldırmak bizi çağdaş yapmaz. Sadece emperyalistlerin, küreselcilerin oyuncağı yapar. İşte görüyorsunuz, evlilik oranları hızla düşerken boşanma oranları aynı hızla artıyor. Gençlerimizin çocuk sahibi olma iştiyakı öylesine azaldı ki artık nüfusumuzun 2035’ten itibaren düşüşe geçmeye başlayacağı 2100’de de 65 milyona gerileyeceği simülasyonlarla karşılaşıyoruz. Tehlikeyi görmek için bundan daha çarpıcı örnek aramaya gerek var mı? Dünyada maruz kaldıkları yoğun baskı ve propagandanın etkisiyle bu tür akımlara yol veren ülkeler artık tehlikeyi gördükleri için birer birer tedbir almaya başladılar. Erkeği erkek, kadını kadın, ikisini birden de insan olarak koruyup kollamak bizim de önümüzdeki dönemde uygulayacağımız politikaların ana eksenini oluşturmaktadır.
“Aile kurumunu güçlendirmek için yeni politikaları devreye alacağız”
2025 senesini “Aile Yılı” olarak ilan ettik. Evlatlarımızın doğumundan, eğitiminin tüm safhalarına, iş sahibi olmasından, evliliğine ve çocuklarının korunmasına kadar hayatlarının her safhasında, desteklerimizle yanlarında olacağız. Çocuklarımızın ve gençlerimizin zihin ve beden sağlığına yönelik her türlü tehdide karşı tavizsiz bir mücadele yürüteceğiz. Erkeği, kadını ve çocuğuyla aile kurumunu güçlendirmek için yeni politikaları devreye alacağız.
“Milletimizin hiçbir ferdini yalnız, çaresiz bırakmayacağız”
Milletimizin hiçbir ferdini tüm mecralarda yükselen küresel ahlaki tehditlere karşı korumasız, yalnız, çaresiz bırakmayacağız. Dünyayı sadece kendi zehirli söylemlerinden çizdikleri kirli şablonlardan, dayattıkları çarpık çerçevelerden ibaret görenler elbette bu yaklaşıma itiraz edeceklerdir. Bakanlığımızın adındaki ‘aile’ ifadesinden rahatsız olan marjinaller şüphesiz bizi ve gayretlerimizi hedef alacaklardır. Kadın haklarını dillerine pelesenk edip çoğu çocuk ve kadın 50 bin Gazzeli mazlumun katledilmesine 471 gün boyunca sessiz kalanlar, sırf aileye, kadına, çocuğa sahip çıktığımız için bizi eleştireceklerdir. Sadece itiraz etmekle de kalmayıp küresel seviyede verilen desteklerle sivriltilmiş ellerindeki tüm okları bize yönelteceklerdir.
Biz bunları asla kulak asmayacak, çığırtkanlıkları ve tehditleri karşısında kesinlikle geri adım atmayacağız. Bunların yüzlerindeki maskeyi indirmeye kararlılıkla devam edeceğiz. Kadın, aile ve nüfus politikalarımızın toplumla, hayatın gerçekleriyle ve milletin değerleriyle bağı kopmuş, sesi çok çıkan ama halkta hiçbir karşılığı olmayan marjinal yapılar tarafından sabote edilmesine izin vermeyeceğiz. Tıpkı muhalefetin tepkilerine rağmen sürdürdüğümüz ‘en az 3 çocuk’ çağrımızda olduğu gibi burada da ülkemiz ve milletimiz için en doğrusunu yapmaktan geri durmayacağız. Milletimizden gereken desteği aldığımızda Allah’ın izniyle zaferle çıkamadığımız hiçbir mücadelemiz olmadı. Bu mücadeleyi de aynı anlayışla yürütecek, milli ve manevi yapımızı aile kurumumuzu hepsinden önemlisi Türkiye’nin kadınlarını küresel şer ittifakının sinsi tuzakları karşısında muhafaza ve müdafaa edeceğiz.
