Şalom gazetesi, Gazze’de soykırım yapan İsrail’i savunan skandal bir yazı kaleme alındı. İsimsiz yazılan ve “Antisemitizme gel” başlıklı yazıda Filistin’i destekleyen vicdani eylemler ve protestocular hedef alınırken milyarlarca insan Yahudi düşmanı ilan edildi.
TEPKİLER SONRASI YAZI YAYINDAN KALDIRILDI
Yazıda İsrail’in soykırımları antisemitizm bahanesiyle meşrulaştırılmaya çalışıldı. Tepkiler sonrası Şalom, internet sitesindeki yazıyı kaldırdı.
AKTAŞ’TAN SERT TEPKİ: MİLYARLARCA İNSANI TERÖRE DESTEK VERMEKLE SUÇLUYOR
Skandal yazıya, Kamuoyu Araştırmacısı İhsan Aktaş, Yeni Şafak’taki “Şalom Gazetesi, iğrenç soykırımı gözümüze sokarak tüm dünyada bu katliamı kınayan milletleri ‘küresel intifadacı’ olmakla suçluyor” başlıklı köşe yazısında sert tepki gösterdi.
İhsan Aktaş’ın yazısı şöyle:
“28 Mayıs 2025 Çarşamba günü Şalom Gazetesi’nde isimsiz bir yazı yayınlandı. Bu yazı, dünyanın geri kalan bütün milletlerini ve Netanyahu ile haydut çetesini kınayan Yahudileri dahi aptal yerine koyan, sapkın ve kör bir ideolojiden beslenen bir metindi.
Hazret, Arap yayılmacılığından ve küresel intifadadan dem vurarak İsrail’e karşı olan milyarlarca insanı teröre destek vermekle suçluyor.
Bağlı olduğunuz devlet, kainatta eşi benzeri görülmemiş bir vahşetin sebebiyse; her gün yüzlerce çocuğu, kadını, genci sebepsiz yere seçerek öldürüyorsa; sapkın dini inancınız ve Siyonizminiz yeryüzünde fesadı temsil ediyorsa; Hitler’i yaptığı her iğrenç zulmü katbekat aşan cinayetlerle taklit ediyorsanız…
ABD üniversitelerinde, İskandinav ülkelerinde, kıta Avrupası’nda, Latin Amerika’da, İspanya’da, İrlanda’da, İslam ülkelerinin birçoğunda insanlığını kaybetmemiş, Siyonizmin kölesi olmamış, onurunu koruyan insanlar sizi soykırımla suçluyorsa…
Bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen bir azınlık mensubu olarak en azından yaptığınızdan utanın, sessiz kalın. Başınızı öne eğin ve utancınızı içinizde yaşayın. Hitler ve Nazilerin başına ne geldiyse, kıyamet kopmadan sizin de başınıza gelecek.
Bayım, ben Orta Çağ Yahudiliği üzerine çalıştım. Yüzyıllar boyunca Hristiyanlar size insan muamelesi göstermedi. Hazreti İsa’yı öldüren din mensupları olarak görüldünüz; çocukların kanlarını içtiğinize, tefecilik yoluyla onların hayatını sömürdüğünüze inandılar.
Orta Çağ boyunca, bugünkü Londra’da, Paris’te, Roma’da Yahudiler yarı insan yarı hayvan olarak görüldü. Maddi ve manevi tüm mikropların Yahudilerden kaynaklandığına inanılıyordu.
Yahudiler, Hristiyanların bu tehdidinden korunmak için Avrupa’daki bütün devletleri ve hükümetleri kontrol altına aldılar. Finans tekeli, medya tekeli ve yönetim tekeli ile tüm Hristiyan halkları köleleştirdiler.
Bayım, şölen bitti. Gözünüz ne kadar kör olursa olsun; sapık Siyonizm ve Yahudilerin diğer insanlardan üstün olduğu inancı, ahtapot gibi kuşattığınız devletleri terbiye etmeye yetti belki, ama şunu bilin: Kitleleri artık kontrol edemeyeceksiniz.
