Bir elinde iğne, diğer elinde sim… Önündeki kadife kumaşa hayal dünyasından süzülen yeni eserini özenle işliyor. Devlet Sanatçısı Muhammet Zahir Beratoğlu, Türkiye’de sim sırma sanatı olarak da bilinen zerdüzi sanatının önde gelen isimlerinden.
Beratoğlu’nun hikayesi, binlerce kilometre ötedeki Afganistan’da başlayıp Türkiye’ye dek uzanıyor. Çocuk yaşlarda, babası sayesinde tanışıyor bu sanatla. Zamanla, sadece bir el becerisi değil, sabrın, ince işçiliğin ve manevi duygunun birleştiği bir hayat biçimine dönüşüyor onun için. Neredeyse yarım asırdır, ilk günkü heyecan ve tutkuyla bu sanatı yaşatıyor.
Yasin-i Şerif işlerken göz sağlığını kaybetti
Zerdüzi, Osmanlı döneminde saray atölyelerinde büyük bir itina ile işlenen ve özellikle dini, mimari ve edebi eserlerde kullanılan bir teknik. Bugün bu sanatı hakkıyla sürdüren usta sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Muhammet Zahir Beratoğlu bu mirasın son temsilcilerinden. Onun için zerdüzi sanatı sabrın, zarafetin ve ruhun kumaşla buluşması demek.
Beratoğlu’nun atölyesinde irili ufaklı pek çok eser bulunuyor. Bazılarını bir haftada, bazılarını bir ayda, bazılarını ise bir yılda tamamladığını söylüyor. Ancak içlerinde öyle biri var ki, tam üç yılda bitiriyor… Devasa boyutlarda, harf harf işlenmiş bir Yasin-i Şerif bu… 50 bin metre sırma ve 15 bin metre iplik kullanarak hazırlanan benzersiz eser, Beratoğlu’nun kariyerinde çok özel bir yere sahip. Bu önemli eserin ortaya çıkış sürecini şöyle anlatıyor:
“Yasin-i Şerif okuyordum. Babam o zaman sağdı. ‘Oğlum sen yapamazsın bunu’ dedi. Bir sayfasını yaptım. Güzel, keyifliydi… Ondan sonra hastalandım ama ikinci sayfayı, üçüncü sayfa da yaptım. Dördüncü sayfada artık bıraktım. Çünkü göz doktoruna git gel yapıyordum… Mesela diktiğim zaman çift görüyordum. Oysaki Yasin-i Şerif’te bir tane harfin bile değişmemesi gerek, tam olacak hepsi. Böylece altı sayfayı bitirdim. Sonra da kitap şekline getirdim.”
.png)
Kullanılan sim Hindistan’dan geliyor
Zerdüzi sanatında ustalık kadar malzeme de belirleyici. Beratoğlu’nun eserlerinde kullandığı simler, Hindistan’da elle üretilen özel ipek tellerden yapılıyor. Bu simler, parlaklığı ve dayanıklılığıyla eserin ömrünü uzatıyor. Motiflerin zemini için ise ipek kadifeyi tercih ediyor. Önce kalıplarını hazırlıyor, sonra itinayla kesiyor, ardından simle işlemeye başlıyor. Her dikiş, birbirinin üzerine gelmeyecek şekilde atılıyor. Bu titizlik, zerdüzi sanatının en önemli inceliklerinden biri.
Ayetler, camiler, sureler, Mevlana, Kabe-i Şerif ve bir yılda işlediği İstiklal Marşı… Sayısını kendi bile hatırlayamadığı çok sayıda eserde imzası var… Beratoğlu, sabrı sanata dönüştürerek yapıyor işini. Sağlık sorunları bile onu sanatından koparamıyor. “Ameliyat oldum gözlerimden. Ondan sonra doktor ‘bu işi yapma’ dedi ama ben yapıyorum. İşim bu, durmamın imkanı yok” diyor Beratoğlu. Tutkusunu, “Diktiğiniz zaman dünyanın her şeyini unutuyorsunuz” sözleriyle özetliyor.
Beratoğlu, kendi tabiriyle “Babasından el aldığı” bu sanatı gelecek nesillere aktarmak için çalışıyor. Yarım asırlık tecrübesiyle yeni usta adaylarına yol gösteriyor.