Bahçeli, gündeme ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, mücadelelerin daha çetin, sarsıntıların daha derin olduğu bugünkü dünya tablosunun çok sancılı bir döneminde, hakkın ve hakikatin tarafında yer almanın her namus insanının temel amacı olduğunu belirtti.
Adalet ve ahlakın ilkelerinde birleşenlerin, inanç ve merhametin izinde yürüyenlerin her zaman hıyanet ve zulüm perdesini yırtmaya mahir ve muktedir olduğunu vurgulayan Bahçeli, mazlumların arşta yankılan feryat seslerinin, masumların nehir gibi akan temiz kanlarının küresel vicdanda makes bulmuyorsa o vicdanın ya söküp atılması ya da ezilip geçilmesinin mukadder olduğunu bildirdi.
Bahçeli, Gazze’de masum bir halkın “imha ve itlaf sürecinin”, vahşetin akılları ihlal eden her türlü yol ve yönetimiyle ilerletildiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Haydut ve deccal devlet konumuna sabitlenen İsrail aleni şekilde işlediği ve ikmal ettiği yüzyılın soykırım suçuyla yeryüzü lanetlisi olarak serpilmiş ve sivrilmiş haldedir. Bu kapsamda en ağır siyasi ve hukuki bedelleri ödemekten de kurtulamayacaktır. Siyonist barbarlığın toplu cinayet ve katliamları hiçbir inanç ve kitaba sığmayacak seviyede ve şiddet noktasındadır. Artık ezbere dayalı açıklamaların bağlayıcılığını kaybettiği, şablon ve sıradan kınama mesajlarıyla dehşet verici vaziyeti geçiştirmenin mümkün olmadığı bir aşamaya gelinmiştir.
İsrail sadece Filistin halkına değil, bölge ülkelerine ve dünya genelindeki suçsuz günahsız insanlara da musallat olmuş, vahim ölçüde melanet ve musibet odağı haline gelmiştir. Gazze Şeridi 712 gündür ateş ve saldırı altındadır. Sadece mazlum bir halkın yok oluşu ve yurdundan koparılışı değil, insani değer ve mirasın da harabelere gömüldüğü zulüm ve zulmet dolu sahneler insanlığın ortak hafızasına kazınmıştır. Artık Gazze’de süregelen insani felakete sabır ve tahammül kalmamıştır. İsrail’in tahrik dozunu artırarak hunhar saldırganlığını devamlı genişletmesi hem ülkemiz hem de mücavir coğrafyalar aleyhine ciddi bir tehdittir. Bu tehdit karşısında tüm ihtimaller üzerine çalışılmalı, daha ötesi tetikte bekleyerek son derece tedbirli ve teyakkuz içinde hareket edilmelidir.”
İsrail’in 9 Eylül’de Katar’a yaptığı hava saldırısını müteakiben 15 Eylül’de Doha’da toplanan Arap-İslam ülkeleri zirvesinin 25 maddelik sonuç bildirgesinin Gazze’ye yönelik kara operasyonunu durdurmaya yetmediğini belirten Bahçeli, en başta Körfez ülkeleri olmak üzere bütün İslam aleminin Filistin davasına ön şartsız sahip çıkarak günbegün derinleşen soykırım vahşetine somut, sonuç odaklı ve ikna edici politikalarla cephe açması gerektiğini bildirdi.
“İsrail Başbakanı’nın söz ve beyanatları elbette ayağımızın altındadır”
“Gazzeli bebeklerin kanı üzerinden servet ve şöhret pazarlığına girişenler, haksızlık ve zulüm karşısında çıkarlarının kaygısıyla sessiz kalmayı tercih edenler zalimlerle aynı çizgiye düşen utanmazlardır.” diyen Bahçeli, bu yüzden hiçbir bahaneye sığınmadan başta İslam ülkeleri olmak üzere uluslararası toplumun ABD-İsrail ortak yapımı cinayet ve yıkım politikasına sonuna kadar direniş göstermesi gerektiğinin altını çizdi.
Gelecek hafta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı’nın bu hususta mühim bir fırsat olarak ele alınması ve İsrail’in küresel yalnızlığa hapsedilmesi gerektiğini aktaran Bahçeli, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Kurul’da yapacağı konuşmasının mazlum ve mağdurların ortak seslenişi, zalimlerin titreten ve alayının gözünün içine baka baka hakkı haykıran bir içerikte olması samimi dilek ve beklentimizdir.” ifadesini kullandı.