ABD üniversitelerinde Gazze soykırımını protesto edenlerin çoğu Müslüman değil. İskandinav ülkelerinde, Londra’da, İrlanda’da ve Almanya’da sokağa çıkanların da çoğu Müslüman değil. Bu insanlar insanlık vicdanı taşıyorlar. Henüz Hitler ya da Netanyahu kadar hayvanlaşmamışlar.
Hazret bir adım daha ileri gidiyor ve kainata ferman da okuyor: “Hiç kimse, dudaklarını büküp ‘Ama İsrail (yani Yahudiler) de buna müstahaktı. Onlar da Gazze’de bu yıkımı yapmasalardı…’ gibi ucuz yanıtlar bulmaya çalışmasın.”
İnsanoğlunun en iğrenci kimlerdir bilir misiniz? Suç işler, bunun farkına varırsınız. Yaptığınızdan dolayı ya vicdan azabı yaşarsınız ya da utanırsınız. Ancak genetik bozulmaya uğramış Siyonistle, Gazze’deki soykırıma karşı çıkmayı ucuzluk olarak görüyorlar.
Varsayalım ki dünyanın yarısı, yani en az 4 milyar insan, meseleyi anlamayacak kapasitede. Çünkü onlar sizin sapkınlığınızdan uzak yaşıyor. Peki, İsrail’de her gün ellerinde, Gazze’de öldürülen çocukların fotoğraflarını taşıyan İsrailli Yahudiler için ne diyeceksiniz?
1948 sonrasında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte 800 binden fazla Yahudi, asırlardır yaşadıkları ülkelerden kovuldular. Yemen’den Suriye’ye, Irak’tan Libya’ya, Tunus, Cezayir ve Mısır’a kadar bu ülkelerde yaşayan Yahudilere ne oldu?
Bayım, Yahudiler tarih boyunca İslam hukukunun koruyuculuğu altında huzurla yaşamışlardı. İspanya’da Yahudiler toplu katliam ve sürgünle karşılaştığında onlara kol kanat geren Osmanlı’nın yüce gönüllü padişahıydı.
Bu yüceliğe karşılık siz Gazze’de gördüğünüz her Müslümanı öldürüyorsunuz. Sizin bu azgınlığınıza rağmen bugün hiçbir Müslüman ülkesinde bir Yahudi’nin burnu kanamamıştır. Hristiyanlar sizden korkuyor. Müslümanlar ise dinlerinin yüksek erdemi sayesinde size merhamet ediyor. En büyük düşmanınız dediğiniz İran’da bile on binlerce Yahudi yaşamaktadır ve muhtemelen Tel Aviv’deki Yahudilerden daha güvendedirler.
Beyefendi hızını alamamış: “Bugün dünyanın neredeyse her yanında İsrailli ve Yahudilere karşı saldırılar yaşanıyor. İsrail vatandaşlarını Kanada’ya giderken dikkatli olmaları konusunda uyardı. Geçtiğimiz hafta Washington’da gerçekleşen antisemit saldırıda iki kişi öldü. Bu bir işaret olarak algılanmalı. Benzer olayların diğer ülkelerde de yaşanması işten bile değil. Amsterdam’daki ‘Yahudi avı’nı unutmak mümkün değil’’.
Gözünüz o kadar kör olmuş ki 100 bin sivili seçerek, bilerek katletmenizi görmüyorsunuz. Kanada’da biri “öf” demiş, ABD’de iki kişi ölmüş diye Yahudilere karşı nefret artıyormuş! Vahşet ekenler, soykırım yapanlar daha ne bekliyordu? Kundaktaki bebekleri öldüren Yahudi askere Nobel ödülü mü verilsin? Bugünler sizin iyi günleriniz. ABD’de Yahudi üstünlüğü artık sorgulanıyor. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki Yahudi karşıtlığı, Hristiyanlığın dini bir tutumudur ve en dip dalgada yaşamaya devam ediyor. 20 milyon nüfusla ABD’yi ve onun eliyle dünyayı nasıl kıskaca aldığınız artık konuşulmaya başlandı.
