Gerek Türkiye gerek dünya kamuoyunda oldukça yoğun bir gündem var. Haliyle kimi önemli haberler bazen satır aralarında kaybolabiliyor. Geçtiğimiz haftalarda TUSAŞ ile Delta-V şirketi arasında imzalanan anlaşma aslında hem Türkiye’nin uzay yolculuğu hem de Ankara’nın ulaştığı imkan ve kabiliyetleri göstermesi adına son derece değerli.
Önce söz konusu imzanın neden atıldığını kısaca aktarıp, daha sonra sürecin biraz daha teknik boyutuna inelim. Anlaşma kapsamında TUSAŞ tarafından üretilecek yüksek çözünürlüklü elektro-optik görev yüküne sahip mikro uydu, Delta-V tarafından geliştirilen yerli fırlatma sistemiyle yörüngeye fırlatılacak. Böylece Türkiye, ilk defa kendi uydusunu kendi roketiyle uzaya fırlatmış olacak.
“Diğer ülkelere güvenebileceğiniz bir alan değil”
Savunma Sanayii Uzmanı Yusuf Akbaba, Delta-V’nin uzun süredir bu işler için mesai harcadığı bilgisiyle başlıyor anlatmaya. Ancak sektörde tek olmadıklarının da altını çiziyor. ROKETSAN’ın da benzer bir proje için çalıştığını, yine BAYKAR’ın da kendi uydularını kendi sistemleriyle uzaya yollayabilmek için kolları sıvadığından bahsediyor.
Türkiye’nin son dönemlerdeki uydu fırlatma işlerini ABD’li Space X firmasıyla gerçekleştirdiğini anımsatıyor Akbaba ve “ABD’de farklı firmalar da var. Tabi bu gibi işler için Rusya, Fransa, Çin gibi ülkelerle ilerlemek de mümkün. Ancak dünyanın geldiği nokta ortada. Uluslararası ilişkilerde küresel bir kriz var ve kimse kimseye güvenmiyor. Böylesine stratejik bir alanda da sadece yabancı ülkelerin kabiliyetlerine güvenip yola devam etmek pek mantıklı değil. Her şeyin bir anda değişebildiği dönemlerden geçiyoruz.” diyor.

“Dünyada bu teknolojiye sahip ülke sayısı çok az”
Tabi üzerinde durulması gereken bir diğer husus da Türkiye’nin bu projelerle kazanacağı imkan ve kabiliyetler. Yusuf Akbaba, kendi uydusunu yine kendi itki sistemleriyle uzaya gönderebilen ülke sayısının çok ama çok az olduğunun altını çiziyor.
Ankara’nın son yıllardaki çalışmalarıyla uzay alanında da bir üst lige yükseldiğine vurgu yapıp, şöyle devam ediyor:
“Uzaya uydu yollama meselesi çok uzun yıllardır teknolojinin en üst noktalarından biri kabul ediliyor. Günümüzde ABD, Rusya, Fransa’nın yanı sıra son yıllarda Çin ve Japonya gibi ülkeler bu alanda adından söz ettiriyor. Zaten çok fazla alternatif de yok.
Bir uyduyu zarar görmeden atmosfer dışına çıkaracak, gerekli yerde ayrılış gerçekleştireceksiniz. Ve sonra istediğiniz yörüngeye oturtup, eksiksiz bir şekilde çalıştıracaksınız. Bu aslında bir tür ‘teknolojik kabiliyet gösterimi’ kabul ediliyor. Türkiye böyle bir alanda ‘ben de varım’ diyor.”

“Gelişmelerin askeri projelere de etkisi olacak”
Uzay çalışmalarında elde edilen bilginin ya da kazanılan teknolojilerin önce askeri alanda uzun yıllar sonra da sivil hayata entegre edildiği konuşulur. Biz de madalyonun bu yüzünü merak ediyoruz ve yaşanan gelişmelerin yerli ve milli savunma sanayiini nasıl etkileyeceğini soruyoruz.
Yusuf Akbaba, Türkiye’nin uzay alanında teknolojik gelişiminin askeri projeleri de doğrudan etkileyeceğini belirtiyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Atmosferin dışına çıkan bir roketi yerli ve milli imkanlarla geliştirebilmek başlı başına büyük bir iş. Hele bir de bunu kendi ürettiğiniz sistemlerle ateşleyebiliyor ve uzaya taşıyabiliyorsanız zaten dünyada 5-6 ülke arasına girmiş oluyorsunuz.
Uzaya roket göndermek, bunu istediğiniz yere güdümleyebilmek aslında uzun menzilli balistik füze kabiliyeti için de hayati önemde. İkisi birbiriyle doğrudan bağlantılı. Günün sonunda Ankara’nın uzay çalışmaları, uzun menzilli yerli füzeler başta olmak üzere çok farklı alanlarda değerli kabiliyetleri de beraberinde getirecek.”