İşgalci İsrail yönetimi, yıllardır adım adım ördüğü işgal stratejisini artık gizleme ihtiyacı duymuyor. Gazze’de aylardır süren topyekûn saldırılarla on binlerce sivil katledilirken, Batı Şeria’da da yerleşim planları hızlandırıldı. Böylece işgalin iki ayağı, saha ve söylem, eşzamanlı olarak yürürlüğe sokuldu. İsrail’in sözde “Büyük İsrail” vizyonu, bir yandan Gazze’yi kalıcı şekilde işgal haritasına eklemeyi hedeflerken diğer yandan Batı Şeria’daki Filistin topraklarını parçalayarak bir Filistin devletinin varlık ihtimalini sıfırlamayı amaç ediniyor.
Batı Şeria’da 1967’den bu yana kurulan yüzlerce işgalci Yahudi yerleşim, bugün bölgenin coğrafyasını baştan aşağı değiştirmiş durumda. Tel Aviv yönetimi, Oslo Anlaşmaları’na rağmen bu yerleşimlerin sayısını sistemli biçimde artırarak Filistin’in yaşam alanlarını daralttı.
Bugün Batı Şeria’nın yaklaşık üçte biri, işgalci Yahudi yerleşimcilerin kontrolünde, güvenlik bariyerleri, askeri kontrol noktaları ve özel yollar ise Filistinlilerin gündelik hayatını paramparça ediyor. Gazze’de uygulanan ağır ablukayla birleştiğinde bu tablo, Filistin’in bir bütün olarak nefessiz bırakılmasının açık göstergesi.
Gazze’deki soykırım ise bu stratejinin en kanlı halkası. Aylarca süren bombardıman ve sonrasında genişleyen kara saldırıları, sivil nüfusun yaşam alanlarını yok ederek Gazze’yi yaşanmaz hale getirmeyi amaçladı. Evler, hastaneler, okullar yıkıldı. Milyonlarca insan yerinden edildi. Bu tabloya Batı Şeria’daki yeni yerleşim hamleleri eklendiğinde, işgalci İsrail’in hedefinin yalnızca bir askeri zafer değil, kalıcı ve geri dönüşsüz bir coğrafi mühendislik olduğu anlaşılıyor: “Büyük İsrail”.
Büyük İsrail hayali sahada
Batı Şeria’daki stratejik E1 bölgesi, yıllardır uluslararası uyarılar nedeniyle dondurulmuştu. Ancak Netanyahu hükümeti bu dosyayı yeniden açarak 3 bin 500’den fazla yeni konut biriminin inşasına onay verdi. Bu adım, Doğu Kudüs’ü Ma’ale Adumim’le birleştirerek Batı Şeria’nın kuzeyi ile güneyi arasındaki bağları koparma potansiyeli taşıyor. Ramallah-Beytüllahim hattının kesilmesi, Filistin’in coğrafi bütünlüğünü ortadan kaldıracak bir gelişme.
İşgalci İsrail hükümetinin Maliye Bakanı Bezalel Smotrich kararı “iki devletli çözüm yanılsamasına son veren tarihi bir karar” sözleriyle duyurdu. Smotrich’e göre E1 projesi, yalnızca yeni konutlardan ibaret değil. Filistin devletini fiilen haritadan silen stratejik bir hamle. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de “Bu topraklarda tek bir egemen var, o da İsrail’dir” diyerek bu yaklaşımı pekiştirdi.
Sahadaki tablo yalnızca Batı Şeria ile sınırlı değil. Gazze’de aylardır süren soykırımın ardından genişleyen kara saldırıları, bölgenin kalıcı işgali anlamına geliyor. Böylece İsrail, hem Gazze’yi hem Batı Şeria’yı adım adım aynı vizyonun parçası haline getirmeye çalışıyor.
‘Büyük İsrail’ hezeyanı resmi olarak dile getiriliyor
İsrail Başbakanı katil Netanyahu, “Büyük İsrail” vizyonuna bağlılığını artık açıkça dile getiriyor. Katıldığı bir televizyon programında kendisini “tarihi ve manevi bir misyon üstlenmiş” olarak tanımlayan Netanyahu, “Büyük İsrail vizyonuna bağlı mısınız?” sorusuna tek kelimeyle yanıt verdi: “Çok.” Bu açık ve net cevap, İsrail siyasetinde yıllardır perde arkasında konuşulan hedefin artık resmi devlet politikası haline geldiğini ortaya koydu. Programda Netanyahu’ya “Büyük İsrail”i simgeleyen bir muska hediye edilmesi de bu ideolojik bağlılığın sembolik göstergesi oldu.