Hazret, tarihsel bir bakış açısı da ekliyor: “Haritada Gazze’nin yerini bile gösteremeyecek durumda olanların ‘Nehirden Denize Özgür Filistin’ istemeleri ne kadar anlamlı?” Ardından devam ediyor: “Ehil olmadıkları konularda kamuoyu oluşturmaya çalışmaları ne kadar samimi?” Burada sözde hukuk felsefesi yapıyor ve 100 bin kişiyi acımasızca katledenleri masum, ölenleri terörist olarak göstermeye çalışıyor.
Türk Yahudileri, görgülü insanlardır; Türkiye’yi severler ve toplumsal hassasiyetlere dikkat ederler. Muhtemelen Netanyahu ve sapkın dini inanca sahip kabinesi sizi bir kampa kapatmış, gözlerinize bant çekmiş ve dünyada olup biteni anlamadan Şalom’un perspektifine taşımış.
İsrail’de yaşayan Türkler vardır. Türkler olmasa da Osmanlı tebaası Araplar ve Türk dostları vardır. İbranice bir gazete çıkaralım. Her gün İsrail askerlerinin evlerini yıkarken, çocukları nişan alıp öldürürken, hastaneleri bombalarken, sağlık çalışanlarını katlettiğini ambulansları füzeyle vurduğunu haber yapalım. Bakalım kaç gün dayanırsınız? Dayanamazsınız. Çünkü Türkiye bir demokrasi devletidir; Netanyahu’nun İsrail’i ise haydut bir devlettir. Biz demokrasiyi işletmeye, siz haydutluğa devam edeceksiniz.
Sadece sizleri utanmaya, haya etmeye davet ediyoruz. Çıkıp açık açık ilan edebilirsiniz: “Biz adaletten nasibini almamış, acıma duygusunu yitirmiş, uzaydan gelmiş yaratıklarız.” Belki o zaman ne demek istediğimizi anlayabilirsiniz. Allah aşkına, hem soykırım yapıp hem de yalanlarınızı gözümüze sokmayın!
Seksen yıldır Filistinlileri yavaş yavaş öldürüyorsunuz. İnsanlık, elbet bir gün bunun hesabını sorar.
Ben bu yazıyı yazarken insanlığın onurunu korumak için yola çıkan MADLEEN barış gemisi İsrailli askerler tarafından kundaklandı ve kişiler esir alındı. Yahudiler dünyada kendi sonlarını hazırlıyor.
İŞTE ŞALOM’UN YAYINDAN KALDIRDIĞI O YAZI:
Antisemitizme gel!
Yahudiler, yüzyıllarca, farklı yaşam beklentilerinden ötürü, en hafifinden sakıncalı görülmüşler, birçok Rönesans kentine, ticaret haricinde, girmeleri yasaklanmış. ‘İsa’nın ölümüne neden olmak’la başlayan, aynı bağlamda Engizisyonlarla devam eden süreç, Fransız Devrimi sonrasındaki aydınlanmayı hak etmediklerini iddia edenlerce tezgâhlanan Dreyfüs Olayı ile doruğa ulaşmış. Yazılı basının ilk örneklerinin görüldüğü 19. yüzyılın son demlerindeki bu olay, antisemitizmi ilk kez halka indirmiş, kentlerin sokakları Yahudi karşıtı gösterilere, saldırılara neden olmuş. ‘Kan İftiraları’ ise, tıpkı önceki yüzyıllarda olduğu gibi, bugünlere uzanan sürede de toplumların iliklerine nakşedilen, onların Yahudi bireye bakışını etkileyen bir bahane olmaya devam etmiştir.
