“Öldüğümde her şeyi Allah’a anlatacağım” diyordu seneler önce Suriyeli küçük bir çocuk… Yaşananları tarif edecek kelimenin kalmadığı ve her bir acının diğerinin üzerine eklenerek katlandığı uzun yıllara şahit olduk.
Acı, gözyaşı ve ölümle anılan Suriye’de bugünlerde farklı bir telaş var. Henüz tüm taşlar yerine oturmamış olsa da koca bir ülke yeniden düzen kurmaya çalışıyor. Elbette kolay değil. Biz de bu telaşa yerinde şahit olmak için farklı bölgeleri ziyaret edip, gördüklerimizi size aktarmaya çalışacağız. İlk durağımız Halep…
Dönüş yolundaki Suriyeliler
Planımız Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan geçip mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Halep’e ulaşmak. Sınır kapısında geçmişe oranla elbette ciddi bir dönüş hareketliliği var. Aralarında yıllarca yaşadıkları Türkiye’ye son bir kez dönüp bakanlar da var baba ocağını ilk kez görecek olanlar da.
Sınır kapısından geçerken elbette sohbet imkanını kaçırmıyoruz. Neredeyse herkesle çok rahat bir şekilde Türkçe anlaşıyoruz. ‘Arapçam pek akıcı değil’ diyen çocuklar ve gençler aslında yakın gelecekte Suriye’deki Türkçe varlığına dair de önemli ipuçları veriyor.
Dikkatimizi çeken bir diğer husus da tek başına dönüş yapan erkeklerin çokluğu. Hemen hepsinin gerekçesi aynı. Suriye’ye dönüşte neyle karşılaşacaklarını bilemediklerini anlatıyorlar. Belki evleri yıkıldı belki de devrik rejim unsurları tarafından gasbedildi. Ya da mahalleleri tamamen yok oldu. Söylediklerine göre, Suriye vatandaşlığından atılmış ve tüm kayıtları silinmiş olma ihtimalleri bile varmış.
Bu nedenle önce tek başlarına Suriye’ye geçiyorlar. Ailelerini ise yıllardır onlara ev sahipliği yapan Türkiye’ye emanet etmişler. Planları bir an önce Suriye’de düzen kurmak ve bir süre sonra ailelerini de yanlarına alabilmek.
Halep ağır yaralı
Sınırdan Suriye içlerine doğru bir ip gibi uzanan yolda sağlı sollu yıkılmış evler, harabeye dönmüş binalar var. Halep’e doğru giden yolun farklı bölgelerinde kontrol noktaları mevcut. Ancak hiç durdurulmuyoruz. Yola devam ederken gözümüz bir yandan da yanımızdan geçip giden araçlarda. Yataklar, yorganlar ve kıyafetlerin olduğu çantalar dışarıdan rahatlıkla görülüyor. Hepsi birbirinden eski nakliye kamyonlarında yepyeni umutlar taşınıyor.
Halep’in dış mahallelerine yaklaştıkça yıkımın boyutu da artıyor. Evet, Suriye’nin başkenti Şam. Ancak ülkenin kalbi Halep’te atıyor. Bir nevi Türkiye’deki Ankara ve İstanbul’a benziyor bu durum. Halep, Suriye’nin İstanbul’u olarak kabul ediliyor.
Yüzyılın en büyük felaketi olarak kabul edilen 6 Şubat depremlerinin hemen ertesi sabahı Kahramanmaraş’a gitmiştik. Şehrin yıkımı o denli büyüktü ki anlamakta ve anlatmakta zorlanmıştık. Orada gördüğüm mahallelerin bir benzeri Halep’te çıkıyor karşıma. Burayı deprem değil rejim ve ona destek verenler öyle yoğun vurmuştu ki sanki çok büyük bir afet tüm buraları ezip geçmiş gibiydi. Bu bahsettiğim yerler aslında son derece geniş bir alanı kaplıyor. Halep’in büyük çoğunluğu yerle bir olmuş.
Elektrik, internet ve telefon en önemli sorunlardan
Şehrin merkezine ilerledikçe yıkım azalsa da sorunlar aynı şekilde devam ediyor. Her şeyden önce kurulu bir düzenden söz etmek kesinlikle mümkün değil. Trafiğe ayak uydurmak bir hayli zor. Çünkü kurallar ortadan kalkmış. Kırmızı ışık dahi pek bir anlam ifade etmiyor. Ama ilginç şekilde sanki herkes bu düzensizliğe de ayak uydurmuş gibi. İşler bir şekilde sorunsuz ilerliyor.
Halep’e gelmeden önce en sık duyduğumuz sorunlardan biri sıkça yaşanan elektrik kesintileriydi. Merkezde ve nispeten iyi bir otelde konaklıyoruz. Bu yazıyı yazarken dahi üç kez elektrik kesildi. Bazı yerler jeneratörle sorunu çözse de şehrin büyük çoğunluğu uzun saatlerini elektrik olmadan geçiriyor.