“Hırsları boylarını öylesine aşıyor ki artık gizlemekte zorlanıyorlar”
Türkiye’nin dünyanın dört bir yanındaki yeminli düşmanları, bunların en büyük destekçisi. Hepsinin ortak hedefi iktidarı yani bizi devirmek. Gerçi bunların devrilen yönetimin yerine neyin konulacağı konusunda bir fikirleri yok ama iktidarın değişmesi konusunda hemfikirler. Ama muhalefet ve beraber yol yürüdüğü kimliksiz kesimler tamamen kendi tembellikleri, küçük hesapları sebebiyle milletten bekledikleri desteği alamıyorlar. İktidar değiştirip bizi yıkamadıkça azgınlaşıyorlar, çirkefleşiyorlar, seviyeyi her seferinde biraz daha aşağı çekiyorlar. Ne söylem ne politika ne eylem seviyesinde bizimle boy ölçüşemeyince, kamu görevlilerine, hakim savcılarımıza, hatta bizatihi milletin kendisine saldırmaya, hakaret etmeye başladılar. Şehirlerine hizmetle mükellef oldukları kurumları, parası ve personeliyle yaptıkları trajikomik şovların malzemesi haline getirdiler. Hırsları boylarını öylesine aşıyor ki artık gizlemekte zorlanıyorlar.
“Seçimlere çok sıkı hazırlanacağız”
Karşımızda Türkiye’nin ana muhalefet partisi mi yoksa sirk çadırı mı var inanın belli değil. Hallerine baktıkça gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz. Genel başkanı elinde kırmızı kartla ortada dolanıyor, eski genel başkan ona sarı kart göstererek oyuna girmeye çalışıyor. İnanın sorun, ‘Kırmızı kart ne işe yarar’ bilmez. Sorun ‘Sarı kart ne işe yarar’ onu da bilmez. Belediyecilik hizmetleri bakımından sürekli irtifa kaybeden başkanlar ortada fol yok yumurta yokken meçhul bir adaylık peşinde koşuyor. Her tarafından yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık, taciz fışkıran teşkilatlarındaki kokuşma ayyuka çıkmış durumda, ama sorsanız ilkeli siyaset ve etkili muhalefet yapıyorlar. Sosyal medya gazıyla bindirilmiş kıtaların tezahüratları eşliğinde koltuk rüyası görenleri uyandırmak için en etkili ilaç sandıktır diyorlar. Bunun için hep birlikte 2028 Cumhurbaşkanlığı ve 2029 Mahalli İdareler Seçimleri’ne çok sıkı hazırlanmak mecburiyetindeyiz.
Biz seçimlerin ne zaman yapılacağını gayet iyi biliyoruz. En küçük bir zafiyetin, rehavetin, gerilemenin büyük maliyetler doğurabileceğini hep birlikte gördük. Geçen yılki mahalli idareler seçimlerinde arzu ettiğimiz neticeleri alamayışımızın tek sebebi bu tablo. İstişare kültürünü, kurumsal yapımızın genlerine nakşetmiş bir parti olarak gerektiğinde kendi öz eleştirimizi yapmaktan çekinmeyeceğiz. Önemli olan tökezlemek değil, hemen toparlanıp çok daha kararlı ve güçlü şekilde yoluna devam edebilmektir. Ana kademesi, kadın ve gençlik kollarıyla tüm teşkilatımızı yeni bir heyecanla ayağa kaldırdığına inandığımız il kongrelerimizi tamamlamak üzereyiz. Bu güzel tabloyu büyük kongremizde taçlandırarak vites yükseltme aşamasına geçiyoruz. Üçlü bir sac ayağı olarak gördüğüm bu teşkilat yapısı vasıtasıyla 11,5 milyona yakın üyemizi tam manasıyla harekete geçirdiğimizde evvelallah önümüzde kimse duramaz.
“Yurt dışıyla birlikte 65 milyonu bulan seçmenlerimizin her birinin gönlünü kazanmak için çalışacağız”
Yurt dışıyla birlikte 65 milyonu bulan seçmenlerimizin her birinin gönlünü kazanmak, desteğini almak için çok yönlü bir çalışma yürüteceğiz. Küresel ve bölgesel etkinliğimizi artırırken bir yandan da insanımızın bizar olduğu hepimizin malumu sorunların çözümünü hızlandıracağız. Buna paralel olarak, yapacağımız güçlü bir vizyonu, kapsamlı bir programı, iddialı projeleri içeren iyi bir hazırlıkla milletimizin karşısına çıkacağız. Böylece eser ve hizmet siyasetimizin çıtasını sizlerle birlikte çok daha yükseğe taşıyacağız. ‘Niyet hayır, akıbet hayır’ diyerek yeni dönemimizin ve yürüteceğimiz bilinçli, planlı, programlı, kuşatıcı, hasbi, harbi çalışmaların şimdiden hayırlara tebdil olmasını diliyorum.