21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye hazırlandığımız bu yıl itibarı ile antisemitizmin niceliğinde bir değişiklik olmaması insanlık adına kara bir lekedir diye düşünüyorum. Irkçı eksenden kayıp, İsrail üzerinden anlam bulan bir düşmanlığa evrilen nefretin, Yahudi olan her şeye karşı takınılan önyargılı durumun nedeni siyasidir ve zengin kaynaklarla beslenen, Göbbels dönemini aratmayan küresel bir propaganda ile desteklenmektedir.
Global intifada talepleri
Öyle olmasa, global intifada talepleri dünya kentlerinin sokaklarında, Filistin ve Hamas bayrakları eşliğinde dillendirilmezdi. Öyle olmasa, Yahudi toplumlarını saldırılara açık hale getiren böylesi durumlar, yerel kolluk kuvvetlerince, geçerli yasalar gereği engellenir, suçlular ceza alırlardı.
Hamas’ın 7 Ekim vahşetine benzer bir saldırıya maruz kalan hangi ülke bu duruma sessiz kalabilirdi? İsrail’in haklı savunmasını desteklemek yerine, saldırganı cesaretlendirmek, terör eylemlerini meşrulaştırmak Gazze’deki trajediyi bugünkü haline getirmiştir. Devletler topluluğu, İsrail’e gösterdikleri tepkinin benzerini, rehineleri bırakması, silahlarını teslim etmesi ve Gazze halkı üzerine koyduğu ipoteği kaldırması için Hamas’a da koysaydı, hiç şüphesiz durum daha değişik olurdu.
Gazze halkının ve genelde Filistinli Arapların kendilerini refaha çıkartacak bir çözüm için, içinde sıkıştırıldıkları cendereden çıkmalarına fırsat vermek gerek. Buna Hamas’a destek vererek katkıda bulunmak mümkün değil.
İş Arap başkentlerinden başlıyor
ABD Başkanı Trump’ın bölge açısından sonuçları muğlak Körfez Ülkeleri ziyareti sonrası çıkan tabloda, ABD’nin denkleme henüz nasıl katkı sağlayacağı belli değilken, Arap âleminden çok bir şey beklemek hayal olur… Ancak vaktin daralmakta olduğu konusu da açıkça ortada. Bu nefret yumağı, radikal İslam’ın dayattığı model üzerinden dünyayı teröre boğmaya aday. Gündelik olarak tekrarlanan ufak, ancak ufak olduğu kadar dikkat çekmesi gereken olaylara, film şeridi tadında bakarsanız, durumun istikametini görürsünüz.
Tabii ki Arap başkentlerinden başlayan iş, İsrail ile devam ediyor. İki yılı aşkın süredir devam eden savaşa karşı alternatifleri yaratmak gerekiyor. Muhatabın Hamas olunca, iş zora giriyor. Ancak, aşırı sağa teslim olmamış, geniş tabanlı bir hükümetle yola devam etmek, atılacak adımlardan biri olabilir. İsrail siyasetini çok yakından takip ettiğimi iddia etmiyorum. Ancak akıllıca atılacak savaş dışı adımların Hamas’ın bölgedeki etkisini kırmaya katkıda bulunacağını düşünüyorum. Kaldı ki, Gazze’de Hamas’a karşı başlayan ancak Yahudi basın organları dışında kendisine çok fazla yer bulamayan yer yer direnişe dönüşen hareketlerin bu gibi adımlara ihtiyacı var.
Radikal İslam ile Yahudi düşmanlığı konusunda içtikleri su ayrı gitmeyen ilerici solcuların da kullanıldıklarını anlamaları gerekiyor. Ezilene yardım etmek, haklarına tecavüz edilmesine engel olmak her insanın görevi. Ancak bunu bir diğerinin geleceği pahasına, bağnazca, anlamadan yapmak hiç doğru değil. Bırakın tarihsel gelişimi, haritada Gazze’nin yerini gösteremeyecek durumda olanların, ‘Nehirden Denize Özgür Filistin’ istemeleri ne kadar anlamlı? Dolayısı ile ehil olmadıkları konularda kamuoyu oluşturmaya çalışmaları ne kadar samimi? Bu yolla, teröre – belki de farkında olmadan – destek olduklarının farkına varmaları için derin uykularından uyandırmaları gerekiyor. Belki de işe Hamas yönetiminde yaşanan kadın ve çocuk hakları ihlallerini, LGBT bireylere uygulanan baskıları konu ederek başlamak gerekir.
