ABD’nin en büyük üç ticaret ortağı olan Çin, Meksika ve Kanada’dan ithal edilen tüm mallara yönelik kapsamlı yeni gümrük vergileri getirildi.
4 Şubat’tan itibaren geçerli olacak yeni tarifeye göre Kanada ve Meksika’ya yüzde 25, Çin’e ise yüzde 10 ek gümrük vergisi uygulanacak. Kanada’dan ithal edilen enerji kaynaklarında ise ek gümrük vergisi oranı yüzde 10 ile sınırlı kalacak.
ABD Başkanı Donald Trump’ın imzası kurumadan Meksika ve Kanada’dan yanıt geldi. İki ülke de buna ‘misilleme’ ile karşılık vereceğini duyurdu. Kanada yönetimi kısa sürece açıklamasını somutlaştırdı ve ABD’den gelecek ürünlere ek yüzde 25 gümrük vergisi uygulanacağını ilan etti.
Elbette Trump’ın bu üç ülkeyle sınırlı kalmayacağını herkes biliyor. Sırada Avrupa’nın olduğu konuşuluyor. Peki, tüm bunları alt alta koyduğumuzda ortaya nasıl bir fotoğraf çıkıyor? Trump’ın diğer ülkelere ek vergiler uygulamasının sebebi ne? Ve son olarak diğer ülkelerin ABD’ye karşı seslerini yükseltme imkanı var mı? Tüm bu soruların yanıtını İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile konuştuk.
“Trump, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzene inanmıyor”
Prof. Dr. Oğuzlu önce madalyonun Trump tarafını izah ediyor. Aslında ABD Başkanı’nın kafasındaki yol haritasını pek de kimsenin bilmediğini vurguluyor.
Yine de en azından görünen kısımdan bazı çıkarımlar mümkün. Milliyetçiliği öne çıkarmak, dışa bağımlılığı azaltmak, göçmenlere set çekip kendi toplum dinamiklerini koruyabilmek ve tüm bunların ülke refahını artıracağına inanmak… Trump’ın kafasındaki genel çerçevenin ‘muhafazakar milliyetçi bir anlayış’ olduğundan bahsediyor Prof. Dr. Oğuzlu.
ABD Başkanı’nın küreselleşme kavramına çok açık şekilde karşı çıktığını, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzene inanmadığını da sözlerine ekliyor. “ABD’nin savaştan sonra kurduğu düzenin diğer ülkelere daha çok yaradığı görüşünde Trump. Bu düzene biat etmiyor. Çok taraflı küresel mekanizmalara da inanmıyor.” diyor.
“ABD’nin kaba gücü ters tepebilir”
Trump’ın neden bu yolu seçtiğinin genel çerçevesini çizdikten sonra atılan bu adımların muhtemel yansımalarına geçiyoruz. Aslında merak ettiğimiz husus çok basit. Diğer ülkeler Trump’ın bu yaklaşımı karşısında sesini yükseltebilir mi?
Prof. Dr. Tarık Oğuzlu’ya göre Trump bugün itibariyle ‘kaba güçle de olsa’ bir şekilde sonuç almanın peşinde. Bunu yaparken de ABD Başkanı’nın aslında karşısındaki güçleri ‘tek tek’ hizaya çektiğini ve bunun da bir taktik olduğunu söylüyor.
ABD ile mevcut dünya düzeninde teke tek olarak karşı karşıya gelebilecek bir ülke olmadığının altını çiziyor Oğuzlu ve devam ediyor:
“Bu nedenle karşısındaki ülkelerin daha bütünsel hareket etmesine de müsaade etmiyor. Niyeti, rakiplerini masaya tek başlarına çekmek. Gücünün farkında. Ancak karşı cephe birlikte hareket ederse bu kez işler tersine dönebilir.
Mevcut düzende kimse ABD’nin ayağına basmak, onu karşısına almak istemez. Haliyle Trump’ın ek vergileri bir silah gibi kullanması belki kısa vadede sonuç getirir. Bu noktada Trump’ı iyi analiz etmek gerek. Ona bir şey verirseniz ondan bir şey alabilirsiniz.
Kanada ve Meksika aslında ABD’nin hem en büyük ticaret ortakları hem de Washington’un nüfuz alanı içerisinde yer alan ülkeler. Trump ‘Benim arka bahçeme kimse gelemez’ diyor. Çünkü Çin’in buradaki faaliyetlerinden rahatsız. Ama ABD de aynısını Çin’e yapıyor ve onun rakipleriyle Asya-Pasifik’te iş birlikleri geliştiriyor. Pekin’i yalnızlaştırmaya çalışıyor. Bence günün sonunda ABD kendi ektiğini biçiyor.
Burada asıl soru Trump’ın bu yol haritasının ne kadar sürdürülebilir olduğu… Eğer Meksika ve Kanada ile olan dengeleri bozarsa ABD’nin iç dinamikleri de sarsılabilir. Çünkü üç ülkenin iç içe girmiş bir hammadde/üretim/pazar denklemi var.
Eğer ABD dünya ticaretindeki oyuncuları böyle korkutursa işler tersine dönebilir. Trump ‘Her şeyden ve herkesten önce ABD’ demeye devam ederse bu kez diğer ülkeler Çin’in yanına yaklaşabilir. Ki bu da Pekin’in bir hayli işine gelir.
ABD’nin ‘yalnız kovboy’ olarak bir şeyler yapamayacağını anlaması şart. Trump’ın ‘sert çocuk’ imajı buna yetmez. Elbette Trump’ın haklı olduğu noktalar da var ancak işler böyle yürümüyor. Bu noktada ‘Dünya ticaret savaşları başladı’ demek için henüz erken. Ama savaşa giden yolun ayak seslerini duyduğumuzu söyleyebiliriz.”