Arılar, doğanın eşsiz kahramanları… Kanatlarını hızla çırparak çiçekten çiçeğe konan arılar bal için nektar ve polen toplamakla kalmıyor; bitki türlerinin devamlılığını sağlayan tozlaşmaya (polinasyon) da katkı sağlıyor. Ancak doğanın bu mükemmel döngüsü, küresel ısınmanın etkisiyle bozuluyor. Mevsimler kayıyor, sıcaklıklar değişiyor, yağmurlar düzensizleşiyor. Çiçekler ya erkenden açıp dökülüyor ya da beklenenden geç ortaya çıkıyor. Arılar ise bu değişime ayak uydurmakta zorlanıyor… Kimi zaman yeterince besin bulamıyor kimi zaman da yuvalarını terk etmek zorunda kalıyor.
Peki, arılar olmadan doğa nasıl bir hal alır? Bal üretimi ve ekosistem bu durumdan nasıl etkileniyor? Küresel ısınma, arıların davranışlarını ve yaşam döngülerini nasıl değiştiriyor? Tüm bu soruların yanıtlarını Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma Geliştirme ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Meral Kekeçoğlu’yla aradık.
Küresel ısınma devam ettiği sürece bir lokasyonda var olan arı, iklimsel olarak kendisine uygun bir alana kaçacak demektir. Bu büyük bir tehlike değil gibi düşünülebilir ama aslında çok büyük… Çünkü bu biyoçeşitliliğin azalmasına da neden oluyor.
Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma Geliştirme ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Meral Kekeçoğlu
Arıların davranışları küresel ısınmadan etkileniyor
Küresel ısınmanın arıların davranışlarını etkilediğini söyleyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Kekeçoğlu, “Bilimsel çalışmalarımızın sonuçlarına göre, fizyolojik veya genetik olarak bir etki olmasa bile davranışsal bir etki olduğunu gördük. Çalışmamızda özellikle küresel ısınmanın etkilerini ultraviole ışınları ile denemeye karar verdik. Sonuç olarak arıların ultraviole ışınlarının olduğu yerden kaçtığını gördük” diyor. Bunun ne anlama geldiğini Prof. Dr. Kekeçoğlu şu sözlerle açıklıyor:
“Küresel ısınma devam ettiği sürece bir lokasyonda var olan arı, iklimsel olarak kendisine uygun bir alana kaçacak demektir. Bu büyük bir tehlike değil gibi düşünülebilir ama aslında çok büyük… Çünkü bu biyoçeşitliliğin azalmasına da neden oluyor. Farklı ırkların, ekotiplerin hastalıklara ve iklim değişimlerine direnci de farklı oluyor. Bazı ırk ve ekotipler sıcağa çok dayanıklıyken bazıları ise soğuk iklim koşullarına daha dayanıklı olabiliyor. Yine bazılarının da hastalıklara direnci daha fazla olabiliyor. Bizim istediğimiz, bu biyoçeşitliliği kaybetmemek. Çünkü gelecekteki tehlikelere karşı dirençli türler, doğada sürdürülebilirliği sağlamanın garantisi.”
Yalancı bahar arıların enerjisini tüketiyor
Küresel ısınmanın etkisiyle mevsimler dengesizleşiyor. Kış aylarında yaşanan ani sıcaklık artışları, doğanın bahar geldiğini sanmasına neden oluyor. Bu durum, bitkilerin erken tomurcuklanmasına, ağaçların çiçek açmasına ve arıların zamanından önce uyanmasına yol açıyor. Peki bu nelere yol açıyor? Yanıtını Prof. Dr. Kekeçoğlu’ndan öğreniyoruz:
“Normal koşullarda arılar kışa girerken içeride sıcak kalabilmek için, kış salkımı oluşturuyor. Bilim insanları der ki, ‘kış salkımının bozulmasına izin vermeyin ya da arılarla çok oynayıp da kış salkımını bozmayın.’ Çünkü arılar, o kış salkımını oluşturmak için de bir enerji harcıyor. Örneğin dışarıda hava sıcaklığı 15-16 derece olunca arılar bahar geldi gibi algılayıp, dışarı çıkıp uçma davranışı göstermeye çalışıyor. Ancak dışarı çıktığında nektar kaynağı olmayınca geri dönüyor. Bu, var olan enerjisini de tüketiyor.”