Devletler topluluğu için de söyleyecek çok şey var
Ancak iş o raddeye gelince, ‘uluslar çıkarlar’ devreye giriyor. Ulusal çıkarların halkların beklentileri ile örtüştüğü sürece bunda bir sorun yok elbette. Mesele, bunun aksi durumda oluşuyor. Yemen’in hangi ulusal çıkarı İsrail’e her gece roket göndermesini emrediyor? Benzer şekilde, Hizbullah’ın Beyrut’un yarısını parselleyip silah deposuna çevirmiş olması Lübnan’ın hangi ulusal çıkarı ile örtüşüyor? Savaş kötü bir şey. Bir halkın tepesine bomba yağması kötü bir şey. Bu Filistinliler için olduğu kadar İsrailliler için de kötü.
Bugün dünyanın neredeyse her yanında İsrailli ve Yahudilere karşı saldırılar gerçekleşiyor. İsrail, vatandaşlarını Kanada’ya giderken dikkatli olmaları gerektiği konusunda uyardı. Geçtiğimiz hafta Washington’da gerçekleşen antisemit terör eylemi sonrasında iki kişinin öldürülmesi bir işaret olarak algılanmalı. Benzer olayların her ülkede olması işten bile değil. Amsterdam’daki ‘Yahudi avını’ unutmak mümkün değil.
Hiç kimse, dudaklarını büküp “ama İsrail (=Yahudiler) de buna müstahak. Onlar da Gazze’de bu yıkımı yapmasalardı…” yollu ucuz yanıtlar bulmaya çalışmasın. 7 Ekim’de olanları unutmadan, tetiğe ilk basıp vahşeti allandırıp ballandırıp kayda alanlara, analarına babalarına sevinç çığlıkları içinde kaç Yahudi öldürdüklerini müjdeleyenlere bakın! Hâlâ oradalar, hâlâ benzer çılgınlıklar yapmak için yanıp tutuşuyorlar, ne yazık ki. Hamas ileri gelenlerinin söylemleri bunu kanıtlar nitelikte.
Ortadoğu’daki, Kuzey Afrika’daki Arap yayılmacılığını, Hıristiyan, Ezidi, Süryani ve Dürzi toplumlarına reva gördükleri zulmü kabul etmeden, Yahudilerin bu topraklarda sömürgeci oldukları çıkarımı yapmak da tarihle alay etmek oluyor. 1948 sonrasında, İsrail Devleti’nin kurulması ile birlikte 800 bin aşkın Yahudi’nin asırlardır yaşadıkları ülkelerinden kovulmalarını göz ardı etmek nasıl bir akıl tutulmasıdır? Yemen’den, Suriye’ye, Irak’tan, Libya, Tunus, Cezayir’e, Mısır’a bu ülkelerde yaşayan Yahudilere ne oldu?
Hal böyle iken maksadının dışında mesajlar vermenin, nefreti körüklemenin kimseye faydası yok. Sağduyunun hâkim olduğu bir ortamda, tabiri yerinde ise gaza gelmeden, serin kafayla olayları değerlendirmeli. Gazze’de yaşananlar, sorunun kendisi değil… Meselenin gerçek kaynağını tespit edip onu izole etmeyi başardığımız zaman, bu trajedinin, meselenin onlarca sonucundan biri olduğunu anlayacağız. Bunu ‘söylenen ilk yalan her zaman doğru olarak algılanır’ ilkesi çerçevesinde yapmamak, sapılmaması gereken bir ilke olmalıdır
KAYNAK: HABER7