Netanyahu’nun ardından koalisyonun en güçlü aşırı sağcı isimlerinden Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, E1 projesine dair onayı duyurdu ve kararı “tarihi” diye tanımladı. Smotrich, “Bu adım, Filistin devletinin fikrini gömer” diyerek niyeti saklama gereği duymadı. Onun için mesele yalnızca yeni konutlardan ibaret değildi; amaç, Filistin topraklarını parçalayarak coğrafi bütünlüğü ortadan kaldırmak, böylece bir Filistin devletinin kurulmasını imkansız hale getirmekti.
Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de bu çizgiyi daha sert bir dille destekledi. Ben-Gvir, “Filistin devleti diye bir şey olmayacak; bu topraklarda tek bir egemen var, o da İsrail’dir” sözleriyle, İsrail hükümetinin sahada ve söylemde iki devletli çözümü tamamen reddettiğini bir kez daha ilan etti.
Bu açıklamalar, yalnızca koalisyonun iç dengelerini güçlendirmek için yapılmadı. Aynı zamanda hem bölgeye hem de uluslararası kamuoyuna verilmiş açık bir mesaj niteliği taşıyor: İsrail artık iki devletli çözümü tamamen rafa kaldırmış, “Büyük İsrail” vizyonunu resmen sahiplenmiş durumda.
Bu vizyonun kökleri yeni değil. “Büyük İsrail” kavramı, Siyonist Revizyonist hareketin kurucusu ve Likud Partisi’nin fikir babası sayılan Zeev Jabotinsky’ye kadar uzanıyor. Jabotinsky, 20. yüzyıl başlarında Yahudi devletinin “Şeria’nın iki yakasında” kurulması gerektiğini savunmuştu. Bugün Netanyahu’nun “tarihi ve manevi misyon” söylemi, aslında bu tarihsel ideolojinin güncellenmiş hali. Aradan geçen yüz yıl, söylemlerin yalnızca daha açıktan dile getirilmesine vesile oldu.
Bölgesel ve uluslararası tepkiler
Netanyahu’nun sözleri ve Smotrich’in kararı, Arap dünyasında sert tepkilere yol açtı. Ürdün Dışişleri Bakanlığı, bu açıklamaları “tehlikeli ve kışkırtıcı” buldu ve “bölgesel güvenliğe doğrudan tehdit” uyarısı yaptı. Mısır, Netanyahu’nun “vaat edilmiş topraklar” söylemini “uluslararası hukuku hiçe sayan bir yaklaşım” diye nitelendirdi. Katar ise, bu söylemleri “işgalin kalıcılaştırılmasına dönük ideolojik bir kılıf” olarak gördüğünü açıkladı. Arap Birliği’nin ortak bildirisi ise, “Büyük İsrail vizyonu, bölge ülkelerinin egemenliğine doğrudan saldırıdır” ifadeleriyle bu söylemlere karşı çıktı.
“Dünyada Filistin devletini tanımaya çalışanlar, bizim cevabımızı sahada alacaklar. Biz tatmin edici bir Yahudi gerçekliği inşa etmeye devam edeceğiz. Bu gerçeklik, Filistin devleti fikrini kesin olarak gömüyor. Çünkü tanınacak hiçbir şey ve tanıyacak kimse yok.”
İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich
Uluslararası kurumlar da sahadaki insani tabloya dikkat çekti. Birleşmiş Milletler (BM), E1 planının özellikle bölgede yaşayan 18 Filistinli Bedevi topluluğu doğrudan tehdit ettiğini ve binlerce kişiyi zorla yerinden edilme riskiyle karşı karşıya bırakacağını duyurdu. BM İnsan Hakları Ofisi, bu planın “zorla tahliyeleri içeren ve savaş suçu kapsamına girebilecek bir girişim” olduğunu vurguladı.
Avrupa ülkelerinden gelen açıklamalarda da ortak vurgu, E1 planının Batı Şeria’yı ikiye böleceği, Doğu Kudüs’ü izole edeceği ve iki devletli çözümü fiilen imkânsız hale getireceği yönündeydi. Bu karar, Avrupa başkentlerinde “barış sürecine indirilen ölümcül darbe” olarak değerlendirildi.
ABD ise daha temkinli bir dil kullandı. Beyaz Saray, “iki devletli çözüm” vurgusunu tekrarlasa da İsrail’e yönelik herhangi bir yaptırım ya da caydırıcı adım açıklamadı. Bu durum, bölgedeki birçok gözlemci tarafından “Washington’un Netanyahu hükümetine dolaylı desteği” olarak yorumlandı.
Sahada ise fiili durum giderek kalıcılaşıyor. Gazze’deki kara saldırıları, Batı Şeria’daki yeni yerleşim planları ve hükümetin açık ideolojik söylemleri birbirini tamamlıyor. Netanyahu’nun “Çok” diyerek bağlılığını ilan ettiği bu vizyon, Smotrich’in “Filistin devletinin fikrini gömer” sözleriyle birleşerek Orta Doğu’yu yeni bir çatışma eşiğine sürüklüyor.