Bursa’da 1937’de halkevi binası için düzenlenen mimarlık yarışmasını kazanan Türkiye’nin ilk kadın mimarlarından Münevver Belen’in 1940’ta tamamlanan eseri, 85 yıldır hizmet veriyor.
Kentin simge yapılarından olan bina, 12 yıl boyunca halkevi, halkevlerinin kapatılmasından sonra da halkın kültürel ihtiyaçlarına hizmet etmesi adına 1957’den bu yana Ahmet Vefik Paşa Bursa Devlet Tiyatrosu olarak kullanılıyor.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Anadolu’da açılan ilk bölge tiyatrosu olan Bursa Devlet Tiyatrosu, hiç ara vermeden yüzlerce oyun ve binlerce temsille seyircilerini ağırlamaya devam ediyor.
Bursa Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülin Vural Arslan, Bursa’nın merkezi olarak kabul edilen Heykel bölgesinin kültür mirası açısından oldukça önemli olduğunu söyledi.
Cumhuriyet’in ilanından sonra kentin merkezine hükümet konağı, halkevi binası ile Atatürk heykeli yapılmasına karar verildiğini belirten Arslan, yeni yönetim biçiminin yansımalarının mimari yapılarda da görüldüğünü dile getirdi.
Bursa’daki halkevi binası için 1937’de bir mimarlık yarışması düzenlendiğini ifade eden Arslan, şöyle konuştu:
“Avrupa’nın bugün çok daha medeni olarak bildiğimiz ülkelerinde daha kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadan ülkemizde bir kadın mimarın yapısının inşası, son derece önemli. O dönemin en önemli mimarlık dergisi Arkitekt’te 5 mimarın yarışmaya katıldığı belirtiliyor. Yarışmada, Abidin Mortaş ve Münevver Belen’in projeleri birinci seçiliyor. Belen’in projesi uygulamaya geçiriliyor.”
“Bu az sayıda kalmış yapılara hikayelerini bilerek sahip çıkmak önemlidir”
Yapının mimari özelliklerine değinen Arslan, şöyle devam etti:
“Bugün bu dış cephede gördüğümüz gibi bir mimarisi yok. Çok daha keskin geometrik hatlar. Yani dikdörtgenler prizmalarından oluşan çok daha keskin geometrik hatlı modernist yapısı var. O dönemin mimari akımlarına bakıldığında ‘Bauhaus’ oldukça etkili bir akım. Geleneksel motiflerin kullanılmıyor olması, aslında o yeni doğuşun, Cumhuriyet’in, yeni doğuşunun, yeni ideolojinin ortaya çıkışının, yeni kültürel iklimin ortaya çıkışının da aslında bir mimari yansıması o dönemde.”
Yapının bir süre halkevi olarak kullanıldıktan sonra 1957’de Ahmet Vefik Paşa Bursa Devlet Tiyatrosu olarak hizmet vermeye başladığını anlatan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Binanın halen ayakta olması ve ilk işlevine uygun yine bir kültürel mekan olarak kullanılması Bursa için çok önemli bir kazanım. Bir kadın mimar tarafından yapılmış olması, son derece gurur verici bir şey ve bu yapının korunması, son derece önemli. Nasıl insanların kimliklerini oluşturan unsurlar, geçmişten getirdikleri anılar ve onlarla birlikte kurdukları ilişkilerse kentler için de aynı şey geçerli. Kentlerin kimliklerini oluşturan, kentlerin kendilerine ait ruhu oluşturan tarihi ve kültürel yapılardır. İçlerinde anıların biriktiği, geçmişin izlerinin olduğu, hikayelerinin olduğu yapılardır. Onların gelecek kuşaklara aktarılması, kentin ruhunun aktarılmasının da ve kentlere sahip çıkılmasının da temel koşuludur. O yüzden Bursa’daki bu az sayıda kalmış yapılara hikayelerini bilerek, önemini bilerek sahip çıkmak, oldukça önemlidir.”
“Türk tiyatrosuna dünya çapında birçok sanatçı yetiştirdi”
Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Sezai Yılmaz da tiyatro binasında 2 sahne bulunduğunu ve binanın devlet tiyatrolarına tahsis edildiği günden bugüne hiç ara vermeden yüzlerce oyun sergilendiğini söyledi.
Devlet Tiyatroları kurulduktan sonra ilk hedefin Ankara’dan sonra Anadolu’ya yayılma politikası olduğunu dile getiren Yılmaz, “Burası Devlet Tiyatroları’nın Ankara’dan sonra açılan ilk bölge tiyatrosu. Anadolu’ya yayılma politikasıyla beraber ilk bölgesel tiyatro, Bursa’da açılıyor. Bursa Devlet Tiyatrosu, o günden bugüne kadar Türk tiyatrosuna dünya çapında birçok sanatçı yetiştirdi.” ifadesini kullandı.
Yılmaz, binanın ilk açıldığı tarihlerde müdürlük için bir makam odası gerektiğini ve tiyatro yönetmeni Muhsin Ertuğrul’un dönemin müdürüne, kendi oturma grubunu hediye ettiğini dile getirerek, bu eşyaların odada özenle saklandığını anlattı.
Bursa Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak, ilk sahneye çıktığı zaman çok mutlu olduğunu belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
“Burada oyun oynamak, her sanatçıyı çok mutlu eder. Her sanatçı geldiği zaman 70 yıla yakın süredir o repliklerin bir yerlerde sıkıştığını hisseder ve o ruhla oynar. Sahneye çıktığınızda sadece oynadığınız oyunu değil, geçmişe dair o yaşanmışlıkları, o ustaların kokularını, repliklerin fısıltılarını halen duyarsınız. Bu yüzden Ahmet Vefik Paşa Sahnesi’nde sahneye çıkıp oyunlar oynamak, ayrıcalıktır. Biz, bu bayrağı aldık, bugüne kadar getirdik. Bugünden sonrası için de büyük bir gurur ve onurla taşıyacağız. Türkiye’nin dört bir yanında hemen hemen her ilinde oyun oynamış biri olarak söyleyebilirim, buranın ruhu birçok sahnemizde maalesef yok. O da yaşanmışlıkla alakalı olsa gerek diye düşünüyorum.”