Caddeler, kafe ve restoranlar ilginç şekilde dolu. Elektrik kesintisi ya da internetin neredeyse hiç olmaması artık o kadar sıradan ki kimsenin bu konuda bir tepkisi yok.
Otelde bizimle ilgilenen personel hava karardıktan sonra dışarda olmamamızın daha doğru olacağı konusunda bizi uyarıyor. Akşam olduğunda otelin bulunduğu yerde turluyoruz. En ufak bir sorun yaşamıyoruz. Arabayı şehrin dış mahallerine doğru sürüyoruz. Elektrik kesintisi Halep’i karanlığı gömmüş. Binalarda hiç ışık yok. Ancak bunların çoğunun zaten terk edildiğini öğreniyoruz. Tenha olan mahallelerde de rahatça dolaşıyoruz.
Suriye parasının geleceği ne olacak?
Belki de altyapı olmadığı için mi bilemiyoruz ancak şehrin hiçbir yerinde kredi kartı geçmiyor. Haliyle Suriye Lirası olarak bilinen yerel parayla işlerimizi halletmek istiyoruz. Ancak o zaman da farklı bir sorun ortaya çıkıyor.
Paranın değeri neredeyse hiç yok. Basit bir akşam yemeği için en yüksek banknottan deste deste çıkarıp hesap ödemeniz gerekiyor. İşletmeler ödediğiniz hesabı kolayca sayabilmek için para sayma makinasından geçiriyor.
Devrimin ilk günlerindeki canlı yayınlarda en dikkat çeken meselelerden biri de ardı arkası kesilmeyen silah sesleriydi. Devrimin kutlaması olarak kabul edilen bu olayla da hiç karşılaşmadık. Ne sevinç gösterisi olarak havaya ateş eden gruplar var ne de meydanları kapatanlar.
Sosyal hayata dair küçük bir not daha… Kafe, restoran, market ya da berber… Halep’te nereye giderseniz gidin personelden en az biri ile Türkçe anlaşabiliyorsunuz. Kimisi İstanbul’da çalışmış, kimi Kilis’te kalfaymış kimi Adana’dan dönüp gelmiş. Şimdi yeniden bir şekilde kendi memleketlerinde hayata tutunmanın çabasını veren binlerce Haleplinin aklında Türkiye’deki hatıraları halen çok canlı. Buna her konuşmanızda şahit olabiliyorsunuz.
Yeniden ayağa kalkmak mümkün mü?
Milyar dolarlık bu soruyu Halep’te denk geldiğimiz herkese yönelttik. Aralarında şehrin önde gelen iş adamları da vardı, çok düşük ücretlerle işçi olarak çalışanlar da. Üniversite öğrencileriyle de konuştuk ev hanımlarıyla da.
Hemen hepsinin hemfikir olduğu tek bir husus var. Evet, Halep yeniden eski şaşalı günlerine dönebilir. Ancak bunun kısa bir sürede olmayacağının gayet farkındalar. Kentin de ülkenin de konjonktürün de dinamiklerini iyi biliyorlar. Hayal dünyasında yaşamıyorlar. Yıkım çok büyük. Ülkenin ekonomisi ortada. Suriye’nin bu ağır yarayı kendi başına sarabilmesi imkansız.
Tam da burada iki temel noktaya dikkat çekiyorlar. Türkiye başta olmak üzere hem çevre ülkelerin hem de Batı’nın bir şekilde Suriye ekonomisini yeniden ayağa kaldırabilmek için ciddi sorumluluklar üstlenmesi. Ankara’nın bu uğurda nelere katlandığını iyi biliyorlar. Ayrıca önlerindeki bu yeni yolda Türkiye’nin onları yine yalnız bırakmayacağının da farkındalar.
Ancak Birleşmiş Milletler ya da Avrupa Birliği gibi kurumların ve körfez ülkelerinin doğrudan mali yardım sağlamasının çok önemli olduğunu belirtiyorlar.
Bir diğer husussa Batı’nın Suriye’ye uyguladığı ambargolar. Ambargoya neden olan şartların artık olmadığı görüşü hakim. Haliyle ambargoların kalkmasını istiyorlar. Eğer bu iki mesele halledilebilir ve yeni yönetim doğru bir yol haritasıyla devam ederse o zaman Halep’in de Suriye’nin de geleceğinden ümit bahsetmenin mümkün olduğunu anlatıyorlar.
Halep, Suriye’nin hem savaş yıllarının hem de dönüşümünün simge şehri olabilecek bir yer… Bunu başarabilecekler mi? Şimdiden kestirmek zor. Ancak Halep ayağa kalkarsa o zaman Suriye’nin yeni dönemi için de çok daha güzel hayallerden bahsetmek mümkün. Hem bu kadim kent hem Suriye hem de bugüne kadar bu yolda şehit düşenler herkesin gönülden dilediği yeni geleceği fazlasıyla hak ediyor…