İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik kanlı saldırıları, 50 binden fazla sivilin ölümüne ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine yol açarken, Başbakan Binyamin Netanyahu yönetimi şimdi çok daha tehlikeli bir planı hayata geçirme hazırlığında. Geçtiğimiz günlerde yapılan güvenlik kabinesi toplantısının ardından, Gazze’nin tamamının işgal edilmesini içeren yeni bir operasyon planı resmen açıklandı. Plan, bölgenin sadece askeri olarak ele geçirilmesini değil, aynı zamanda uzun vadeli kontrolünü de kapsıyor.
Öte yandan bu plan, yalnızca askeri bir hamle değil, aynı zamanda Filistin halkının topyekun sürgünü ve Gazze’nin demografik yapısının kalıcı olarak değiştirilmesi anlamına geliyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, “Gazze’nin tamamında güvenliği sağlayacağız. Rehineleri kurtaracağız, Hamas’ı yok edeceğiz ve İsrail vatandaşlarının güvenliğini garanti altına alacağız” ifadelerini kullandı.
Ancak rehinelerin kurtarılmasına dair net bir plan ortaya koyamayan Netanyahu’nun asıl amacının Gazze’nin boşaltılması ve Yahudi yerleşim birimlerine açılması olduğu düşünülüyor.
Netanyahu’nun açıklamaları uluslararası kamuoyunda sert eleştirilerle karşılandı. İsrail’in, Gazze’deki operasyonlarını “terörle mücadele” kisvesi altında yürüttüğü, ancak gerçekte bir soykırım planını adım adım uyguladığı yorumları yapılıyor.
“İsrail, 2005 öncesine dönmek İstiyor”
Ortadoğu Uzmanı Haydar Oruç, İsrail’in bu politikasının uzun vadeli ve ideolojik bir hedefin sonucu olduğunu ifade ediyor. Oruç’a göre İsrail 2005’teki Gazze’den çekilme kararını bir hata olarak görüyor ve bugün atılan adımlar, o dönemin “telafisi” niteliğinde.
“Netanyahu ve kabinesindeki aşırı sağcılar, Gazze’yi kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak görüyor. 2005’teki çekilmeyi güvenlik ve ideoloji açısından büyük bir kayıp olarak değerlendiriyorlar. Şimdi 2005 öncesi statüye dönmek ve Gazze’yi tamamen İsrail kontrolüne almak istiyorlar,” diyor Oruç.
Haydar Oruç, yeni işgal planının arkasında eski ABD Başkanı Donald Trump’ın “gönüllü göç” planının izlerini taşıdığına dikkat çekiyor. Trump yönetiminin planı, Gazze halkının üçüncü ülkelere gönderilmesini, yani bir nevi etnik temizliği öneriyordu. Bu plan zamanla yumuşatılmış olsa da İsrail bu fikre sadık kaldı.
“Trump’ın planında Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması, gönüllü göçle başka ülkelere gönderilmesi hedeflenmişti. Bugün İsrail, bu planın ilk versiyonuna bağlı kalarak gönüllü değil, zorunlu göç için zemin hazırlıyor.
Ortadoğu Uzmanı Haydar Oruç
İsrail şimdi, planı uygulamaya koymak için savaş ve yıkımı kullanıyor. Açlık, su kıtlığı, bombalamalar ve sürekli tehdit altında yaşamak, Gazzelileri göç etmeye zorlamanın araçları haline getirildi. Güvenlik kabinesinin kararları da bu sürecin parçası. Gazze’nin güneyine sıkıştırılan halkın üçüncü ülkelere yönlendirilmesi, işgalin ana hedeflerinden biri olarak görülüyor.
Öte yandan Netanyahu’nun son açıklamalarında rehinelerin kurtarılması hedef olarak sunulsa da Haydar Oruç bunun yalnızca bir propaganda olduğunu düşünüyor. İsrail kamuoyunda bile, rehinelerin hayatının hükümet için ikinci planda kaldığına dair ciddi eleştiriler var.
Oruç, Netanyahu’nun esas hedefinin “düşmana karşı zafer kazanmak” olduğunu, bunun da İsrail halkının güvenliğinden daha öncelikli tutulduğunu belirtiyor. Rehine aileleri de düzenledikleri protestolarda hükümeti bu nedenle sert şekilde eleştiriyor. Ancak bu protestolar, hükümetin Gazze politikasını değiştirecek baskıyı henüz oluşturabilmiş değil.
İsrail için insani yardımlar yeni silah
Haydar Oruç’un en dikkat çekici tespitlerinden biri, İsrail’in insani yardımı bir silah gibi kullanması. Mart 2025 itibariyle Gazze’ye yardım girişi neredeyse tamamen durmuş durumda. Güvenlik kabinesi ise mevcut yardımların yeterli olduğu yönünde bir değerlendirme yaptı. Oruç’a göre, bu karar hem gerçeklikten uzak hem de insanlık dışı.
İsrail, yardım akışını kontrol altına alarak, yardımları sadece kendisiyle iş birliği yapacak kişilere ulaştırmayı planlıyor. Bu durum, insani yardımın politize edilmesi ve Filistin halkı üzerinde bir baskı aracı haline getirilmesi anlamına geliyor.
Tüm bu ağır saldırılara rağmen Haydar Oruç, Hamas’ın ve Kassam Tugaylarının hâlâ etkin olduğunu vurguluyor.
“Bu sadece Hamas’a karşı bir operasyon değil. Tüm Filistin halkına karşı sürdürülen sistematik bir yok etme girişimidir. Uluslararası toplum sessiz kalmaya devam ederse, Gazze yalnızca yıkılmakla kalmayacak, tarihten de silinmeye çalışılacak.
Ortadoğu Uzmanı Haydar Oruç
Geçtiğimiz günlerde İsrail askerlerine yönelik düzenlenen pusular, direnişin sürdüğünü gösteriyor. İsrail’in milyonlarca dolarlık silah ve bombalarına rağmen Hamas’ı tamamen etkisiz hale getirememesi, bu işgalin başarısının şüpheli olduğunu ortaya koyuyor.