Bahçeli, şunları kaydetti:
“Orta Doğu’da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın Filistin sorunu yok sayılarak, mazlum Filistinli kardeşlerimizin meşru ve hukuki hakları göz ardı edilerek tesis ve temin edilmesi söz konusu değildir. İsrail Başbakanı’nın ilk kıblemiz Kudüs ile ilgili tahakkümcü ifadeleri, Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan söz ve beyanatları elbette ayağımızın altındadır. Kudüs’ün tarihsel, inanç ve kültür temelli manevi statüsüyle oynamaya azmetmiş çevreler insanlık vicdanında yok hükmündedir. Kaldı ki ABD yönetiminin Siyonizm, Kabala ve Evanjelist emellerin bekçiliğine soyunması, 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan eden skandal ve sakat kararı büyük bir rezalet ve hezimet olarak hatırlanacaktır.”
“‘Kudüs bizimdir’ demek bir yanda tarih bilmezliğin, meczup ve cahilane bir üslubun tezahürüdür”
Bahçeli, Türkiye’nin doğru stratejiyle, isabetli politik hamlelerle, her türlü diplomatik imkanı kullanarak Kudüs meselesini uluslararası toplumun gündeminde sıcak tutmayı başardığına vurgu yaparak “İstanbul’da muhafaza edilen arkeolojik mahiyetli taş tablete dayanarak ‘Kudüs bizimdir’ demek bir yanda tarih bilmezliğin, diğer yanda meczup ve cahilane bir üslubun tezahürüdür.” ifadelerini kullandı.
Bahçeli, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Şayet 2 bin 800 yıl öncesinden başlayarak iz sürecek olursak Türk milletinin her yerde, her coğrafyada hak ve tasarruf yetkisine haiz olduğu açıkça görülecektir. Unutulmasın ki Kudüs Harem-i Şerif’tir. Kudüs miracımızın onurudur. Kudüs ilk kıblemizin şeref payesidir. Kudüs İslam’dır, iftihardır, itibardır, iradedir, iffettir. Kudüs vatan, Kudüs vicdan, Kudüs ecdat, Kudüs hepimizin namusudur. Bu namusa el uzatan siyonizmin tetikçileri ve onların işbirlikçileri kaybetmeye hem insanlık hem de Allah nezdinde mahkumdur. Kulun hesabı varsa Allah’ın da hesabı vardır.
Kul tuzak kurmuşsa onu bozacak, onu alt edecek ilahi bir tuzak muhakkak varlığını gösterecektir. Oyunlarla elimizden alınan yerin adıdır Kudüs. 9 Aralık 1917’de işgal edilen vatandır Kudüs. İstanbul’dan atanan idarecilerle 4 asır yönetimimiz altında bulunan şehrin şanıdır Kudüs. Efendimizin mukaddes mirası, Hz.Ömer’in şerefli emaneti, Selahaddin Eyyubi’nin göz nuru, Yavuz Sultan Selim’in tükenmez heyecanı, Kanuni Sultan Süleyman’ın kutlu rüyasıdır Kudüs. Kudüs’ü yüz yıl önce bırakmak zorunda kalmıştık. Ancak bu kez kaderine terk etmeyeceğiz, etmemeliyiz. Hiçbir zafer bedava kazanılmaz. Hiçbir başarı yattığımız yerden elde edilemez. Zorlayacağız, zora dayanacağız, zorbaların üstüne üstüne gideceğiz, haklı davamızdan tek bir adım geri atmayacağız. Çünkü Kudüs düşerse tarih düşer, İslam zaafa uğrar. Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur. Buna da kimsenin hakkı yoktur. Bunu da hiç kimse yapamayacaktır.”
“TRÇ ittifakı”
MHP Genel Başkanı Bahçeli, dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçeneğin “TRÇ” ittifakının inşa ve ihya edilmesi olduğunu bildirdi.
Bahçeli, “TRÇ ittifakının da, Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir. Çaresizlik, ümitsizlik ve çözümsüzlük kuraklıktır, durgunluktur, eylem ve düşünce boyutuyla içe kapanmaktır. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti yeni yüzyılda çaresizliği reddetmiş, çözümsüzlüğü dışlamış, ümitsizliği elinin tersiyle itmiştir. Türk Devri milli birlik ve kardeşlik şuuruyla perçinlenecek, ‘Terörsüz Türkiye’ hedefiyle tescillenecektir. Hiçbir muhasım güç ve zihniyet bu mukadder tarih akışına engel olamayacaktır.” değerlendirmesini yaptı.