Tozlaşmayı sağlayan yegane canlı arı… Arıların bitkiden nektar toplamaya gitmesi için bitkiyi, ondan gelen kokuyu hissetmesi ya da onun şeklini, rengini algılaması gerekiyor. Halbuki çevresel faktörler bozulduğu zaman arılar bunu yapamıyor.
Arılara zarar veren böceklerdeki değişim tehlike yaratıyor
Küresel ısınma sonucu hava sıcaklıklarındaki değişimlerden tek etkilenen arılar değil… Aynı zamanda arılar için risk oluşturan bazı böceklerin çeşitliliğinde de değişimler meydana geliyor. Prof. Dr. Kekeçoğlu bunu bir örnekle anlatıyor:
“Varroa destructor, arıcıların en fazla mücadele ettiği çok ciddi bir sorun. Ancak yarın küresel ısınmayla birlikte yeni zararlılar ortaya çıkabilir. İklim değişikliğine bağlı olarak meydana gelen arı hastalıklarında ve zararlılarında da değişim yaşıyoruz. Bu da bizim için bir tehlike. Çünkü en azından mevcut olanla nasıl mücadele edeceğimizi biliyoruz. Yeni bir zararlıyla mücadele etmek, ilaç üretmek ve bilimsel çalışmalar yapmak bir süreç istiyor.”

Küresel ısınmayla birlikte ortaya çıkan zararlılardan biri de gittikçe daha fazla alana yayılan N. ceranae… Prof. Dr. Kekeçoğlu, bu zararlı için, “Başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada baskın Nosema türü olmaya doğru gidiyor. Nosema apis türüne kıyasla Nosema ceranae sıcağa daha dayanıklı. Bu durum küresel sıcaklık artışlarının N. ceranae’nin yayılmasını kolaylaştırdığını düşündürüyor” diyerek nelere yol açtığını ise şöyle anlatıyor:
“Nosema sp. türleri bal arılarının bağırsaklarını enfekte ederek fizyolojik zarar veriyor. Bununla birlikte enfekte olan bal arılarının bağışıklık sistemine ait gen ifadelerini baskılıyor. Bu da arıların bal üretimini ve ömürlerini olumsuz etkiliyor.”
Arılar ve bitkiler arasında hassas denge bozuluyor
Küresel ısınma, arıları yalnızca doğrudan etkilemekle kalmıyor, dolaylı yoldan da büyük zarar veriyor. Özellikle arılar ve bitkiler arasındaki hassas denge bozuluyor. Bu da ekosistemde zincirleme etkilere yol açıyor. “Bugün yediğimiz meyvelerin, sebzelerin kaynağı polinasyon, yani tozlaşma” diyor Prof. Dr. Kekeçoğlu. Bunun bozulmasının nelere yol açtığını, “Tozlaşmayı sağlayan yegane canlı arı… Arıların bitkiden nektar toplamaya gitmesi için bitkiyi, ondan gelen kokuyu hissetmesi ya da onun şeklini, rengini algılaması gerekiyor. Halbuki çevresel faktörler bozulduğu zaman arılar bunu yapamıyor” sözleriyle ifade ediyor.

Toplu arı ölümlerinde küresel ısınmanın etkisi var
Arıların biyolojik dengesi sonucu yaşanan bir başka ciddi durum ise toplu arı ölümleri… Bunun arıların bakımından bitkisel ilaçlamaya kadar pek sebebi oluyor. Elbette küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği de bunlardan biri. Hava koşullarının mevsim normallerinde seyrederken aniden bozulması nektar kaynaklarının yok olmasına yol açıyor. Özellikle yavru arılar için polen kaynağına gereksinim duyulan ilkbaharda bunun olumsuz etkileri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kekeçoğlu, “Çünkü arılar, açlıkla karşı karşıya kalıyorlar. Kış salkımını bozduğu zaman, içerideki yavru arılar hastalıklara daha açık hale geliyor. Arıların bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla birlikte yavrular gelişmiyor. Bu da kovandaki koloninin sönmesine neden oluyor” diyor.